Bir hayattan bir hayata geçerken - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 23, 2024
Köşe Yazarları

Bir hayattan bir hayata geçerken

Ahmet OkanAhmet Okan

İngiliz’in yediği birçok nane vardı adada ama yaptığı güzel şeyler de vardı.

Sarı saçlı mavi gözlü insanlar adaya geldiklerinde her taraf berbat haldeydi denebilir.


Zaten ahalide “ne olacağım” endişesi vardı çünkü birkaç yüzyılda bir biri gelip diğeri gidiyordu memlekete.

Bıkmıştı insanlar.

O zamanlar da gelecek kaygısı vardı…

Asfalt yok bir şey yok.

Her taraf toz toprak, çamur deryası.

Henüz bisiklet bile girmemiş adaya ama girecek, bisikleti motorlu araçlar takip edecekti.

Derken öyle oldu.

Gel zaman git zaman, ama kısa bir zamanda yollar mamur edilmeye başlandı.

İngiliz’in ilk işlerinden biri Sarayönü’nündeki Lüzinyan Sarayını yıkıp yerine meydan yapmaktı.

O meydan hazırlanırken motorlu araçlar da tek tük girmeye başlamıştı memlekete ancak atlı arabalar henüz her yere hakimdi, sığışacak yerleri yoktu neredeyse, Girne Caddesinde bir aşağı bir yukarı gidip geliyorlardı.

İşte o sıralarda İngiliz Sarayönü Camii’nin bahçesinde duran Dili Taş’ı

Sarayönü’nün ortasına taşıdı, etrafını da demir korucularla keserek “roundabout” oluşturdu.

İleriki zamanlarda bu çember genişletilecekti.

Bizimkiler ne yapacaktı!

Yukarı aşağı serbestçe gidip gelirken çemberi turlamak durumundaydılar.

Ama hangi tarafından?

İngiliz ahaliyi pek tanımamıştı belli.

Arabalarını park ediyorlardı çemberin içine!

Gün geldi atlı arabalarla motorlu araçların park alanı oluvermişti.

Trafik olsun, telgraf, posta falan olsun veya başka şeyler olsun zor alışacaktı yeni düzene yerli ahali.

Sokaklara ilk kez  “tek yol” işareti konduğunda da epey şaşıranlar olmuştu.

Her iki tarafından serbestçe girip çıktıkları sokaklar birkaç bisiklet ve birkaç araba yüzünden tek yol olur muydu?

Daha sonraları otobüsler devreye girince sorunlar daha da trajikomik bir hal almıştı.

Otobüsler bir türlü şehere gelemiyorlardı.

Çünkü hangi kapı olursa olsun, Baf, Girne ve Mağusa kapıları, hepsi de otobüs geçişlerine müsait değildi, dar ve alçak geliyordu.

Hatta bir keresinde bir otobüs kapıdan geçeyim derken tavanı çakılıp kalmıştı.

Bu yüzden, kapılar iptal edilip, çevreleri açılarak yollar yapılmıştı, 30’lu yılların başında…

Yıl 50’li yıllara gelmişti ki kadınlar da bisiklet kullanmaya başlamışlardı.

Entarileri ile bisikletlere binip çarşı pazara gidip gelen kadınlar, kelebek gözlükleri ile Lefkoşa’nın yeni çehresini renklendiriyorlardı; bir kadının yüzüne allık yaptığı gibi.

Şeher denilen başkent allı pullu bir görünüm kazanıyordu…

Diyeceğim, bir düzenden bir başka düzene, bir hayattan başka bir hayata geçerken yenileşmeye alışmak zordur, belki de nesillere gerek duyulur.

Bu yüzden statüko denilen şey neyse ve hayatın kendisini de ilgilendiriyorsa bunları bir anda yıkmak zordur.

Ama yıkılması gerekiyorsa yıkılır sonunda…

 

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar