Hoca’ya demişler oyna. “Yerim dar demiş!” Yer açmışlar, bu kez yenim dar” demiş!
Kıbrıs siyasi sorunu ile ne kadar bağdaşır bilmiyorum ama başından beridir “oynamaya” yani “çözüme” niyeti olmayan iki tarafın bahaneleri ne itti ne bitti!
“Türk tarafını” tenzih edeceğim ama 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinden bu yanadır hiçbir çözümsel modele kendimizi adapte edemedik!
DENECEK ki “o halde neden Annan planına evet dedikti eğer beğenmemiş olsaydık?”
Yeniden 2004 yılının “pazarlıklarıyla hangi kandırmaca yutturmaca vaatler sonucunda “evet” dediğimizin muhasebesini
yapacak değilim!” Ancak “Türk halkı “Avrupalı” olacak, refah ve saadete ulaşacak, çocuklarını AB’lerde okutacak” kandırmacasıyla tavlanırken, TC kökenlilere de “evet derlerse her aileye on bin euro verip TC’ye gerisin geri postalayacaklarını vaat etmişlerdi!”
Rum’a iade edeceğimiz yöreler ise Omorfo’yu da içine alan, Lefkoşa Mağusa anayolunun kuzeyinde kalan köylerimizle Lefke ve Kalkanlı’ya kadar dayanan yörelerdi.. Karşılığında ise göç etmek zorunda kalacak Türk ahaliye Kuzey’de 20-25 binlik 3 yerleşim yeri inşa edilecekti!
ANLATMAK istediğim “gerçekleşmiş” olsaydı bile sonu Kıbrıs Cumhuriyetinde olduğu gibi hüsranla bitecek “fedaratif sistemler” peşinde koşarken, neleri gözden çıkardığımızdır!
Nitekim kaç gündür Anatasiadis’in Desantralizasyon’unu tartışıyoruz. Adama “fakat bu senin anlattıkların gevşek federasyondur yani “kurucu devletlerin kendi içlerinde merkezi hükümete göre daha çok yetkili olacağı bir sistem” dendiğinde, “yok diyor, öyle değil, gevşek başka Desantralize” başkadır… “
YANİ “hikâye!” Nitekim bizim taraf da salvo atışlarına gerek duyduğunda “siyasi eşitlik” diyor! Tabi bu konuda ne fikrimiz var ne de zikrimiz. Hatta sanki Crans Montana’da çok ahım şahım bir çözüm olasılığı yakaladıydık da “Anastasiadis’li Rum tarafı dinamitlidi” demeyi de unutmuyoruz. Ki BM’lere sunulan “haritaların” içeriğini bile bilmiyoruz!
Galiba bu “çözümü” önce kendi içimizde halletmeliyiz! Yoksa çözüm yamalarıyla sittin sene daha çözüm olmaz! **********
BAŞKANLIK SİSTEMİNE GEÇMENİN TAM ZAMANIDIR!
Belki kampanyası başlamadı ama dedikoduları başladı! Üstelik Sn. Akıncı da yeniden aday olabileceğini açıkladı..
Tabi Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar hem siyasi hem sosyoekonomik yönden KKTC’i nasıl gelişmelerin beklediğini, Cumhurbaşkanlığı makamının bundan nasıl etkileneceğini bilemeyiz..
ANCAK artık “Cumhurbaşkanlığı” ile “Cumhurbaşkanını,” sadece Kıbrıs siyasi sorununu çözmek görevinde bir makam olarak “telakki” etmekten vazgeçmek gerekir..
Vakti zamanında Rahmetlik Denktaş’ın siyasi sorunu kendi yetki ve işlevinde tutmak kuşkusundan kaynaklanan bu makam ihdası, geçen zaman içinde adeta bir “müzakerecilik” görevine dönüştü!
Müzakereler varsa Cumhurbaşkanı da var eğer yoksa zaman zaman Meclis’ten imzalaması için önüne gelecek bir iki yasa kadar!
TABİ Cumhurbaşkanlığımızı Rum tarafındakine eş siyasi eşitlik kaygısıyla oluşturulduğumuz da bir başka vakıadır.
Ne var ki öteden beridir Cumhurbaşkanlığı makamı yetkileri tartışılmaktadır..
Çünkü “Cumhurbaşkanlığı” örneğin atamalarda, iktidar partileriyle ilişkilerde, hatta Başbakanla, Dışişleri Bakanlarıyla sürtüşmeler yaşamakta, üçlü kararnamelerle başı ağrımakta, kısaca yerine oturmamış sistemlerin muhatabı durumuna düşmektedir ki işte burada ve değişen koşullarda diyoruz ki artık yürümez!
ÇÜNKÜ Cumhurbaşkanlığı makamı, “görev ve sorumlulukları, itibar ve anlamı ile siyasi önemi itibarıyla” mevcut statüsüyle çok “yetkisiz” kalıyor, adeta sembolik “krallık” gibi “süs!”
BUNCA laftan sonra sadede gelmem gerekirse.
Cumhurbaşkanlığı seçime giderken gelin “Başkanlık sistemine” geçelim, seçimi de bu sistemin ilk “Cumhurbaşkanını” seçerek yapalım..
Çünkü yaşadıklarımızla gördüklerimiz, düzenimizle siyasi yapımız, sorunlarımızla kurumlarımız ispatıdır ki artık KKTC’in kahrını bu “Meclis yapısıyla” çekmek hele “koalisyonlarla” sürdürmek mümkün değildir!
SON söz “siyasilerin, hukukçularındır ama “parlamenter sistem” dediğimiz yönetsellik erkimiz çökmüştür zaten hep birlikte görüyoruz! Dünya kadar sorun bir yanda, koalisyon hükümeti öte yanda! Birbirlerini seyrede izleye heyamola çekiyorlar!
Kısaca Başkanlık sistemini düşünmekte fayda vardır.. **********
KISACA TAKILDIĞIM: (HELVAYI YAPAMIYORUZ!)
Çok büyük bir “toplum” değiliz ki zaten kendimize “millet” bile diyemiyoruz..
3 bin 242 Km. karelik bir coğrafyada “dönbaba” oluyoruz ama Anayasamıza göre tam teşekküllü demokratik bir yönetim yapısına sahibiz!
Üstelik “KKTC’nin yüzde 60’ını ekip biçiyoruz” diyebildiğimiz 852 bin küsur dönüm arazimiz de vardır..
Eski eserler yönünden Güney’den çok daha zenginiz..
Sahillerimiz kumlarıyla dillere destan.. Yine Güney’de olmayan o taraftan bu tarafa bakarken salyalarını akıtan bir Mesarya Omorfo ovamız var. Güzelyurt’umuz var..
Güney’in Trodos’una karşın Beşparmak dağlarımız var…
Ve asıl ne var? TC’den bir dünya harikası mühendislikle KKTC’ye akıtılan sularımız var!
Fakat işte birlikte yaşıyoruz: Ne patates üretebiliyoruz yeterince ne domates!
Ne “kalkınmamızın lokomotifidir” dediğimiz turizmimiz gelişiyor (kumar sektörü ötesinde) ne de turistik bir ülke olabilecek alt yapıyı oluşturabiliyoruz. Pislik deryasında zaten turizm olmaz!
Mağusa limanımız kelimenin tam anlamıyla rezalet! Ki Turizm bakanı bu limana İsrail’den feribot seferleri başlatacaktı!..
Uzatmadan kesiyorum. Simit, şeker, yağ var, helvayı yapacak “yönetici takımları” yok!