Toprak “vatandır.” Üzerinde yaşamış da olsanız eğer o toprak sizin değilse “vatansız” demeksiniz!
Hayır! “Toprakları toprak yapan üstündeki kandır” demiyorum..
Fakat hak etmek için tırnaklarını topraklarına geçirip ekip biçip yeşertmek, günü geldiğinde istilacılara karşı savaşmak gerekir ki o toprak hak ettiğiniz vatan olsun!
Ki toprak vatansa sahibi millettir.. Topraksız millet olmaz, olursa aşiret, yörük, olur..
KIBRIS siyasi sorununa hep bu düşünce prespektifinden baktım.. Çünkü elan adada süregelen bir Türk Rum siyasi mücadelesi varsa, kökündeki neden “topraklarına konan yada konamayan” sahipliktir. Sahiplik ise “egemenliktir.”
DOLAYISIYLA şu sıralarda Meclis’in gündeminde bulunan “Barış Harekâtından Önce Yabancılardan Sözleşme ile satın alınan Taşınmaz Malların Kaydını Düzenleyen Değişiklik Yasa Önerisini” önemsiyorum.
Çünkü bu adada sürgit siyasi sorunun temel nedeni Rum liderliğinin 1960’lardan beridir tüm adaya (dolayısıyla topraklara) koymak istediği sahipliktir. O sahiplik “Rum vatanını” yaratırken, egemenliğini de çakacaktır.
İŞTE bugün de bu Rum liderliği Türkiye’nin Kuzey’deki topraklarını işgal ettiği iddiasındadır..
BİR dakika ama: Asıl büyük “işgalci” dahası “gaspçı” 1963’den sonra EOKA marifetiyle Kıbrıs Cumhuriyetinin yıkılmasından sonra “karma köylerden kaçmak ve Türklerin yoğun olduğu yerleşim yerlerine göç etmek zorunda bırakılan Türk yurttaşlarının arkalarında bıraktığı topraklarının Rumlar tarafından gasp edildiğidir.
ŞU anda Meclis gündemine taşınan olay da işte o yıllarda Rumlar tarafından yaratılan toprak gasplarının açığa çıkartılarak “temizlenip aklanması ve yasal zemine oturtulması” çalışmalarına matuf olmalıdır..” (Ki 1974’den sonra da bu kez tersi oldu onu da aşağıda vurgulayacağım.)
RUMLARIN topraklarımızı gasp etme olayına döneyim: Bir örnek vermem gerekirse “1963’den sonra Türkleri Köylerinden, topraklarından kovan Rumlar, bir yandan da o kovdukları toprak sahibi Türklerin topraklarını gasp ettilerdi… Sonra gasp ettikleri toprakların asıl koçanlı sahipleri olan Türklerle temasa geçip kendilerine satmaları için (zaten kalmayan çarede) karşılıklı rızaya dayanan satış senetleriyle topraklarımızı üstlerine geçirdilerdi..
BİLİNE ki hem Kuzey’de hem Güney’de nice topraklarımız bu işgal ve gasp sonucunda Rumların eline geçtiydi. Ki bunların arasında tanığı olduğum Salamis Bay Otelinin arazisi de vardır, eski adı Aysergi, şimdilerde Boğaziçi’indeki Türk toprakları da vardır, Altınova’dakiler de vardır vesaire… Türk sahiplerinin ellerinden zorla ve basit senetlerle satın alınmışlardır… Tapularını ellerinde tutan Türkler eğer satmasalardı 1963 ve sonrası zaten o meşum “karanlık yıllarımız” dediğimiz dönemlerde, başlarımızı evlerimizin pencerelerinden uzatamaz ve zaten 103 köyümüzü terk edip göç yollarına düşerken bu kez de “Rum’a bedavadan bırakmak” zorunda kalınacaktı!
ŞU anda “Meclis’e gelen sorunun, aslında o günkü olayları da kapsamına alan gerçeklerde Rum tarafıyla bir “mahsuplaşmayı” da beraberinde getirmesi gerekirdi.. Ki akla karayı ayıracak anomalilerin de giderilirlerken, sonuç daha adil olsundu…
ÇOK geç kalsak da eğer Kuzey’e sahip çıkacaksak artık ne olduğumuzu, nice olduğumuzu, kemiyet ve keyfiyetimizi bileceğimiz çalışmalar olmalıdır. Ki hâlâ bu adada Türk ve Rum topraklarının ne kadar olduğunu bilmiyoruz!
Öyle de olunca Annan Planında, Crans Montana’da olduğunca topraklarımızı kafadan, “verdim gitti” diyerek “çözüme kurban” ettiydik ama artık öyle bir yağmanın olmaması gerekir!
*****
VE “TOPRAKLANDIRMA” SORUNU!
Kaç zamandır aklımın bir köşesinde pişsin diye bekliyorum ama bakıyorum bu konuda meclis de tedirgin..
Sorun yukarıda da anlattığım ve Meclis’te tartışıldığınca yine toprağa dayalı!
Nitekim İlgili Komite Başkanı Hasipoğlu, “Barış Harekâtından önce Yabancılardan sözleşme ile satın alınan taşınmaz malların kaydını düzenleyen (değişiklik Yasa önerisini) yeniden Komiteye geri çekerken, Barış Harekâtından önce “yapılan satış anlaşmaları doğrultusunda Girne’de 400 Mağusa’da 201 adet başvuru olduğunu söyledi ve tabi uyardıydı da: “Hak iddia edenler eğer sahtecilik yaparlarsa 39 yıla kadar hapislikle cezalandırılırlar…”
OLAY açık: 1974’den önce Rum Türk’ün malını satın alırken, 1974’den sonra da Kuzey’deki Türk, Güney’den göç ederken arkasında bıraktığı malını şu veya bu şekilde Ruma sattıydı!
FAKAT benim kafamdaki “topraklar” bunlar değiller. Üzerlerinde evlerini yapmaları için “Kırsalda, köylerde gençlere dağıtılan arsalardır..” Ki her seçim döneminde “bu arsalar dağıtılmakta ve akibetleri konusunda her hangi bir açıklama bilgilendirme yapılmamaktadır.”
Ki bu arsa dağıtımında asıl amaç “Köy gençliğinin tekrar köyüne dönmesi, evini köyünde kurarken, tarım işgücüne de katılmasıydı” falan diyeceğim de ne olup ne kaldığını hâlâ bilmiyoruz..
Bildiğimiz “köylerimizin” tarımdan koptuğudur. Gençlerfe dağıtılan arsalara yapılan evlere de “yatmadan yatmaya” uğranılmaktadır, çünkü çoğu kamu görevlisidir ve sabah kentlere taşınıp akşam köylerine evlerine dönmektedirler…
YANİ “hibe arsalarla” ev bark sahibi yapılan gençler belki köylerini (hatta villamsı konutlarla cicim bicim yaptılar ama) o köylere gençliklerinin enerjilerini, işgüçlerini katmadılar! Topraklarına ter akıtmadılar.. (Ya da biz büyük bir yanılgıyla öyle zannediyoruz da) doğrusu Devlet de bu sosyoekonomik teşvikler konusunda ne rakamlara dayalı ne de plan programlarında açıklama yapmıyor. Öyle de olunca konu, “dağıtsın gitsin” gibilerinden bir seçim ve “rüşvetler” çağrışımı içinde kalıyor!