2021’in ilk yazısını “hadi hayırlısı olsun” diyerek yazdım. Peki ama neyin hayrı ve niçin?
Tabi ki “hem kendimiz hem de tüm insanlık adına” gibilerinden evrensellik temennisi değil! Hele de 46 yıldır kendilerini, şimdi de Anastasiadis’le birlikte tüm adanın sahibi gibi gören Rum ekstremistlere hiç değil!
Dolayısıyla “hâlâ Güney ile bir federasyon şemsiyesi altında barış ve çözüm umanlara hiç hiç değil!
İŞTE YENİ İSPATI: 2021 yılına girerken o tarafta da bizdeki gibi “siyasi sorun” üzerinden parsa kapmaya çalışanlar silsilesinden Başpiskopos 2. Hrisostomos, Anastasaadis’i “iki devletli çözümü kabul etmekle” suçlayınca, Anastasidis kıyametleri kopardı! Çünkü Başpiskoposa göre Anastasiadis sanırsınız ki “vatan hainliğine eş suç işledi!” Suçu ne? Anastasidis Yaptığı açıklamada “iki devletli çözüm” demiş!
Oysa diyor Anastasiadis “bu laf BM’ler eski Genel Sekreteri Kıbrıs Özel temsilcisi Espen Eide’nin ağzından çıktı! Bunu da Grans Montana sonrasında sırf Türk tarafına şirin gözükmek için telaffuz etti” falan!
Pekala Anastasiadis ne diyor bu iki “devletli çözüm olayına? “İki devletin kabul görmeyeceğini bilecek kadar gerçekçiyim” diyor!
Ve ekliyor: Ercan Hava alanının tanınmasını da reddettim! (Ne büyük fazilet!)
Ve Anastasiadis çok enteresan bir iddiada daha bulunuyor. Bir soru üzerine diyor ki Türk tarafı “devlet” fikrini 1956’dan beridir sürdürüyor. Zürih Londra Anlaşmaları sadece bir ara istasyondu…”
UZATMAK İSTEMİYORUM: Çünkü KKTC’de bazılarımız için hâlâ en iyi çözüm “federasyondur!” (Hatta vakti zamanında Anastasiadis “gevşek federasyon” dediği “Desantralizasyonu” savunuyordu da üzerine atladıktı!)
Fakat ayni Anastasiaadis şunu da söylemektedir. “Azınlıkların çoğunluğu idare ettiği nerede görüldü!”
FAKAT ARTIK ÇOK GEÇ! Yani 47 yıl sonra hatta bizzat yıktıkları Kıbrıs Cumhuriyetinden bu yana Rum tarafı; Makarios’un başında külahı, elinde asası sırtında cübbesiyle elini krallara kraliçelere bile öptürürken bu adada gerçekleştirmeyi başaramadığı “enosisi,” Anastasiadis hiç gerçekleştiremez! ***
DEVLET DEDİĞİNİZ! Eğer bir ülke “tedbirler” silsilesinden yasaklara, alamadığı vergilere karşılık “dolaylı vergilere” sığınıyorsa.. Biline ki bütün öylesi ülkeler gibi geri kalmıştır!
Kaldı ki “KKTC’den söz ediyoruz!” Bırakın siyasi yönden tanınmamış devlet oluşunu, 47 yıldır öncesi “liderlikler, yönetimler” dönemlerinin tecrübelerinin söz konusu olduğu yarım asırlık varlık savaşım ve sürecine karşılık, “denetimlerini” bile yapamayacak kadar zafiyet içindedir!
Buna karşılık gelip giden yönetimler anca iki yıl iktidarda kalabilme becerisini gösterecek kadar devletlu olabildiler!
ÇATLARSINIZ! Bir kere çok net biliyoruz: Kurumlar yeterince çalışamıyor, dolayısıyla devletin çarklarını çevirecek “dirayeti” gösteremiyorlar. Kaldı ki o “kurumlar” dediklerimiz KKTC’nin en sinsi virüslerinden olan partizanlıkla popülizmin resmiyet kazanmış mekanizmalarından oluşuyorlar!
Böyle bir devleti yönetmek mucizedir. Kaldı ki seçim sandıklarından çıkıp devletin kaderini yüklenenler de peygamber değillerdir! Tek bir değişiklik ötesinde: “Seçilmeden önce “napan be Hasan”dırlar.. Seçildikten sonra eğer Bakan da olmuşlarsa “sayın” da olurlar bey paşa da..
Ancak bu itibar “devleti kurtarmalarına yetmez! İki yıllık görevleri ancak kendilerini sandıktan çıkartan partililerine hizmetle geçer!
HA NE DİYECEKTİK? Yeni hükümet yeni yıl sürprizi olarak siftah bismillah önce her halde kuruyan hazineye biraz can suyu akıtmak ihtiyacından olacak bilumum pul ve harçlara zam yaptı..
İlk icraat bu mu olacaktı?
Oysa öncesinde de bir ilk söz vardı: Başbakan yardımcısı Erhan Arıklı memleketi ucuzlatacağını vaat ediyordu..
Eee! Harçlara pullara yapılan bu zamlarla mı?
Sonuç: Aslında yok birbirimizden farkımız! Her gelen gideni aratıyor. Ve bu ülkede iş yapmak isteyeni de dokuz köyden kovarlar. İşte bir örnek:
***
KISACA TAKILDIĞIM: (VE İÇİMDE UKDE KALMASIN!) Önce hatırlatayım ama:
Bu ülkede yıllar yılı, Girne’ye bakarak “gitti güzelim kent, yazık oldu, apartmanlara sahillere kondurulan villalara yenik düşürdüler. Dantela gibi örgülü bu sahil kentini çarpık yapılaşmalarla öldürdüler…” Diye çığlık çığlığa bağıranlar bizler değiller miydik..
“Mağusa, İskele de aldı yolunu gider aman önleyin” diyen bizler yani KKTC sevdalısı vatansever insanlar değiller miydi..
VE HATIRLATAYIM: Kudret Özersay seçim propagandalarında “ben eğer seçilirsem nereden buldun diye soracağım, yolsuzlukların üzerine gideceğim” demedi miydi? Ve vaatleri nedeniyle de HP’si umduğunun da üzerinde bir oylamayla iktidar ortağı olmadı mıydı?
Ve söz verdiği için sadece yolsuzlukların üzerine değil, çarpık yapılaşmaların da üzerine gitmedi miydi?
Mağusa, İskele Boğaziçi Emirnamelerini çıkartarak “durun böyle imar iskân politikası olmaz sonra her tarafı Girne’ye benzeteceğiz” diyerek tedbirler almaya çalışmadıydı mıydı?
PEKİ ne oldu sonra? Kudret Özersay demeyim fakat toplum katlarında büyük tartışma yaratmış da olsa devreye sokulan “emirnameler” en azından bu memleketin dingonun ahırı olmadığını, her isteyenin her istediği yere istediği gibi inşaatlar yapamayacağını, çarpık yapılaşmalarla memleketin körletemeyeceğini öğrenmiş olmadık mıydı.
Fakat Mecliste “yolsuzlukların üzerine gitti gidiyor derken… Bir yanda “müteahhitlerin yanında yer alan, öte yandan yolsuzluklara göz yuman meclisle bile tartışmak zorunda bırakılmadı mıydı Özersay?
“Eee ama Özersay da çok ileri gitti ha” serzenişlerine maruz kalmadı mı? Ve sonunda bir hükümet krizi yaratmak pahasına demedi ama dercesine, “benim devlet ve görev anlayışım bu değildi” tutumunda hükümetten çekilmedi mi?
Geriye ne kaldı? Mütegallibenin zaferi! Bu ülkede güçlü olanın devlet değil, o devleti ben yarattım diyenlerin devam eden gücü! “Bırakın yapsınlar, bırakın gitsinler” diyenlerin sultası!
Ne var ki şu anda da eğer kalmışsa mecliste bir hoş seda işte o Özersay’ın sesidir.
Gördüğü ise gösterdikleridir: “Dünyanın kaç bucak olduğu!”