Süleyman Demirel’in siyaset tarihine girmiş çok özlü sözleri vardı.
Demirel, bu özlü sözleriyle, siyasetin dinamizmini birçok kez, çok açık bir şekilde ifade etmişti.
Siyaset tarihine girmiş en önemli sözü, “DÜN dündür, bugün ise BUGÜN” sözü olsa gerek.
Değişim, her an, farklı bir şekilde karşımıza gelebilir. Durağanlık diye bir durum yoktur. En sakin günde, aniden fırtınalar kopabilir. Kasırgalar etrafı tahrip edebilir ve sonra yeniden, güllük gülistanlık, güneşlik bir yapı ortaya çıkabilir.
Dünya tarihi, düşman ulusların aniden bir araya gelip ortaklıklar kurduklarının şahididir.
Yıllardır birbirini yok etmek için savaşan uluslar, geçmişte, Almanya-Fransa örneğinde görüldüğü gibi, ortak çıkarlar nedeniyle bir araya gelebilir ve AB gibi dev ortaklıkların öncüsü olabilirler.
Kıbrıs’ta, uzun yıllar süren savaş ve didişme de mutlaka bir gün sona erer. Bu didişmenin devam etmesinden çıkar elde eden sınıflar, uzlaşmadan faydalanacak yeni güçler tarafından geri plana itilir.
Kıbrıs’ın Rum ve Türk çözüm karşıtı güçleri, özellikle Amerika’nın Türkiye’ye biçtiği Orta Doğu Eş Başkanlığı rolünden sonra, her geçen gün etkilerini kaybetmeye başladılar.
AB de, Türkiye’nin gelişen dev ekonomisi, genç nüfusunun dinamik TÜKETİM POTANSİYELİ, Orta Doğu’daki enerji kaynaklarının kontrolü ve NATO’nun Güney-Doğu kanadının düzgün çalışabilmesi için, Türkiye’ye daha fazla ihtiyaç duyma noktasına geldi.
Bu çelişmelerin yanı sıra, Kıbrıs ve İsrail’de bulunan gaz yataklarının, AB ye enerji taşıyabilmesi için tek yolun da Türkiye olması, Türkiye’nin AB gözündeki değerini arttırdı.
Türkiye içindeki demokratikleşme talepleri, son GEZİ PARKI olayları, Erdoğan’ın ani ve fevri çıkışları, Türkiye’nin dünya çapındaki imajını zedeleyen davranışlardı.
AK Parti içerisindeki belirli kesimler ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün uyarıları sonucu AK Parti yeniden Batı’ya yaklaşma ihtiyacını hissetti.
Demokratikleşme, dünyaya açılma siyasetinin temelidir. Dünyaya açılma ise ekonomik büyümenin MOTORUDUR.
Türkiye, ekonomik büyümesini sürdürmek için, demokratikleşmesinin temeli olabilecek iki sorunu çözmek zorundadır. Bunlardan birincisi, KIBRIS SORUNU, ikincisi ise KÜRT SORUNU’dur.
Şimdi, bu iki sorundan önce, kolay olan KIBRIS SORUNU çözülecektir.
Kıbrıs Rumlarının tüm direnmelerine rağmen, Ban Ki-moon’un taraflara, tarih empoze etmeye karar vermesi, yeni dünya düzeni için, düğmeye basıldığının işaretidir.
Devamlı olumsuz beyanatlarıyla, herkesin haklı tepkisini çeken Egemen Bağış’ın son beyanatları dikkatlice izlendiğinde, Kıbrıs hakkında yazılan senaryo rahatlıkla okunabilir.
Egemen Bağış, Başmüzakerecilerin Atina ve Ankara’ya yapacağı karşılıklı ziyaretler sonrasında Kıbrıs sorununun çözümü konusunda Annan Planı benzeri bir Ban Ki-moon planının ortaya çıkmasının söz konusu olduğunu söylemektedir.
Türkiye AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Baş müzakerecilerin Atina ve Ankara’ya yapacağı karşılıklı ziyaretler sonrasında Kıbrıs sorununun çözümü konusunda Annan Planı benzeri bir Ban Ki-moon planının ortaya çıkmasının söz konusu olduğunu belirterek, “Kıbrıs meselesi çözülürse biz şu anda çok kısa bir süre içerisinde 12 faslı açıp rahatlıkla 10 faslı kapatabilecek noktaya gelmiş durumdayız. Çok az bir çalışmayla, bazı kanunları geçirerek o rakamı daha da arttırabilecek noktadayız” dedi.
Bağış’ın bu açıklaması tarihidir.
Türkiye artık, Kıbrıs sorununun çözümüyle, AB yolunda hızla ilerleyeceğinin işaretini aldığı için, bu açıklamayı yapmaktadır.
Türkiye’nin ekonomik büyümesini sürdürmek ve DÜNYA GÜCÜ olmak için, önündeki en etkili yol, AB ile bütünleşmektir.
Egemen Bağış’ın açıklamalarından ayrıca, ANNAN PLANI’nın biraz değiştirilmiş haliyle, BAN Kİ MOON PLANI olarak yeniden dirilip karşımıza, kısa bir sürede getirileceğini anlamaktayız.
Rumların boşuna çırpınışları ve görüşmelerden kaçma çabalarının da, tehditle, etkisiz hale getirileceğini göreceğimiz süreç yakındır.
Oyunun sonuna gelinmiştir. 2014 yılı, Kıbrıs sorununun dünde kalacağı tarih olacaktır.
