Bir umutsuzluk yazısı... - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 18, 2024
Köşe Yazarları

Bir umutsuzluk yazısı…

Köş, MoreketMehmet Moreket

Kendi başına gelenlerden ve daha da gelecek olanlardan bu kadar umursuz bir başka halk olabilir mi acaba?

Ne zaman böyle olduk biz?


Ne zamandan beri böyle tepkisiziz?

Sanki eskiden böyle değildik…

Bir miskinlik, bir atalet çöktü üstümüze…

Her şeyi, ama her şeyi akıl mantık, kural, yasa dışı herşeyi sineye çekebiliyoruz…

Bıraktım diğerlerini, artık cebimize giren paraya el attıklarında bile sesimizi çıkartmaz olduk…

Kıbrıs Türkü kendi kendini yönettiği günden bu yana görülmemiş derecede pervasız bir hükümet var…

Alıyor, satıyor, harcıyor, peşkeş çekiyor, zam üstüne zam yapıyor, sesimiz bile çıkmıyor…

Hani şu Toprak Ürünleri Kurumu’nu sözde kurtarma adına iğneden ipliğe yapılan zamlar, o bile tek başına sokaklara dökülmek için yeterli sebepti.

Ne oldu..?

Ne Kurum kurtuldu –hatta daha da battı-, ne de “yeniden değerlendireceğiz” diyenler “değerlendirdi”…

Bir güzel yedik onu da, yemeye de devam ediyoruz.

Ne için?

Sormuyoruz bile…

Ya halkı örgütleyecek olanlar?

Siyasi muhalefet, sendikalar?

Tık yok…

Dünyanın en pahalı elektriğini, akaryakıtını, vergilerini ödüyoruz, en pahalı etini, tavuğunu alıyoruz, kimin umurunda…

Arkadaşlarla konuşuyoruz, genel kanı, tepki göstermesi gerekenlerin, halkı örgütlemesi, aydınlatması gerekenlerin de bir şekilde bu statükonun parçası olduğu şeklinde…

Onlar da durumdan besleniyorlar…

Onların da rahatı yerinde…

Bir koltuk var hepsinin altında, bu statükonun hediyesi, onlar da onu korumanın peşinde…

Kimse rahatını bozmak niyetinde değil…

Memleket hiç görülmediği kadar batağa batmış durumda…

Gittiği yol belli değil…

Başka bir şeye benzedi, ama hiç birimiz neye benzediğini, nereye gideceğini bilmiyoruz.

Başka bir ülkede olsa, nepotizm, akraba kayırmacılığı, yolsuzluk, usulsüzlük, etik dışı davranış olarak nitelenebilecek, soruşturulacak, durdurulacak işler, bu ülkede artık tıkır tıkır yürüyor…

Siyasetçinin ranta bulaşması, devlet eliyle, devlet malıyla birilerinin zengin edilmesi, kamunun malına el sürülmesi neredeyse vakayı adiyeden oldu…

Burada yapılanların bir benzeri başka bir yerde ortaya çıksa, adam anında istifa ettirilir…

Yok bizde böyle bir durum.

Çünkü demokrasinin kuralları doğru işlemiyor. Denetim ayağı sıfır…

Sesimiz, çıkmıyor, kanıksadık gitti…

Benim bildiğim Kıbrıs Türkü, protestti…

Damarına basılınca, hiç beklenmedik tepkiler verirdi, ama artık değil…

Sinik, sessiz, boyun eğmiş…

Ve Kıbrıs Türkü, kendi eliyle geleceğini karartıyor.

“Şu, bu” diye tek tek suçlu aramıyorum artık.

Biz, hepimiz bu suça ortağız…

 


YERİN KULAĞI VAR

ISRAR ETMEYE GEREK YOK:

Kıbrıs müzakere sürecinin koptuğunu artık herkes biliyor. Onlar bizim istediklerimizi, biz onların önerdiklerini kabul edemeyeceğimize göre, bu işi sür git etmenin kimseye faydası olmaz. Ayrılık bu kadar net iken, iki liderin yeni bir Cenevre konferansında buluşması neyi değiştirecek. Yarım asırı aşkındır kimler o masalarda dirsek çürüttü. Şöyle geriye dönüp bir bakın, bir arpa boyu yol almadığımızı göreceksiniz. Sanırım ısrar etmek yerine kendi içimizdeki çöküşü durdurmaya odaklansak, çok daha iyi ederiz…

 

BÖYLEDİR İŞTE:

Görevde oldukları sürece, haksız olduğunu bile bile Rum tarafını desteklerler, görevden gidince doğruyu söylerler… Eski ABD Büyükelçisi John Koening de aynısını yapmış. Diyor ki; “Paylaşılabilecek çok suç var ama bu tıkanmanın ve çöküşün tek sorumlusu var: Nikos Anastasiadis. Hiçbir zaman iddia ettiği gibi cesur ve istekli olmadı. Hatta 2004’te bile. Bunun yerine büyük istekleri olan, küçük hesaplar peşindeki bencil ve omurgasız birisi oldu. Bu çöküşün sorumlusu Anastasiadis’tir ama bedelini başkaları ödeyecek”…

 

AKLA BAKIN:

Alithia gazetesi, müzakerelerin çökmesi sonrasında olabilecekleri sıralamış. Bir tanesine çok güldüm. Diyor ki; “Temmuz ayı içerisinde hükümet 11’inci parselde sondaj planlıyor. Artık  müzakere engelinden de kurtulmuş olan Türkiye, kritik turizm sezonu içinde sıcak olay tehditlerini gerçekleştirirse ne olacak?”… Yani en önemli mesele, gerginlik falan değil, turistlerin gelmeme olasılığı… Kıbrıs’ın sorunu nedeni de zaten bu kafalar değil mi..?

 

KTÖS İLGİNÇ:

KTÖS’ün Genel Kurulu ilginç oldu. Malum, Sendika’da hep Genel Sekreter ön planda olsa da, bir de başkan vardı. Ve o başkan en az oyu alarak seçimi kaybetti. İddialara göre, bunun nedeni, sendika içinde bir grubun, “cinsiyet eşitliği” savunucularına karşı olmasıydı. Bu arada Şener Elcil de bir kaç kez  listeye girdi, çıktı, sonunda ortalarda bir yerde kazandı. Sonuçta kim, nereye gelir bilmem ama, KTÖS ciddi bir şekilde bölündüğünü gösterdi…

 

EĞİTİM AŞIĞI BİR TOPLUM:

Ülkede fiilen eğitim veren 17 üniversite, bir o kadar da kuruluş aşamasında bekleyen üniversite varken, hala yeni üniversite kurulmaya çalışılmasının, eğitimle bir ilgisi olduğuna inanmıyoruz. Amaç, bu pastadan pay alabilmek. Birkaçı hariç, hangi başarılarıyle övünebilirler. Kuruluş amacı eğitim olan üniversitelerimiz ne yazık ki tatlı bir rant kapısına dönüştü. Kalite yerlerde sürünüyor ama, ilgili ilgisiz herkes, üniversite kurma peşinde. O zaman bu gidişe bir “dur” demek gerekmez mi?

 

“ÜLKE YAŞANABİLİR DEĞİL”:

Göç, Kimlik ve Hak Çalışmaları Merkezi’nin yaptığı araştırmaya göre, her 10 kişiden 6’sı, ülkeyi yaşanılabilir bulmadığını belirtmiş. Bu sonuca şaşırdık mı, kesinlikle hayır… Cinayet, uyuşturucu, kumar ve hırsızlığın, mafya vari hesaplaşmaların, adamcılığın, partizanlığın merkezi haline gelmiş bir ülkede, küçük bir azınlığın dışındaki insanların mutlu olmasını nasıl bekleyebiliriz ki… Ha, o geri kalan 4 kişi de, zaten bu düzenden beslenenlerdir…


ZİRVEDEKİLER

Ersin Tatar: “Asker bu araziyi bu maksat için mi verdi… Özel sektör işiyse, usulüne göre mi yapıldı… mevcut yasaya göre üniversitenin kurulması için Meclis onayı gerekir… Devleti yönetenler, kurum kuruluşların başında oturanlar, kritik aşamalarda kendilerine güven duymasını beklediğimiz ortamda sıkıntılar var… Kendileri için çalışıyorlar… Denktaş’ı seviyorum, sayıyorum, yaşasaydı bu şekilde olmasına izin verir miydi..?”

 


DİPTEKİLER 

Bir KKTC Klasiği: “Bir belediye başkanı düşünün; birçok belediye çalışanının işine son versin, köyünde evine ekmek götüremeyen onlarca aile olduğunu bile bile makamını kullanarak yüzü hiç kızarmadan altı ay arayla kızını sonra da gelinini işe aldırsın. Oğluna benzin istasyonu izni için bakanlıktan çıkmasın, kimsede ses çıkartmasın. Bu ne güzel bir dünya be…” Bu paylaşımın sahibi, UBP Vadili Örgüt Başkanı… Başka ne söylenebilir ki…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar