“Devletesek” devlet gibi muamele görmek hakkımızdır. - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Köşe Yazarları

“Devletesek” devlet gibi muamele görmek hakkımızdır.

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Kıbrıs siyasi sorununu Rum ve dış güçler etkisindeki olumsuzluklarıyla anlatmak, neden yarım asırdır çözüm olamadığını ispat etmek kolaydır!

Tarihi gelişim içinde Türk halkının   alın yazısıymış gibi neden “çözümsüzlüğe mahkûm” edildiğini ortaya koymak da mümkündür..


ANCAK  tüm bu siyasi “bilince” karşın; “çözüm arayışlarımızda” neden “akıl tutulması” yaşadığımızı izah etmek hiç mümkün değildir!

Mesela “1960 Kıbrıs Cumhuriyeti” diyerek soruna ilişkin sayfaları çevirirken karşımıza 1963’ler, 1974’ler çıktığında ve “müzakereler süreçlerini” bir kez daha hatırladığımızda neden şaşırırız? Onca çabalamalara karşın neden çözüme ulaşılamadığını düşünmek zorunda kalırız?  Bunları anlamak mümkün değildir!

Nerede yanlış yaptık! Nerede politik zafiyet gösterdik?   Hangi siyasi fırsatı heba ettik, kaçırdık?

YANİ  diyorum “çözümsüzlüğün” bütün suçunu “komşuya” yüklemek kolaydır da hani biraz da kendimizi oturtsak o suçlu sandalyesine!

Kİ 1974 harekâtı vakta ki hitama erip “kuzey”i devletimizin vatanı yapma telaşına düştüğümüzde diyorduk ki “dünyada ilk kez Türkiye dışında bir Türk devleti” oluşuyor.. “Bu devleti cicim bicim dünyanın gözüne sokmamız gerekir…”

NE var ki  TC büyükelçiliğinin o günlerdeki genç ataşesi de  diyordu ki  bana cevaben, “nedir kardeşim sizin istediğiniz para para, yiyecek içecek, hatta portakal bile!.. Veririz de yediririz de giydiririz de!..”

Eee, demiştim ben de: O zaman neyiz biz? Kuzey’in sahibi, devleti mi yoksa anavatanın yedirip içirdiği bir muhtac’ı dide mi?..”

Sonraları Türkiye-KKTC ilişkilerini çok tartıştık! Tanınmış devlet olmadığımız halde Türkiye tarafından tanınmış devlet muamelesi de gördük, bir vilayetiymişiz gibi de!

FAKAT ve hâlâ kendi içimizdeki görüş ayrılıklarından da kaynaklanan siyasi gerçekte, “ne “tanınmış devlet” olabildik ne de müzakereler sürecine bir devlet olarak katılabildik. Tutun ki iki cami arasında bînamaz kaldık!

Şimdi çok canımız sıkılıyor!  Çünkü Türkiye dışında “ayrı devlet” iddiasını taşırken ve öncelikle bu “devleti” Ankara’nın titizlikle  koruyup ayni oranda  ve tabi ikili anlaşmalarla tanımasını beklerken.. “Buradaki bir gazetecimize, Şener Levent’e,  yazdıklarından dolayı Türkiye tarafından dava açılmasını izah edemiyoruz!

KISACA devletsek devlet gibi muamele görmeyi bekliyoruz hâlâ.

Bir nokta ama. Artık biz de  Guterres çerçeveleri peşinde değil, “devlet” gibi devlet olmanın mücadelesini vermeli, bu konuda ulusal konsensusa varabilmeliyiz!

**********

YILLARI SORUN ÜSTÜNE SÜRUN ÜRETMEKLE GEÇİRDİK!

Belli olmuştur ki TC Merkez Bankası hangi tedbiri alırsa alsın “döviz vurgununun” önünE geçemeyecektir..

Fakat bu durumda bile “vurgunun”  yarattığı sıkıntılar TC’de  üç beşse, bizde kat katına baliğ olmakta.. Yani böylesi bir süreçte hükümet icraatlarını  gerçekleştiremez,  ancak “vaziyetleri idare eder” ki artık tüm çabası budur!

NE var ki “sıkıntıları çaresizliklerle çarpmamak” gerekir yoksa kimseler ayakta duramaz!

Nitekim gelip giden siyasi parti iktidarları  ne zaman sıkıntılarla çaresizliklerin bunalımına düşseler,  “görevden kaçmak için” cankurtaran simidi haline getirilen “erken seçim” bahanesine sarılırlar!

Faka “toplumsal bunalımlar” o kadar yoğunlaştılar ki artık bir yıl bile iktidarda kalmak için direnmek  “azap” olmakta!

Dolayısıyla ne olmakta? Hiç bir şey! Ne icraat ne yatırım ne reform! Her yıl baştan!  Dolayısıyla ortada ne uygulanacak plan program  ne de yenecek pilav ile patlıcan kalmakta! Kısaca “hükümetlerin devamlılığı yoksa, devlet de yoktur!”

ÖRNEĞİN 2017’nin sonlarında eski UBP-DP koalisyonu döneminde Tarım Bakanı Çavuşoğlu planlayıp söz verdiği  icraatlarının kıvancını değil, sukût’u hayalini yaşıyordu!

Çünkü “üretimi artırmak yerine düşürüyor,  ithalatı azdırıyordu!”

“Nareciyede verimi çoğaltamıyordu!”   “Reform” gailesine düştüğünde küçük üreticiyi dara sokuyordu!

“Kaçak et ithalini önleyemiyor, TC’nin suyunu  tarımda kullanıma sokacak projelendirmeyi yapamıyordu!                                                                              Kaldı ki süt üretimi yüzde 12’den yüzde 10’lara düşüyordu.. Falan…

SONRA dörtlü koalisyon hükümeti geldi.  Erkut Şahali yeni tarım bakanı oldu. Sıcağı sıcağına TC Tarım Bakanı Eşref Fakıbaba ile “KKTC’ye yansıtılacak tarım ve ticari alanlarda işbirliği anlaşması” yaptı.. Hatta Fakıbaba, “işbirliğimiz daha da güçlenecek, kök salacak” dediydi!

TABİ biz uçtuktu! İşte budur dedikti! Çünkü bu ülkede ne otomobil fabrikası kuracak ne de tank top  yapacak halimiz var!

Biz önce tarıma dayalı üretimi artıracağız, ihracat gelirlerimize yansıtacağız, köylüyü çiftçiyi, hayvancıyı   toprağında tutacak politikalar üreteceğiz…

DURUM meydanda ama! İyi niyetli iddialara, planlara programlara karşın yılların sorunları birbirlerine halka halka ulanarak büyüyüp uzarlarken  mesela bizim kuşak çok iyi bilir, “ömrümüzün en pahalı etini” satın almak zorunda bırakıldık!

Kaldı ki “turistik oteller bile kaliteli sebze meyve ürettiniz de almadık mı” derlerken doğrusu ya “utanıyoruz” da!

OYSA ne olmalıydı? Daha yıllar önce mesela ilk turistik otelin temeli atılırken  “olumlu ve olumsuz” yanlarıyla görebilmemiz gerekirdi bugünleri.. Doğan çocuklarımıza  istikbal hazırlarken, Rum denizlerde sondaja başlarken… Bugünleri görebilmeliydik..

OYSA her devrede “hafıza’ı beşer nisyan ile malüldür” dedik yattık bütün sorunların üzerine.  Şimdi intikam sırası o sorun  işte!

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar