Türkiye bir yanda Rus’un S-400’leri nedeniyle Amerika ile netameli günler yaşarken, şimdi de Güney’in girişimleri sonucu Fatih sondaj gemisinin personeline “tutuklama kararı” çıkartılması gibi yeni bir sorun sahibi daha oldu!
Tutun ki Türkiye kendi sınırları dışında başına sürekli dert açan bir ülke durumuna düşüyor!
Fakat asıl büyük sorunu bizi de çok yakından ilgilendirdiğince AB tarafından üyelik olasılığı dışında tutulması! Ki biz de burada her ne hikmetse mesela Kuzey’de mülkiyet hakkımızı AB İnsan Hakları Mahkemesinde tescil ettirmek için mücadele edeceğimize, “Mal Tazmin Komisyonunu kadük duruma sokup kendi ayağımıza kurşun sıktık!”
Bu konuda sorunu çok iyi bilen hukukçuların açıklamalarından da öğrendiğimizce, örneğin Kuzey’de Rum’un elan 300 bin dönümlük arazisini aidiyetimize çevirme fırsatımız varken, elimizden kaçıverirdik!
Nitekim yine hukukçularımıza göre 2010 yılına kadar TC aleyhine 60-70 karar çıkmış, Rum tarafı Demopullos Davasını kazanmıştı ki kurulan “Mal Tazmin Komisyonu” İç Hukuk Organı” olarak kabul gördüğünden süreci tıkamıştık.
Sonradan Kuzey’de oluşturduğumuz Mal Tazmin Komisyonunu kadük duruma getirip kendimize yeni sorun yaratmakla kalmadık..
Yanına Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yatakları sorununu da kattık ki gelişmeler ortada!
(Ben hukukçu değilim. Kaldı ki dünyadaki büyük ülkelerin “hakkaniyete dayanan siyasi ilişki ve anlaşmalarla güvenlik, barış sağladıklarına da inanmam!)
Aksine tam bir Orman kanunu var! Güçlü olan da kazanıyor, Rum gibi hep “güçlü” olanlara dayanan ülkeler de kazananlardan nemalanıyor! Amerika ile Rusya da bu dünya politikalarıyla başı çekiyorlar!
Buna karşın biz Kıbrıs’ta, Anavatan Türkiye dışında tek bir dünya ülkesini bizden yana dost yapamadık ki zaten Türkiye de yukarıda vurguladığımca, Rusya ile Amerika arasında tost gibi kalmışlığıyla kime yarana?
Öte yandan Sn. Cumhurbaşkanımıza bakıyorum: Federasyon da federasyon!
Eee nasıl olacak ama bu federasyon! İşte Türkiye, işte D.Akdeniz, İşte Rum’un MEB’leri…
Rahmetlik nenem de “napacayık ya anam” derdi! “Napacayık ya anam?” **********
UZUN YAZ TATİLİ VE ÖZYİĞİT
Bayram tatili bitti. Önümüzde, “çalışması gerekirken” büyük olasılıkla Meclis tatili var. Bari kısa tutulsa!
Çünkü biliniyor: Tatar Hükümetinin önünde bırakın yıllar ötesinden bugünlere kadar sürüklenen sorunları..
Erhürman hükümetinden kalanlar var ki onlardan bir ikisini dün Eğitim Bakanı Cemal Özyiğit’in Havadis Gazetesine verdiği özel mülakatından hatırladık.
Birisi bir türlü yasalaşamayan Kamu Görevlileri değişiklik Yasa tasarısı, diğeri de öyle geldi böyle gider dediğimiz Eğitim sorunları!
Fakat ben on beş aylık Bakanlığı döneminde “bekleneni veremeyen” Özyiğit’in hatırlatmak gereğini duyduğu ilgili “sorunları” değil; peşin ve saplantılı yargılarımla bir başka konuyu vurgulayacağım. Şöyle ki:
Okullar tatile giriyorlar. Önlerinde tutun ki üç aylık dolayısıyla çok uzun bir “yaz tatili” var!
Bu şu demektir: Öğrenciler üç ay süreyle pek çok “okul ve eğitim öğretim mükellefiyetlerinden” azade, “bağımsız ve bağlantısız” disiplin rejiminden uzak bir tatile başlayacaklar! Burada bir parantez açıyorum:
(Ben ayni zamanda mesela Özyiğit gibi bir öğretmen emeklisiyim ve kendimi hasbelkader “eğitimci” olarak kabul ederim.) Fakat 35 yıllık o eğitim sürecimde öğrencilerimle birlikte yaşadığım o uzun yaz tatilleri bana her zaman hem sıkıntı verdi hem de öğrenciler açısından “boşa geçen zamanlar” düşüncesinde üzüntü!
Ki çoğu zaman çoğu öğrenci bu yaz tatillerinde öğrendiklerini de unuturlardı hâlâ öyle olmalı!
Tabi dünkü Havadis Gazetesinin manşetinde eski Eğitim Bakanı ve TDP Genel Başkanı Özyiğit’in, Tatar Hükümetine yönelik uyarı niteliğinde eleştirileriyle açıklamaları henüz muhalefete düşmesine karşın bıçak gibi keskindi! (Onları geçiyorum.)
Fakat bir yerde diyordu Özyiğit “tam hükümetin görevden çekildiği gün Eğitimin tamgün olacağı müjdesini vermiştim. 2021 yılına kadar İlkokuldan liselere tam gün eğitime geçme planlarımız vardı…”
Ve ekliyordu: “UBP’nin Eğitimde bir vizyonu yoktur!”
“Vardır yoktur” henüz bilmiyorum! Dün bir bugün iki! İcraatları görmeden kesin yargılara varmak “muhalefet için olağan” sayılabilir ama biz bekleyip göreceğiz. Tıpkı zamanında Özyiğit’i de bekleyip fakat göremediğimiz gibi!
…“Uzun yaz tatili” dedimdi. Ona dönüyorum ve ekliyorum.
Ben Özyiğit’in aksine artık bu memlekette bir yıllık siyasi iktidarlarla “iş yapılabileceğine dolayısıyla “yaptık ettik” deyişlerine inanmıyorum!
Çünkü Devlette süreklilik olmaz, Plan ve Programlar sık sık giden ve gelen Hükümetlerle kesintiye uğrarsa, kalmayan süreklilik nedeniyle “başarılı olmak” mümkün değildir!
Dolayısıyla sadece “eğitim sistemini” değil, diğer Kurumlarımızı da olumsuz etkileyen bu “kısır döngüye,” dokuz on aylık eğitim öğrenim sürecini” katarken, araya “üç aylık” gibi öğrenci için “bomboş” geçecek uzun tatiller sokmak, zaten “tam gün” tasavvurlarını sulandıracak hayallerden öte olmayacaktı!
Çünkü artık eğitim sorunları gözlerden ve muhalefetle gerçeklerden ancak “Uzun tatillerle” kaçırtılıyorlar! Bu süreç de Öğrencilerin” aleyhine kaydediliyor!
Ha ne mi yapılsın? Şimdilerde Türkiye’deki “yeni eğitim arayış ve reformları” taklit edilsin yeter!