Bu adada Rum halkı ile ilişkilerimiz her dönemde sıkıntılı hatta kanlı oldu!
Ne var ki Türk halkı tarihin hiçbir devresinde bu sıkıntılı ve kanlı olayların sorumluları yada suçluları olmadı. Zaten uzun yıllar cemaat esamesinden kurtulamadıktı ki her dönemde nüfus çoğunluğu bizden çok olan Rum halkına yönelik saldırılarda bulunalım!..
Fakat Rum toplumu? Daha Osmanlı döneminde İmparatorluğa karşı Rusya, İngiltere, Yunanistan ve bazı Balkan ülkelerini de yanına alarak “Megali İdeayı” gerçekleştirmek için “Etniki Eterya”yı kurduydu.. Hem de ta 1784 de üstelik Rusya’nın Odesa kentinde..
…Bunlar tarih kitaplarında yazılıdır belgelidir.. Osmanlı İmparatorluğunun gerileme dönemine denk getirilen bu Rum faaliyetleri, İstanbul’un Fatih Sultan Mehmet Tarafından fethedilmesiyle yıkılıp giden Bizans imparatorluğunun yeniden yaratılmasına yönelik oluşturulan ittifaklarla başlatılan mücadeleleriydi. Kıbrıs bu kapsam içindeydi. Çünkü Kıbrıs Başpiskoposluğu Rusya ve İstanbul’dan sonra her devrede en güçlü “Ortodoks kiliselerinden” biri olduydu…
Nitekim Makarios’un cesurluğu ve mücadelesi kendi gücünden değil, sahip olduğu “Başpiskoposluğundan” kaynaklıydı!
ANCAK her dönemde Rum kilisesinin mücadelesini, Kıbrıs’ı yutma hayallerini, megali ideayı bozan, adadaki “Türk cemaatı” oldu! Buna karşılık Rum tarafı asırlara dayanan “Enosis” rüyasını gerçekleştirmek için başlattığı mücadelesinde, inadına bir siyasi tutumla iki toplum arasında oluşturulması gereken “barışı” teperek Türk cemaatını hep “yok” saydı!
Nitekim Enosis’i gerçekleştirmek için 1958’lerde faaliyete geçen “EOKA” İngiliz’le vur kaç üzerine mücadeleye girerken Türk halkına karşı da cephe aldı..
Bu tutumundan yararlanan da İngiliz sömürge idaresi oldu! Nitekim o dönemin İbgiliz Valisi “Eoka’ya karşı Türklerden paralı askerleri “oksidari ve komanda” yaparak, Türklerle EOKA’yı dolayısıyla Rum toplumunu karşı karşıya getirdi ki sonunda iki toplum arasında 1974’e kadar gelen “husumet ve düşmanlık” sonucu, savaşıldı da!
PEKİ kaderin ayni adada yan yana iki komşu olarak barındırdığı Türklerle Rumların anlaşmasına, birlikte ayni devleti bir federasyon şemsiyesi altında paylaşmalarına, iş ve güç birliği yapmalarına, hiç mi imkân vermez! Neden vermedi?
1960’da Kıbrıs Cumhuriyeti ile denedik. Kadere bakın, şimdi bir buçuk yılda yıktıkları KC’nin sefasını Rum tarafı, cefasını da Kıbrıs Türk halkı çekmekte! Rumlar yıktıkları Kıbrıs Cumhuriyeti yüzü suyu hürmetine BM’ler, AB üyesi oldular Kıbrıs Türkleri de kendi coğrafyalarının esiri!
…İŞTE geçen gün bazı ekonomik Sivil Toplum Örgütlerinin ellerindeki pankartlarla sınır kapılarına dayanarak BM’lere AB’e adeta bir başkaldırıyla “artık yeter” demelerine ben; yıllardır bu adada Türk halkına reva görülen ezgi ile cefanın feryadıdır derim!
Bütün mücadelemiz “Filistin halkının” başına gelenlerin bizim de başımıza gelmemesidir ama şimdi de virüsün etkisiyle kendi bölgemizin esiri olduk.
NİTEKİM Anastasiadis bu kez de Kuzey’den Güney’e Güney’den Kuzey’e geçişleri zora sokarak hatta yasaklayarak Türk halkını ekonomik ambargosuyla yıkmaya dağıtmaya çalışmaktadır. Neden?
İŞTE o “lanet” Megali İdea’dan dolayı! Enosisi gerçekleştirmek… Tüm adanın egemeni olmak… Türkiye’siz bir Kıbrıs yaratmak… Yeniden Kuzey’e dönmek istediği için!
OYSA Allah da şahittir tarih de. Bu ada en az Rum kadar Türk’ündür. Vatanıdır. Nitekim bu büyük gerçeği ne Etniki Eterya değiştirebildi ne uzantısı Makarios ne de Eoka! Türk halkı bu adada hep vardı hep var olacaktır.
BU nedenle kader eğer bu iki halkı bu adada yan yana ve asırlar ötesine taşıyacak bir komşulukla bağlamışsa, bu bağı barışçı bir çözümle perçinleyerek sınır kapılarına bile gerek kalmayacak bir siyasi düzende iki halk iki devlet olarak “barış” içinde yaşayabilmelidirler.
Yeter ki akıllar başlara düşe. Yoksa bu gidiş gün gelir yeni savaşları, ölümleri, felaketleri getirir. Yetişmekte olan çocuklarımıza, gençlerimize günah!