AVM’lere Adanmış Hayatlarımız - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 27, 2024
Köşe YazarlarıSürmanşet

AVM’lere Adanmış Hayatlarımız

Şenay ÇelikkayaŞenay Çelikkaya

Türkiye’ye gelen her Kıbrıslı mutlaka gittiği şehirde bir alışveriş merkezine  (AVM) de uğramıştır. Steril, ferah ve serin koridorlar, parlak camekan vitrinler, cilalı parkeler, yerli yabancı her markanın satıldığı ışıl ışıl dükkanlar oldukça etkileyicidir. İçinizden Kıbrıs’ta da böyle alışveriş merkezlerinin olmasını dilemişsinizdir. Bir söz vardır “Dışı sizi, içi bizi yakar” diye. Sizin belki birkaç kez bulunduğunuz bu mekanlar, bizlerin mahkum edildiği yaşam alanlarımızdır. Kapitalizmin yeni icadı kapalı cezaevidirler ama bizler birer mahkum olduğumuzun farkında bile değiliz.

Son verilere göre Türkiye genelinde 441 tane AVM olduğu açıklanmıştır. 125 AVM ile ilk sırada İstanbul, 42 AVM ile ikinci sırada Ankara ve 27 AVM ile üçüncü sırada İzmir yer almakta olup, bu sayılar durumun vahametini gözler önüne sermektedir. Ankara için halkın çok fazla seçeneği olmadığı doğrudur ancak denizi olan İzmir ve İstanbul’da bunu anlamak pek kolay değil.


İnsanlar neden AVM’lere doluşup orada zaman geçiriyor oldular acaba?  Kapitalist düzende çalışma hayatının zorluğu, ekonomik sıkıntılar, boş zamanların azlığı, aynılaşmış hayatların çaresizliği içinde kendimizi en kolay atabileceğimiz yerlerdir AVM’ler. Örneğin dondurucu soğukta veya bunaltıcı sıcakta, ailece evde sıkıldınız, çoluk çocuk “Haydi bir yerlere gidelim” diyorsunuz. Aklınıza hemen size en yakın AVM geliyor, mutlaka bir park yeri bulacağınızı bilirsiniz. Klimalı ortamda rahat eder, iki dolanır, bir de oturup bir şeyler yer dönersiniz evinize. Asansörler, yürüyen merdivenler, tuvaletler hatta ibadet için mescit bile düşünülmüş sizler için. Haftanın yedi günü sabah 10:00 ile akşam 22:00 arası, hatta bayramlarda, resmi tatillerde bile kapıları bizlere hep açıktır. Dar zamanlarımıza uydurulması en kolay aktivitedir.

Büyükşehirlerde yaşayanlar için aile boyu gezmelerin yeni modelidir AVM. Heyecansız ve donuk bakışlı insan kalabalığı birbirine çarparak sanki üstünüze üstünüze gelirler. İhtiyacınız olmadığı halde indirim fırsatı tuzaklarına kapılıp ürünler alırsınız, hesapta olmayan harcamalar yaparsınız ve “Zaten taksitle aldım” rahatlığı sarar sizi. Bir şeyler yesek diye çıkılan yemek katında, restoran ve kafelerin kokuları birbirine karışmıştır. Gözleriniz boş bir masa arar, karşıdan birkaç rakip de aynı masaya doğru geliyorsa kim önce kapacak telaşıyla hedefe koşarsınız. Bu yarışın sonucunda boş masa sizin olmuşsa mutlusunuzdur. Yersiniz içersiniz ama tat yoktur, keyif yoktur. Beyninizde dinmeyen bir uğultu, ayaklarınızda bir ağrı, başınızda bir zonklama hissedersiniz. Zaman algısını yok etmek için genellikle saat kullanılmaz ve penceresiz, dış dünyadan uzak; içinde alabildiğine kendinizi kaptırabilmeniz için iç mekanlar özel tasarlanmıştır. Çıkarken kararmış gökyüzüne bakıp “Zaman ne çabuk geçmiş, akşam olmuş!” diyerek hayret edersiniz.

Pandemi sürecinde, ilk normalleşme döneminde alınan bir kararla önce AVM’ler açılmıştı. Halkın büyük çoğunluğunun bu karara tepki göstermesi insanlarda artık bir farkındalık oluştuğunun sevindirici sinyalidir. Her şeye rağmen açıldığının ilk günü, önlerinde oluşan kuyruklar, insanların AVM bağımlılığının acı boyutunu göstermiştir. Uzmanların yaptığı tüm uyarılara rağmen salgın sürecinde insanlar kalabalıklar halinde buralara akın akın gitmeye devam etti.

Yabancı ülkelerde AVM’ler, şehir merkezlerinin uzağında, kent dokusunu bozmadan, sokakların ve çarşıların da canlılığını koruyarak tasarlanıyorlar. Türkiye’de bu durum maalesef içler acısı. Esnaf kan ağlıyor, “En azından haftanın belli günleri AVM’ler kapalı olsa bizler de satış yapabilsek” diyorlar. Çarşı pazar dolaşmak yorucudur ancak yaşamın tadına varır, keyif alırsınız, AVM’lerdeki robotik düzeni değil esnafın sıcaklığını hissedersiniz. Ulus’ta Sulu Han’ın avlusunda içilen bir bardak çay size yaşadığınızı hatırlatır, başınızı kaldırınca gökyüzünü görürsünüz. Sokakta, çarşılarda gerçek hayatın içine karışırsınız.

Türkiye’de özellikle büyük şehirlerde AVM’lerin sosyal topluma, kültürel yapıya olumsuz etkileri konuşulmalı ve irdelenmelidir. Kan ağlayan çarşı esnafının sesine kulak verilmeli, sokaklardaki hayatın kapitalist düzenin ellerinde yok olmasına duyarsız kalınmamalıdır. AVM’lerin ihtiyaçtan fazla sayıda ve şehir merkezlerinde yapılıyor olmasının önüne geçilmelidir. Buralarda çalışan insanların zor şartları da tartışılmalıdır. Uzun mesai saatleri, düşük maaşlar ve gün boyunca mahkum edildikleri kapalı ortamlar için çözüm aranmalıdır. Sokaktaki esnaf kadar AVM çalışanları da mutsuz aslında. Biz bu konuda ne yapabiliriz? Öncelikle alışkanlıklarımızı gözden geçirmemiz gerekiyor. Çocuklarımız çarşı Pazar da görmeli. Yağmur çamur, sıcak soğuk demeden sokaklarda da dolaşalım. Sanat galerilerine, müzelere, parklara da gidelim. Bizler toplum olarak farkındalık kazanıp sokaklarımıza çarşılarımıza sahip çıkabiliriz, AVM’lere daha az gitmeye özen gösterebiliriz ancak yapabileceklerimiz bunlarla sınırlıdır. Daha fazlasını yapmak çözüm üretmek yönetimlerin görevidir. AVM’lere fazlasıyla doyduk ve bıktık. Artık “Dur” deme zamanıdır.

Düşümde Gezinti

Ben Ankara’dayım,

Ruhum bir rüyada Kıbrıs’ta.

Bir başka özlüyor insan,

Uzaklarda olunca…

Sen uğramazsın belki,

Oysa ben düşlerimde gezerim Arasta’da,

Bandabulya’da,

Büyük Han’da…

Sen işitmezsin belki,

Bandabulya’nın ahengi,

Benim hep kulaklarımda.

Gözlerimi kapattım Büyük Han’dayım,

Bir kahve ısmarladım,

Bol şekerli,

Yudumladım, azcık da kederli!

El işi hediyeliklere bakıp daldım.

Hepsi ayrı güzel, el işi Kıbrıs motifleri…

Hava kırk derece sıcak!

Sen evindesindir belki,

Oysa ben sıcakla eski arkadaş,

Ada sevdasıyla sarmaş dolaş…

AVM’lerin uğultusu çok uzak.

Ankara’da bıraktım hepsini,

Üstüme çarpan insanları,

Ruhsuz kalabalıkları,

Tüm yorgunlukları ve bıkkınlıkları…

Bugün dolaştım Lefkoşa’yı,

Dar sokaklarda çarşıları…

Sonra bu düşte güneş batmış, akşam olmuş.

Bir buruk yüreğim ki sorma!

Özenle topladım anılarımı,

Katladım koydum çantama.

Yolcu yolunda gerek ne de olsa.

Şefkatle, sevgiyle sarıp sarmalayın bu adayı,

Bu yaşlı sokakları, bu tarihi binaları.

Kucaklayın yüreği güzel kalmış insanları.

Yok olup gitmesin,

Yitip bitmesin,

Kıbrıs’ın ruhu hiç değişmesin.

Şenay Çelikkaya (Şubat 2021)

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar