BM’ler 72. Genel Kurulunu göz ucuyla izliyoruz. Tabi ki küçük dünyamızın ambargolu sınırlarında tecridi yaşarken bir yandan da “New York’taki BM’ler nire biz nire” diyoruz!
Buna karşın biraz hayal biraz da geçmişte olanların kırıntılarından yararlanarak anlıyoruz ki “küçükler yine küçük, büyükler yine büyük!”
Ve Erdoğan’ın söylediğince yine anlıyoruz ki “dünya beşten büyüktür…” Buna karşın şunu görmek mümkün. Orada bütün ağırlığı ile Erdoğan dolayısıyla “Türkiye” var! Trump’la var, Guterres’le var, öteki dünya büyükleriyle var.. Ve 193 üyeli BM’lerdeki Türkiye Ortadoğu’nun “amiri” olarak var.. Hem ilk hem de son söz sahibi oluşu ile…
KÜÇÜKLER DE VAR: Mesela çok merak ediyorum. Anastasiadis o devasa BM’ler salonunda onca ülke arasında “ne kadardır?” (Tabi Amerika’daki Yunan ve Rum lobisinin yoğunluğu ile gücünü hatırdan çıkarmıyorum çünkü Yahudi lobisiyle birlikte Türkiye lobisinden daha güçlüler üstelik medyayı da ellerinde tutuyorlar!)
Buna karşın “hepsi o kadar” diyorum ve Yunanistan Dış İşleri Bakanı Kocias’a dönüyorum.
KOCİAS NE DEDİ? Geçtiğimiz günlerde BM’ler’de Guterres’le görüştü ardından da bir açıklama yaptı. (Müzakereci Mavroyannis de Rum tarafında yaptı açıklamasını!) Kocias Açıklamasında “Crans Montana konferansında Guterres’in masaya koyduğu ve garanti anlaşmasıyla müdahale hakkının kaldırılmasını öngören belgenin korunması gerektiğini çünkü müzakereleri sürdürmek açısından iyi bir belge olduğunu” söyledi!
YOK YAHU! İşte bu açıklamaya çok takıldım! Çünkü artık Rum ve Yunan tarafı rutin hale getirdi: Canları çekip keyifleri geldiğinde “müzakerelere” başlıyorlar, Türk tarafından adına “kazanım” dedikleri ödünler kopartıyor, bunları BM’lerce kalıcılaştıracak belgeler haline soktuktan sonra masadan kaçıyorlar ta bir başka müzakere masası kurulana kadar!
Bu maskaralık Annan planından beridir devam ediyor! Nitekim Annan planına TC’nin garantileri kaldırılmadığı için “hayır” dedilerdi! Fakat bu son müzakerelere “Annan planındaki kazanımlarımızın üzerinde kazanımlar istiyoruz” diyerek başladıktan sonra Montana’ya kadar gidildiğinde, Guterres’e “garantilerin kaldırılmasının tescilini deklare ettirdiler!”
KISACA: Adamlar her müzakere sürecinde Kuzey’den bir “parça” kopartıyor, artı, nüfusuyla Kuzey’e taşınacak numaraları da “anlaşma metnine” çeviriyorlar!
Eee ne diyelim yani? “Hemen müzakerelere mi başlansın?” Başlatın bakalım eğer TC’nin garantisinin kalkmasını kabul etmezseniz başlar mı?
YENİ SEÇİM SİSTEMİ VE SEÇME SEÇİLME DEĞERLERİMİZ..
Meclis 2 Ekimde yeni Yasama Yılına başlayacak. Öncelik “Seçim ve Halk Oylaması Yasasının” görüşülmesinde. Zaten daha şimdiden hükümet’i alîmiz oyların derleneceği kesimlerle kuruluşları tavlamaya başladı bile, anlıyoruz ki “seçim sathı mailine” girildi!
Ancak bir sorun var. Mesela ben bir seçmen olarak hâlâ “yeni seçim yasasını” anlamadım! Fikrime göre bu “seçim yasasını” seçmene anlatmak için daha şimdiden devletin kurslar düzenlemesi gerekir ki “Yüksek Seçim Kurulu” da bu yasa karşısında kuşkuluymuş. Düşünün:
Tüm “parti adayları” “Mağusa’dan Lefkoşa’dan, Girne’den kısaca ayrı ayrı ilçelerden değil, tüm KKTC de tek “birleşik seçim pusulasında katılacaklar seçime! Yani artık KKTC seçmenleri çarşaf kadar büyük (ki devlet matbaası basamıyor mevcut paravanlar da sığmıyor,) bir seçim pusulasında adayları oylamak zorunda. Kaldı ki karma oylar nasıl kullanılacak, içinden yanlışa düşmeden kim çıkacak o da belli değil!
“Ne gereği vardı” diyemiyoruz hangi faydayı getireceğini de bilmiyoruz! Ülke çapında adı sanı işitilmemiş her zaman toplumun önünde olanlar kazanacaklar da bu sistemin ne kadar adil olduğunu da bilemiyoruz.. ÖTE YANDAN: CTP milletvekili Erkut Şahali’nin bir tespiti var: “Muhalefet olarak önümüzde görüşülmesi gereken çok yasa var. Ancak hükümetin önceliği önemli yasa tasarıları olmadığından İdari Komitede aciliyeti olmayan yasalar üzerinde çalışıyoruz! Yurttaşın yaşamına doğrudan etki edecek, olumlu yansıyacak bir yasa henüz söz konusu değil!”
Oldu mu? Öteye bile geçti! Çünkü leyleğin ömrü lâk lâkla geçer! Bazı kesimlere düşük faizli krediler dağıtır, bazı kesimlere durup dururken teşvik paraları verilir, bazı insanlara bazı araziler peşkeş çekilir, bazı insanlar bazı önemli yerlere atanır!.. Ve günü geldiğinde bu icraatların sayesinde seçim kazanılır!.. İşte “seçim” ve “seçme seçilme değerlerlerimiz!”
KISACA TAKILDIĞIM: (ATALAY BEYEFENDİ ALDATILMAYA DOYMUYOR!) Müzakereler hitama vardı ama Din İşleri Başkanımız Atalay Beyefendi’nin “faaliyetleri” bitmedi. Bir zamanlar Kıbrıs sorununun çözümüne katkıda bulunacağım diyerek yollara düşüp koluna Hrisostomos’la öteki dinlerin temsilcilerini hatta Slovakya büyük elçisini takıp diyar diyar dolaşan Atalay beyefendi bu kez de kalktı Güney’deki Kathimerini gazetesiyle roportaj yaptı. Ve aynen Hrisostomos nasıl aldatmışsa kendini, Kathimerini de benzer bir yayımla mülakatını çarpıtırak şaibeli durum yarattı!
Şimdi Atalay beyefendi “ben sadece dinler arası ilişkiler ve TC Cumhuriyetini tehdit eden FETÖ, PYD terör örgütü ile ilgili gelişmeler temelinde açıklık getirdim” dese de Güney’de salınan iddia çoktan yayıldı. Demiş ki demecinde Atalay beyefendi Kathimeriye, “Rumlarla temas sağlamam istenmiyor, Türk milliyetçilerinin saldırısına uğruyorum…” Doğru yanlış! “Bir din adamı “siyasete bu kadar balıklama dalmalı mı hem de Rum halkını ve kilisesini tanımadan!” Onu da geçtik, çünkü onca çabaya karşın başarısı Hrisistosmos’a sadece “çözüm olsa da yürümez” lafını söyletmesi!
Şimdi de başı Kathimeriye yaptığı mülakatla zorda! İlahi Atalay beyefendi biraz tatile çıksanız iyi olacak galiba!
