CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’LA KIBRIS SORUNU NASIL BİR İVME KAZANCAKTIR? - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’LA KIBRIS SORUNU NASIL BİR İVME KAZANCAKTIR?

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde halk, ilk kez Cumhurbaşkanı’nı seçti… Bu Türkiye açısından bir milattır… Çünkü halkın seçtiği Cumhurbaşkanı AKP’li Erdoğan’dır… “Erdoğan” demek eğer “politik hırssa” aynı zamanda “köklü değişimler” de demektir! Bu nedenle bundan sonra Türkiye süratle kabuk değiştirmek için sancılanacaktır! Mesela Anayasa değişikliği ile birlikte “Başkanlık Sistemine” geçilecektir. Ve Erdoğan Fransa’da olduğu gibi “yarı Başkanlık” değil, Yasama, Yürütme, Yargı yetkilerini de elinde tutan bir Başkan olacaktır… Büyük olasılıkla Türkiye’de Atatürk’ten sonra ikinci kez “tek adamlığa” soyunacaktır… İyi mi olacaktır kötü mü olacaktır? Şimdilerde cevabı verilemeyecek bu soruyu bir kenara koyup, “hayırlısı neyse o olacaktır” diyoruz… Zaten temennimiz de budur…

TÜRKİYE’DEKİ “YÖNETİM DEĞİŞİKLİĞİ” BİZİ NASIL ETKİLEYECEKTİR? 10 Temmuz 2014’ten önce “Türkiye” kelimesini türlü çeşitli haber ve yorumlarda yazıp, söyleyip, değerlendirmek gereğini duyduğumuzda, “Türkiye veya Ankara” olarak telaffuz ederdik. Eğer Yöneticiler seviyesinde ifade edeceksek Davutoğlu, Beşir Atalay, Cemil Çiçek gibi “yetkili” devlet adamlarını işaretlerdik…
11 Temmuz 2014 tarihinden sonra eğer tahminlerimiz doğru çıkarsa, artık “Türkiye” telaffuzumuzu parantez içine koyarken, “Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan” adı “asli ve tek muhatabımız” olacaktır.
Ve bundan sonra ne zaman başımız sıkışıp dara düşecek olsak, yüzümüzü Ankara’nın bağlarına taşlarına değil, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Köşk’teki makamına süreceğiz… Türkiye Cumhuriyeti ile ikili ilişkiler söz konusu oldukta da önce Erdoğan’ın masasına uğrayacak, bize nereyi işaret ederse oraya yöneleceğiz. Kısaca Türkiye kabuk değiştirirken bizi de kapsama alanı içine alan değişimle birlikte tutun ki bundan sonra, “Erdoğan” deyip “Erdoğan”la hareket edeceğiz…
KIBRIS’TA ERDOĞAN’I NELER BEKLİYOR? Bir zamanların “Annanisti” olduğunu unutmadan yazalım: “Çözüm bekliyor!” Eğer Cumhurbaşkanı olarak tüm yetkileri “Başkanlığında” toplarsa “Kıbrıs” da tam yetki ve sorumluluğuna girecektir. Kaldı ki artık Erdoğan Cumhurbaşkanı olarak da tüm yetkisiyle “ordunun “Başkomutanıdır.”
FAKAT: Cumhurbaşkanı olsa da karşımızda, dışa yönelik politik tutumlarıyla “bildiğimiz” bir Erdoğan vardır! Eğer o kendine özgü politik tutumları hâlâ siyaset sahnesinde ise ve değişime uğramamışlarsa, Cumhurbaşkanlığı dönemlerinde de “sürprizler” beklemeye devam edeceğiz!
Bu sürprizler “yumuşak yahut sert politikalar olabileceği gibi “kararlı ve kararsız” da olabileceklerdir!
Rum tarafına, “çatlasa da tek taş vermem” diyen bir Erdoğan da olabilecektir, Annan planı referandumunda olduğu gibi Kuzey’de vermedik hiçbir şey bırakmadığının gerçeklerinde, “ver kurtul” da diyebilecektir!
KKTC’yi Rum ve Yunanistan’nın inadına “devlet olarak tanıtmak için yeni bir seferberliğe de baş koyabilecektir” Rum’u tek devlet olarak kabul edip Kuzey’i altına itebilecektir!
Türkiye’nin AB ve Amerika karşısındaki çıkarlarını hesaplayarak Rum’un istediği “azınlık-çoğunluğa” dayalı federal sistemi de kabul edebilecektir, “hayır konfederal sistem olmalıdır” da diyebilecektir!
Yüzünü yeniden dönmek zorunda kalacağı AB için Rum tarafına Kuzey’de büyük oranda toprak ödünleri verilmesine de göz yumabilecektir; tek karışını vermeden rest de çekebilecektir! Çünkü:
HÂLÂ ERDOĞAN’IN NE YAPACAĞINI BİLEMİYORUZ: Nitekim Kıbrıs’ta ne istediğini de bilmiyoruz. Bugüne kadar tüm komşuları ile kavga edip zaman zaman Amerika’ya, Almanya’ya bile sert göndermeler yaparken Kıbrıs konusunda ne sesini yükseltmiştir ne de can alıcı söylemlerine imza atmıştır!
Fakat artık Cumhurbaşkanı’dır ve büyük olasılıkla Başbakanlık yetkisini de yüklenecektir. Dolayısıyla bundan sonra ne Kıbrıs’ı kendi sürecine bırakabilecektir ne de “bigâne” kalabilecektir! Tutun ki Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı ile birlikte Kıbrıs siyasi sorununa da etkili ve yetkili bir yeni politika oturacaktır, bunun da sahibi mutlakı “Erdoğan” olacaktır! Hayırlı olsun diyoruz.                
**********
KÖYDE KENT, KENTTE KÖY HAYATI OLMAZ

Gün geçmiyor ki her hangi bir yöredeki “belediye başkanımızın” şu veya bu gazetelere yaptığı açıklamaları yayımlanmasın. Aslında şeffaflık yönünden olumlu bir davranış. Ne var ki kapsamlarında “icraatlarının müjdeleri” de olsa bana öyle geliyor ki bu açıklamalar “daha şimdiden olacakların bahanelerini” hazırlamaya yöneliktir. Çünkü:
Söz konusu açıklamalarda yerel seçimler öncesinden beridir üstesinden gelinemeyeceğini zaten çok iyi bildiğimiz “mali sorunlar” hatırlatılmakta ve ne kadar sıkıntıda olunduğu vurgulanmaktadır! Ki seçimler öncesinde “batık belediyelere bile bile nasıl aday olunur” diye şaşıyor ve ekliyorduk: “Seçildikten sonra enkaz devraldık” diyecekler! İşte aynen bu oluyor!
Ancak bugün öylesi bir Belediyeden ve Başkanından söz edecek değiliz. Aksine 2006’dan beridir Belediye Başkanlığı yaptığı Beyarmudu’nda başarılı olduğu için yeniden Başkan seçilen İlker Edip’in açıklamalardan söz edeceğiz. Önce hatırlatalım ama: Beyarmudu Belediyesine İncirli, Güvercinlik, Köprü, Çayönü, Düzce köyleri bağlıdır ve Edip’e göre toplam nüfus 4 bin 604’dür.
Bu köylerin “adları” her halde hemen çağrışım yapmıştır. KKTC’nin ziraat sektöründe öne çıkmış, adları sık sık patates, meyvecilik, havuç üretimleri ile medyada çıkan köylerimiz. Tabii yanı sıra hayvancılık.
Öte yandan Beyarmudu’nun topraklarının yüzde yetmişi İngiliz üslerinde. Eski adı Pergama olan bu köy zaten bir sınır köyü. 1974’ten beri olayları ile hiç gündemden inmedi. Sınır kapılarında büyük zorluklar yaşıyorlar. Belediye sınırları içindeki yörede su kaynakları yeterli de olsa ürettiklerini satamıyorlar! İşsizlik bu yörede de canlar yakıyor!
KISACA: “Dert çok, derman olan yok!” Tipik KKTC sendromu! Sulu ziraatın yapıldığı bir bölge ihya olacağına, parasal kazançların içinde boğulacağına, “ah vah ediyor!” Mesela bakın Belediye Başkanı Edip ne diyor? “Önceleri Beyarmudu ve bölgede işsizlik yoktu. Birçok insan Güney’de çalışıyordu. İyi kazandığı için Kuzey’de iş aramıyordu. Güney ekonomisi gerileyince işsizlik kendini daha çok gösterdi!”
Ve ekliyor: Patates ihracatında tek açık kapı Türkiye… Sıkıntılar oluyor… Devlet gerekli politikayı yapamadı patates ucuza gitti. Şimdi 30 kuruşa alınan patates toptan 1.20 kuruşa düştü!.. Denge kurabilmek için dışta pazar arıyoruz…
DEĞİŞMEYEN O BİLDİĞİMİZ SORUNLAR! İlker Edip’in söylediklerinden sadece kısa bir bölümünü aktardık. Çünkü bizi düşündüren bunlardı. Az biraz aralayalım:
BİR: Neden sulu ziraat yapan bu yörede insanlar yıllarca Güney’de inşaatlarda çalışarak hayat hakkı aradılardı?      
İKİ: Sebze, meyve, patates üretilen, artı hayvancılık yapılan, hellimleri yoğurtları ile ünlü olan bu bölgede, neden insanlar yıllarca ve akın akın daha çok para kazanmak için Güney’e aktılardı? 
ÜÇ: Neden bu bölgenin sulu toprakları insanlarına Güney’in verdiği parayı bahşedemediydi?
Dört: Neden bu insanlar her yıl aynı sorunu yaşamakta, ürettikleri patateslerini Türkiye’ye bile satamamaktadırlar?
Beş: Neden su olmayan bölgeler üretimden koparken, Beyarmudu gibi sulu yerler “özellikle” devletin koruma ve desteği içine alınmamakta, korunmamakta, ciddi üretim ve pazarlama sistemleri oluşturulmamaktadır?
Altı: Ve bir “hata” da İlker Edip Bey’den. Neden belediye sınırları içindeki köylerini kente çevirmek telaşında ve çabasında! Neden köylerimiz, köylerimiz gibi kendi özelliklerini yaşayarak üretimlerinin sahipleri olmasınlar?
KENTLEŞME KÖYLERİ KISIRLAŞTIRIYOR: Kentleşme özlemlerini bir yana koyuyoruz. Ve diyoruz ki köyde kent, kentte köy hayatı olmaz! Olursa, işte yüzlercesi insan ya kentlere göç eder kopar topraklarından, yahut topraklarına sırt döner! Gider Güney’de çalışır!
Köyleri modernleştirmek başkadır, insanları gitgide o topraklara akıtacakları terlerinden azade kılıp “kentleştirmeye” çalışmak başkadır! Bir zamanlar Türkiye’de de “köy-kent projeleri için büyük uğraşlar verildiydi. Tutmadı! Köyün otantik havasını dağıttınız mıydı insanlarını da dağıtırsınız! Nitekim köyler boşalıyor, ekilecek topraklar atıl kalıyor, ata mirası bahçeler kuruyor! Bunlar kuraklık nedeniyle olmuyorlar! Toprak ihanete uğradığı için oluyorlar!
FAKAT KABUL EDİYORUZ: Köylerimiz bizimkisi gibi hamaset nutukları ile yeşermez! İş ister iş! Yine Devletin kulağını (çınlatmadık) çektik değil mi?


Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar