BM’LERİN SADIK VE DAİM ABONESİ: “KKTC” - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

BM’LERİN SADIK VE DAİM ABONESİ: “KKTC”

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Şimdilerde “kuşakları” alfabetik sıralamalarla ifade ediyorlar.. Yeni palazlanan gençler Alfabenin en son harfi ile ifade edilmekte. “Z kuşağı.”

O zaman bizim gibi “kartlaşanlara” “A kuşağı” mı deniyor bilmiyorum.


ZATEN konu da bu değil. Diyecektim ki bizim kuşak “çılgınca hayalleriyle zıvanadan çıkmış bir deli kilise papazının yarattığı Türk-Rum çatışma ve mücadeleleri içinde yetişti.

Çocukluğumuzu hiç  yaşatmadıydı Rum bize.. Ki serpilip artık adam olduk dediğimizde hâlâ mevzilerde, sığınaklardaydık…

***

NERDEN AKLIMA GELDİ? Sağ olsun o büyük becerisiyle “komşunun” başarısı! Bize aklımızdan hiç çıkartamayacağımız hatta  babadan oğula nesiller boyu aktarılacak bir Kıbrıs siyasi sorunu hediye etti ki; daha dün BM’lerin 76. Genel Kurul Çalışmalarında bir kez daha ve her halde 76. kez “değerlendirmeleriyle yorumlanmalarını” idrak ettik! “Çözümsüz, netameli ve şaibeli! Her an patlamaya hazır bir barut fıçısı konumumuzla!

***

TABİ Kİ BM’ler toplantıları artık bizi ne kadar ilgilendiriyor bilemem… Fakat hemen belirteyim: Kurul toplantısını uzun süre canlı yayında da izlerken Türkiye’nin Kıbrıs siyasi sorununda hiçbir değişiklik söz konusu olmadığını gördüm.. VE ŞUNU ANLADIM: Bundan sonra da kendinden önceki Genel Sekreterler gibi Guterres’in Kıbrıs sorunuyla ilgili ileriye götüreceği tırnaklık bir faaliyeti olamaz!

Bu haliyle bir kez daha ortaya çıkan gerçek ise şudur:

KIBRIS siyasi sorununu ancak Türk ve Rum taraflarıyla Türkiye ve Yunanistan çözer… Ha BM’ler de kaydını yapıp altına imzasını atar, hepsi o kadar!

***

LAF OLA YAZDIM. BM’lerin 76. Dönem toplantısı dünyasal bir olaydı elbet önem atfedilecekti.. Ki 1945 de oluşan BM’lerin o yıllardan bu yıllara en büyük ve vefalı müşterilerinden biri de “Kıbrıs” dolayısıyla siyasi sorunudur! (Moral kırıcı olsa da  “Allah kurtarsın” demekten öte kaldı mı söylenecek laf?)***

NE DİYORDUK? Bizim kuşak Makarios gibi deli bir kilise papazı yüzünden yıllarını Rum ile süregelen çatışmalarla geçirdiydi. Ki Rum halkı her dönemde Türk halkını yok sayarak adanın tümüne talip olmayı hedefledi.. ***

TEK NEDENİ VARDI: Çünkü kendini tüm Kıbrıs’ın mutlak egemeni görecek kadar “kültürlü, okumuş yazmış, iş bilen bir toplum olarak görüyordu.. Doğrusu da öyleydi! Dolayısıyla kendine muhtaç bir toplumu neden kendine ada egemenliğinin ortağı yapsındı?

Ki Türk halkı benzer konumda olsaydı bugün adada Rum’un esamesi okunmazdı!

***

BU GERÇEK siyasi soruna damgasını vuran etkenlerden biridir.. Her devrede Rum toplumu Türk halkının önünde oldu!

Hem okullaşmayla kültür yönünden, hem ticari becerisiyle yarattığı ekonomi yönünden…

Kİ HİÇ UNUTMADIK: Yıllar yılı Rum’un ekonomik sultasından kurtulmak için “Türkten Türkten Türk’e” kampanyaları gerçekleştirdiydik! Tutun ki bugün de hâlâ Rum ekonomisinin sultasında yaşamak kaderi, derdi davamızdır!

***

NE DİYECEKTİM? Bizim kuşak KKTC’i yarattı.. İşte önümüzde bizi bekleyen büyük sorun: “KKTC’İ yaşatacak mıyız? YOKSA Z kuşağına devrederken, değişen kültürlerle siyasi değer yargılarında yeni bir Kıbrıs mı yaratacağız?

Ha! “Türkiye asla KKTC’i terk etmez, yalnız bırakmaz” inancı, şu anda “güvencemizle güvenimizdir ama unutmayalım:

Son söz Kıbrıs Türk ve Rum halklarının olacaktır..

Ki bu halk ayni Türkiye’nin istemiyle Annan Planı gibi bir acubeye bile “evet dediydi!  ***

KISACA TAKILDIĞIM: İçimizi dışımızı “Kıb-Tek” yaptılar! Yetmediği yerde akaryakıtını tahlillere yolladılar! Hâlâ spekülasyonları devam ediyor..

Son işittiğim ilgili haberi, günlerdir tartışma konusu olan “akaryakıtının” denizin mavisini griye dönüştürdüğü!

Kısaca KKTC yönetiminden medyasına varıncaya kadar herkesler Kıb-Tek’le uğraşıyorlar.. Tutun ki eğer aklanıp paklanırsa “hamamın namusu” kurtarılacak!

***

NE VAR ki ben haftalardır spekülasyonlarla sarmalanmış KIB TEK’in önüne koyacağım bir başka olgudan söz edeceğim.. Ki başından beridir yakından izlerken “demek istenirse olabilirmiş” dediğimce… Nitekim: ***

BAYINDIRLIK ve Ulaştırma Bakanı Resmiye Canaltay göreve başlarken ne “ben bunları gerçekleştireceğim” diyerek sayfalar dolusu planlar programlar icraatlarının vaatlerinde bulundu  ne de “büyük iddialar ortaya koydu.

Sadece şunu vaat etti. “Ben yarım kalmış işleri tamamlayacağım.” ***

NEYDİ o yarım kalan işler? Bakanlığının parantezine giren yollar, devletin denetim ve yetkisinde olan bazı kamu binaları dolayısıyla tesisler falan.. Ki bugün kentler arası bir yolu genişletecek yada tamir edecek olsanız ellerindeki koçanlarıyla birlikte “mülkiyet hakkı” iddiasında tazminat talebiyle önünüze bir düzine insan dikilir!

Ki yıllardır mahkemelerde sürünen onlarca dava istimlak edilen o bir karışlık toprak parçası üzerinedir..

YANİ eskiyi restore etmek yenisini yapmaktan beter bir olaydır ki işte Resmiye Canaltay bu “zorun” üstüne gitti.

Yarım kalmış yolları, ötesi altyapıları bitirip sürüncemede kalmalarını önleyecek bir seferberlik başlattı.. Başarılı da oldu…

***

DENECEK ki Eee ne var bunda?

Haddini bilirlik! Dolayısıyla “politikada” emsaline çok da rastlamadığımız dürüstlük.. Bir Bakanın “ben bu kadarına muktedirim” diyebileceği mütevazilik… Ortaya koyduğu “samimi, riyasız dolansız icraatları…”

***

DOĞRUSU toplumun laf değil iş ve icraat gözlediği böylesi lafazanlık furyalarında, Canaltay’ın bu samimi ve dürüst icraatları toplumun çoktandır unuttuğu “başarmak yapmak” fiilinin de gerçekleşebileceğini gösterdi bize…

Yıllık planların bile yetmediği, beş yıllıkların bile devreye sokulmak istendiği işgüzarlıkların arasında doğrusu çok da iyi oldu…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar