Baharın getirdiği düşünceler - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Köşe Yazarları

Baharın getirdiği düşünceler

Ahmet OkanAhmet Okan

 (Dünkü yazımız bir kazaya kurban gitti! Kaleme aldığımız yazının toparlanmamış, kelime hatalarıyla dolu ilk notlarını göndermişiz gazeteye! Yazımız bu şekli ile yayınlanmış! Yazının bütünü aşağıdaki gibidir.)


Bahar geldi mi herkes sokağa gözlerinde çiçekler açmış gibi çıkar, sanki o sokaklar aynı sokaklar değil, Girne Caddesi Paris’teki  Şanzelize Bulvarı ya da St. Petersburg’daki Nevsky Caddesi’ne dönüşürdü sanki.

Kalabalıklar bir aşağı bir yukarı yürür, parkların etrafında güzel giysiler içerisinde dolaşırlardı.

Böyle zamanlarda liseli kızları tanımanın olanağı yoktu.

Siyah önlüklerini sabırsızlıkla üzerlerinden çıkarıp itinayla günün moda elbiselerini sırtına geçiren Lefkoşalı kızlar, kiraz renkte rujlu dudakları, pembe allıkları, kirpiklerine bir ressam titizliği ile sürdükleri rimelleri ile bir anda değişirler, beyaz perdeden fırlamış artistleri andırırlardı ki onlar bile bu değişikliğe şaşar, kalabalıkların arasında kendilerini izleyen genç delikanlıların ısrarlı ve heyecanlı bakışları yüzlerinden bir gölge gibi kayıp geçerdi…

O dönemlerde, 1965 veya 1968 baskısı olan bir kitabı, bu yıllarda o kuşağın çocukları da bilmem kaçıncı baskı olarak alabilecekti pek ala.

Kitapların böyle bir devamlılığı vardır.

İstanbul kaynaklı “E Yayınları” 2018 yılında baskısını yenilediği “Boyalı Kuş” adlı kitabı için önsözünde yayınevinin çıkardığı kitap isimlerini vererek “Kitap fuarında standımıza gelen 68 ve 78’lilerin çocukları ‘bu kitapların ilk baskıları bizde de var dedikçe’ gurur duyduklarını belirtiyor.

Diyorum ki,

Yaşadığımız kent de kitaplar gibi olsaydı,

Şimdiki çocuklar o siyah önlüklü kızların parklarına gidebilseler, dolaştıkları caddelerde yürüyüp eğlenebilselerdi tıpkı sözünü ettiğimiz şehirlerde olduğu gibi…

Daha eskiden, henüz Girne Kapısı’nın her iki yanına yol açılmazdan önce, insanlar kapıdan çıkar, “Tren yolu” denilen yolu tutarlardı.

Yolar açılınca ve tren ortadan kalkınca o yol “Tren Yolu” olarak önemini belki yitirmişti ama ileriki yıllarda Cemal Gürsel Caddesi olarak bilinen cadde, yine insanların bir arada gidip geldikleri, yürüyüş yapabildikleri, eğlenebildikleri bir bölge halini almıştı.

Mücahitler Parkı ile Kuğulu Park o bölgedeydi.

Bayrak törenleri orada yapılırdı.

Cadde yine bir yürüyüş ve eğlence alanı oarak kullanılırdı…

Sarayönü, St. Mark Meydanı ya da Trafalgar Meydanı gibi bir meydan olarak kalsaydı, yani diyeceğim meydanlıktan çıkarılarak anlamsız bir alana döndürülmeseydi, bunda ne zarar vardı?

Eğer Sarayönü de meydan olarak kalsaydı,

Ve surkent (surlarıiçi Lefkoşa) korunmaya devam etseydi,

O dönemleri yaşayanların çocuk ve torunarı da anne ve babalarının vakit geçirdikleri meydanlarda vakit geçiriyor olabilirlerdi.

Böylece, bir kitabın bütün kuşaklara yayılabildiği gibi ve o kitaplardan her kuşağın haberdar olabildiği gibi, hayatın kendisinde ve meydanlarda, sokaklarda, caddelerde de sosyal ve kültürel devamlılık sağlanabilirdi…

Olmuyorsa olmuyor işte!

Dünyanın kadim kentlerini gezip gören ve bu yerlere hayran kalıp ballı ballı anlatan insanlar, kendi memleketlerinde niye tüm olup bitenlere kayıtsız kalıp kılları kıpırdamıyor, doğrusu nasıl anlatsak kiyafayetsiz kalır…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar