Bir Zirveye Giderken - 1 - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Köşe Yazarları

Bir Zirveye Giderken – 1

Bekir AzgınBekir Azgın

Geçenlerde bir arkadaşım yazılarımla ilgili şikâyetini dile getiriyordu: “Yazılarını sürekli okuyor ve beğeniyorum. Niye güncel konulara değinmiyorun? Politik konulardan uzak duruyorsun”. Belli ki birinci cümleyi, ondan sonra söylemek istediklerini dile getirmek için kullanmıştı.

Buna benzer yakınmaları daha önce de duydum. Ivır zıvırla uğraştığımı söyleyenler de oldu. Savunmam şöyle: “Güncel konularla uğraşan bir sürü gazeteci ve yazar var. Bir eksik bir fazla, bir şey değiştirmez. Ayrıca bu konuda söylenmedik söz kalmadı. Ben kendi kendimi tekrarlamaktan nefret ediyorum. Sonuç olarak ıvır zıvırla uğraşmayı daha ilginç buluyorum.”


Ayhan Menteş’le ilgili bir yazı yazmam istendi. Bu nedenle eski dergileri karıştırıyordum, malzeme bulmak amacıyla. Kitaplarım üç ayrı evde olduğu için kolay olmuyor bu işler. Şeytanın işine bakın ki, o arkadaşla konuştuğum günlerde, elime Ahmet Gazioğlu’nun yayınladığı “Yeni Kıbrıs” dergisi geçti. Dergi, Şubat 1985 tarihini (2. Cilt, 5. Sayı) taşıyordu. Baktım içinde “Zirveye Giderken” başlıklı bir yazım var.

Yazıyı okudum ve onu yayımlamaya karar verdim. Aynı yazıyı bugün de yazabilirdim. Aradan geçen 25 yılda Kıbrıs sorununda fazla bir değişiklik olmadı. Bir tek değişiklik şudur ki Türkiye’den gelenlerin sayısı arttı. Hadi, bir de o güne göre, bugün çözümün çok daha zormuş gibi göründüğünü ekleyelim.

Makalede hangi zirveden söz edildiğini anımsamıyorum. O kadar çok zirve oldu ki hangisi olduğunu bile araştırmadım. Önemli olan zirve değil, sorunun kendisi. Bugün de altına imza atabileceğim yazı şöyle:

Zirveye Giderken

  • Rumlarla yapılacak olan anlaşmada Türklerin bir tek kurtuluş umudu var: Yapılacak olan anayasaya “Türklerin tazmin edilerek adadan ayrılma hakları var” diye bir madde eklemek.

 

  • Kırkımızı devirdik. Çocuk çoluk sahibi olduk. Ay sonunu zor getirebiliyoruz. Belki bir anlaşma olur da hiç olmazsa bir ev sahibi oluruz. Ordan oraya taşınmaktan gına geldi.

İyi niyetlerinden ve samimiyetlerinden kuşku duymadığım iki dostumun iki farklı görüşü. Biri, Rumlarla iki ayrı bölgede de olsa yaşayamayacağımıza inanıyor. Bir anlaşmanın yeni bir savaşın başlangıcı olacağından hiç kuşkusu yok. “Bizim ömrümüz tedhişle, baskı ile ve savaşla geçti. Bari çocuklarımız bu badireden geçmesin. Bu adadan cehennem olup gidelim” diyor.

Ekonomik güçlükler altında bulunan öteki, Rumlarla yapılacak olan bir anlaşmayı kurtuluş umudu olarak görüyor. “Bulduğumuz zenginlik ve servet ‘ganimet’ adı altında har vurup harman savrulmuştur. Orta sınıf ve orta tabakalar yok edilmiştir. ‘Eşdeğer mal’ adı altında mallar eşe dosta peşkeş çekilmiştir. Torpilsiz göçmenler haklarını alamadılar. Partizanlık diz boyu. Bu durumdan bizi ancak bir anlaşma kurtarabilir” diyor.

İki ayrı görüş ve iki değerlendirme. Ne birinin ne de ötekinin vatanseverlik duygularından kuşku duyacak bir neden görüyorum. Üstelik bu iki dostumun Kıbrıs Türkü’nün bugün içinde bulunduğu psikolojik durumu sembolize ettiğini sanıyorum. Birinci görüşe göre, anlaşma Türkleri felâkete sürükleyecek. İkinci görüşe göre, tek kurtuluş umudumuz bir anlaşmadır.

Hangi görüşün daha yaygın olduğunu kestirmek güç. Herkes kendi görüşünün daha yaygın olduğu inancında. Objektif bir değerlendirme yapmak olanaksız. Ülkemizde bilimsel anket yapma geleneği henüz oluşmamıştır. Üstelik tarihsel ve sosyo-psikolojik nedenlerle Kıbrıs Türkü genellikle inandığını söylemez, işine geleni veya içinde bulunduğu çevreye göre bir şeyler söylemeyi yeğler. Ama gerçek şudur ki Kıbrıs Türkü, bugün bu iki görüş arasında sallanıp durmaktadır.

Kıbrıs Türkü’ne bugün bu iki görüşü empoze eden bir yığın ekonomik ve psikolojik faktor vardır. Bireysel niyet ve motifleri bir kenara itersek, bu faktörleri şu şekilde sıralayabiliriz:

1960 anayasası ile bir “ortaklık” denemesi yapılmıştır. Deneme kan ve gözyaşı ile sonuçlanmıştır. Yeni bir denemenin eskisinden farklı olacağını kim garanti edebilir?

Kıbrıs Cumhuriyeti düzeni ile Kıbrıs Federal Cumhuriyeti düzeni arasında bir fark gözetmeyenler için ilk deneme, kuşkusuz, bir felâket habercisi olarak Damokles’in kılıcı gibi hafızalarda asılı durmaktadır.

Ne var ki geriye bakıldığı zaman Kıbrıs Cumhuriyeti’nin zaten yıkılmak için kurulduğu görülmektedir. Kıbrıs Cumhuriyeti başka amaçlar için “bir sıçrama tahtası” varsayılmıştır. Ve görülen odur ki Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yıkılması, Türklerden çok Rumlara yaramıştır. Öküz ölüp ortaklık bozulunca “çiftlik” bir bütün olarak onlara kalmıştı. Bu defaki deneme, daha uzun ömürlü olma durumundadır. Yıkılacak ortaklık sonucu, çiftliğin tümünü ele geçirmenin olanaksız olduğunu tarafların anlamış olmaları gerekir.

(Haftaya devam edecek)

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar