ACI, İSYAN, GÖZYAŞI - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Pazar, Nisan 28, 2024
KıbrısManşet

ACI, İSYAN, GÖZYAŞI

arif ummak

Geçitkale’de 2015 yılında TIR kapısının sıkıştırması sonucu hayatını kaybeden Arif Ummak’ın ölümü ile ilgili sır perdesi halen kalkmadı. Arif Ummak’ı ihmal mi öldürdü? Öldürüldü mü? Kimse bilmiyor. Ummak ailesi, 3 yıldır adalet arıyor

 


 “ANNEYİM BEN”: Polisin “kaza”, yargıcın “kasıt olabilir” dediği, Arif Ummak’ın ölümüne ilişkin dava halen sürüyor. 3 yıldır adalet arayan anne Emine Ummak sonunda isyan etti: Oğlum toprak altında, katili, geziyor, yiyor, içiyor ve yaşıyor. Ben anneyim, dağ gibi evlat kaybettim. Yeter. Artık adalet istiyorum

“KATİLİ KİM KORUYOR?”: Ummak: Sadece bir çalışanın ifadesi üzerine devam eden bir dava, görevini bile bile yapmayan polisler, her şeyin farkında olan hukuk sistemi ama elde var sıfır. Kim koruyor evladımın katilini? Bilirkişi raporları ortadayken, katilin bulunması bu kadar mı zor? Gücümüz mü yetmiyor, istemiyor muyuz?

 

POLİS “İHMAL” DEMİŞTİ: Arif Ummak’ın ölümü, polis raporuna “iş kazası” olarak geçmişti. Ummak’ın ölümüyle ilgili polis soruşturmasının denetlenmesi yönünde yapılan müracaat doğrultusunda “adli ölüm tahkikatı” yapılmış, soruşturmayı yürüten polis çavuşu mahkemede Arif Ummak’ın kendi ihmali sonucu hayatını kaybettiğinin tespit edildiğini açıklamıştı

CİNAYET ŞÜPHESİ: Yargıç, Ummak’ın ölümünde, başka şahıs veya şahısların, kast, ihmal veya fiillerinin etken olabileceği, ihtimal ve şüphesi olduğunu açıklamış, saptanamayan, aleyhinde cezai kovuşturma başlatılması gereken kişi veya kişilerin tespiti için, ileri tahkikat yapılması için dosyayı, Gazimağusa Polis Müdürlüğü’ne göndermişti

 Pınar BARUT

Havadis, Geçitkale’de 2015 yılında, TIR’ın ileriye atılması sonucu elektrik direğine çarpan kapısı ile araç kabini arasına sıkışarak, feci şekilde can veren Arif Ummak’ın evine konuk oldu.

Acılı anne Emine Ummak, oğlunu toprağa verdiği günden bugüne yaşadıklarını anlattı.

Oğlunun cinayete kurban gittiğini öne süren Emine Ummak, “Ben oğluma söz verdim. ‘Senin katilini bulacağım’ dedim. Katili bulunduğu gün oğlumun ruhu rahat edecek. İşte o zaman yasamı tutabilir ve ölebilirim. Çünkü şu an sadece bu davanın sonunu görmek için ayakta duruyorum” dedi.

Adaletin bir an önce sağlanmasını isteyen acılı anne Emine Ummak, “Bana ‘deli’ diyorlar. ‘Katili bulununca oğlun geri mi dönecek? Bırak bu işin peşini’ diyorlar. Ben dağ gibi bir evlat kaybettim. Ben bir anneyim. Son nefesimi verene kadar da bu mücadeleye devam edeceğim” diye konuştu.

 

“Yüreğinde sadece sevgi vardı”

Emine Ummak, hasretle andığı oğlu Arif Ummak’ı anlatarak sözlerine başladı. 4 çocuk annesi Emine Ummak, Arif’in çok yardımsever, yüreği sevgi dolu bir kişi olduğunu söyledi.

Emine Ummak, “ben onun gibisini tanımadım” dediği evladını şöyle anlattı:Arif 4 oğlumdan 3.’sü. Arif, kardeşleri dahil, diğer bütün erkek çocuklarından başka bir çocuktu. Çok yardımseverdi, sevgi dolu ve çalışkandı. Biz anne baba olarak evlatlarımızı büyütürken maddi-manevi çok zorluklar çektik. Eşim polisti ve onun görevi gereği Tatlısu’da yaşıyorduk. Lojmanlarımız ovanın içindeydi. Şimdi ki gibi araba ve telefon kolay ulaşılan şeyler değildi. Çocuklar hastalandığında bile araba bulma telaşına girerdik doktora gitmek için. Bütün çocuklarım iyi çocuklar ama Arif’in bana ayrı bir düşkünlüğü vardı. Sadece bana değil, tüm ailesine, evine. Kısacık hayatı boyunca da hem ailesine, hem tanıdık tanımadık herkese yardımcı oldu, işlerine koştu. Yüreği bu kadar insan sevgisiyle dolu başka birini tanımadım ben.”

 

“Çocukluğundan beri aynı iş yerindeydi”

Emine Ummak, “Herşey daha güzel olacak ve artık daha rahat yaşayacağız” umudu ile Geçitkale’ye 2000 yılında taşındıklarını söyledi. Anne Ummak, o dönem Arif’in ilkokul 4. Sınıf öğrencisi olduğunu söyleyerek sözlerine şöyle devam etti: “Çok çalışkan ve yerinde durmayan bir çocuktu. Tamir aletlerini, tornavidaları ve inşaat malzemelerini çok severdi. Bu hırdavatçı dükkanı da evimize çok yakındı. Önceleri rafları düzenlemek, aletleri tanımak için okuldan kalan zamanlarında gitmeye başlamıştı. Zamanla daha da çok sevdi bu işi. Ortaokul, lise dönemi boyunca da, okul tatillerinde de hep orada çalıştı. Son anına kadar. Oğlumun  “ikinci annem” dediği patronunun eşi ve patronu bu cinayeti örtmek için ellerinden geleni yaptılar.”

 

“Okulunu bitirecek, evlenecek ve mutlu bir aile kuracaktı”

Arif’in nişanlı olduğunu ve oğlunun mürvetini görmeyi beklerken acı haberini aldığını anlatan anne Ummak, gözyaşları içerisinde anlatmaya devam etti: “Oğlum, nişanlıydı. Hedefleri çok büyük olmasa da güzel hayalleri vardı. O kadar çalışkan bir çocuktu ki, okul ve hırdavatçı dışında ona aldığımız profesyonel elektrik süpürgesi ve birkaç malzemeyle akşamları mesaiden sonra birkaç arkadaşıyla birlikte evlere temizliğe giderlerdi. Elektrik-elektronik okumayı istiyordu ilk başlarda. Ama bir gün rahatsızlandığımda beni hastaneye götürdü. Orada hemşireler bana acil müdahale ettiler ve hayatımı kurtardılar. Arif bundan çok etkilenmiş. Ertesi gün sınav vardı bana dedi ki; “anne ben hemşirelik okuyacağım ve bundan sonra sana ben bakacağım.” “Oğlum hiç çalışmadın ki nasıl sınava gireceksin?” dedim “senin için başaracağım anne” dedi, sınava girdi ve kazandı. Bana herkesten daha düşkündü. Gözümdeki yaşa, suratımın asılmasına bile dayanamazdı. Hemşirelik okumaya başladı. Hırdavatçı’dan ve temizlik işlerinden kazandığı parayla hem okuyor hem eve destek oluyor hem de mezuniyetten sonra evlenmek için birikim yapmaya çalışıyordu. Aralık’ta gitti, eğer gitmeseydi Şubat’ta mezun olacaktı.”

 

“Karanlığa mahkum olduk”

Emine Ummak, çok mutlu bir ailesinin olduğunu söylüyor, taki Arif’i kaybettikleri güne kadar ve anlatmaya devam ediyor: “Arif bizimle olduğunda, eşim ve tüm çocuklarım birer birer eve gelir, akşam yemeğini bir masada hep beraber yerdik. Tam bir mutlu aile tablomuz vardı. Ne kavga ne tartışma olmazdı evimizde. Şimdi dağıldık. Bir oğlum dayanamadı, İngiltere’ye gitti, orada yaşamaya çalışıyor. Diğer oğlum da evden gitti ve nisanlısıyla yaşıyor. Küçük oğlum Kemal benimle ama oda her gün abisinin anılarıyla yaşamaya çalışıyor. Diğer ağabeylerine ‘’siz Arif abimle daha çok zaman geçirdiniz, benden daha şanslısınız’’ diyerek ağladı hep. Çünkü Arif gittiğinde Kemal henüz 15 yaşındaydı.

Eşim benimle birlikte bu mücadele de ayakta durmaya çalışıyor. O günden beri ne bayram ne yılbaşı kutlamıyoruz. Çünkü eksiğiz, yarımız. Arif o gün gitmeden önce “akşam kebap yapalım” demişti. Benim oğlum o kebabı yiyemediği için evimizde bir daha mangal yanmadı o günden sonra. Hep bir karanlık, hep bir hüzün.”

 

“Hayatımızın en kara günüydü”

Hasretle oğlunu anlatan acılı anne Emine Ummak, o kara günü anlatırken gözyaşlarına boğuldu. Arif’in acı haberini aldıkları günü, “En kara gün” diye nitelendiren Emine Ummak, şunları söyledi: “Olaydan bir gece önce kaynak yaptığı için gözleri zarar görmüştü. Abisi ve nişanlısı Mağusa hastanesine acile götürmüşlerdi. Tedavisi yapıldı, eve geldi, yattı. Ertesi gün “oğlum işe gitme bu gün, gözlerin biraz daha dinlensin” dedim ama “ayıp olur, yük gelecek bu gün, indirmemiz lazım” dedi. Çünkü o forklift kullanıyordu. Öğlen arasında geldi, canı menemen istedi, yaptık, yedik. Tam giderken “oğlum bir kahve içelim öyle git”dedim “döndüğümde içeriz anne, işler bekliyor” dedi, yanağımdan bir makas aldı ve gitti. Daha biz yemek yediğimiz masayı toplamadan nişanlısının telefonu çaldı. Diğer oğlumun nişanlısıydı arayan, ‘Arif kaza geçirmiş’ dedi. Hırdavatçı dükkanına gittiğimiz de büyük bir kalabalık vardı ve işyeri sahipleri beni Arif’in yanına yaklaştırmadı. Kendimi kaybettim, çığlıklar atmaya başladım diye beni bir odaya kilitlediler.

 

“Yaşadığını söylediler”

‘Arif tamamdır, hastaneye götürüyorlar’ dediler. Yanımda kimse yoktu, tek başıma ne kadar zaman geçirdim hatırlamıyorum. Sonra aileden birkaç kişi gelip beni aldılar odadan. Buraları hayal meyal hatırlıyorum zaten. En net hatırladığım şey işyeri sahibinin kızının “ben yapmadım, ben yapmadım” diye bağırmasıydı. Sonraki ifadelerde de işyeri sahipleri kızlarının orada olmadığını söyledi. Polis ne bağıran kızı ne de kızlarının orada olmadığını söyleyen işyeri sahiplerini bu konu da sorgulamadı.”

 

 “Karakol amiri bizi kovdu”

Emine Ummak, sözlerine olayın ardından yaşananları anlatarak devam etti. Emine Ummak: “O an neyin nasıl olduğunu henüz kavrayamamış ve kendime gelememiştim. Ama ailemden bazı kişiler bunun bir kaza olamayacağını söyleyip duruyordu. Olayla ilgili ifade veren iş arkadaşı E.Y Arif’i bulduğunda “ayakları yerde basılı bir eli de tırı çalıştırmak için kontağa uzanmış vaziyetteydi” diye ifade verdi. Bütün soruşturma da bu saçma ifade üzerinden yürütüldü. Karakol amiri de bu ifade üzerine o gece ne kimseyi sorguladı ne de gözaltına aldı. Bırakın suçlu olmalarını, oğullarını kaybetmiş bir ailenin öfkesini bile düşünüp kendi güvenlikleri açısından dahi gözaltına almadılar. Çünkü oğullarımdan biri aklımızla dalga geçer gibi olan bu ifadeye inanmamış ve bizim haberimiz yokken o gece öfkesinden deliye dönüp o kişileri aramış, bulamayınca tırı yumruklamış. Polis görevini o gün de yapmadı bu gün de yapmıyor. Bu yüzden polisler hakkında da dava açtık. Türkiye’den uzman getirilmişti. Karakolun bahçesinde o tır ile canlandırma yapıldı. Yasal olarak izleme hakkımız olmasına rağmen karakol amiri bizi kovdurdu. Bırakın görevlerini yapmayı, manevi olarak da bize eziyet ettiler. Ve o tahkikatın sonucu da sır.”

 

“Böyle bir kaza mümkün değil”

Acılı anne, oğlunun kaza kurbanı olmadığını öne sürerek, böyle bir kazanın mümkün olamayacağını kaydetti.

Emine Ummak, şunları anlattı: “İşyeri sahipleri cenazeye de geldi, kırkı çıkana kadar da eve gelip-gittiler ama olayın araştırılması için en ufak bir çaba göstermediler. Aksine kaza olduğuna inanmamız için ellerinden geleni yaptılar. Sadece oradaki bir işçinin kimsenin inanmadığı o ifadesi üzerinden olay kapatılmaya çalışıldı. Duyan hiç kimse böyle bir kazanın olmayacağını söylüyor. Defalarca canlandırması yapıldı. Hem bizim tarafımızdan hem de bizim zorlamamızla nice zaman sonra polis tarafından. Oğlum solaktı. Verilen tüm ifadeler bilirkişi raporuyla çürütüldü. Bu konu da mahkemenin kararı var. Arif’in orada yalnız olmadığına, bu kazayı tek başına yapamayacağına dair bilirkişi raporlarını mahkeme de kabul etti, Kasım 2017’de karar çıktı ve mahkeme dosyayı polise geri gönderdi. Kararda da açık bir şekilde yazıyor. Arif yalnız değildi ve direksiyonda başka biri vardı. O karardan bu yana polis daha yeniden tahkikat yapıp, ifadeleri alıp dosyayı mahkemeye göndermedi. Bir buçuk sene oldu ses yok.”

 

“Çalışma bakanları randevu vermedi”

Emine Ummak, gelişmelerin ardından dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından randevu istediğini ancak bir türlü görüşemediğini söyledi.

Bakan Çeler’den de randevu talebinde bulunduğunu söyleyen Emine Ummak, halen olumlu dönüş yapılmadığını belirtti.

Emine Ummak, “Aklıma gelen ve ulaşabileceğim her yere ulaşmaya çalıştım. Bakanlardan randevu istedim, müsteşarlarla görüştüm, polis askere bağlı diye bildiğimizden dolayı askerden birilerini bulmak için elimden geleni yaptım, durumu anlattım. Önceki Çalışma Bakanı’na da ulaşmak için çok uğraştım, olmadı. Ama şimdiki Bakan Zeki Çeler’den umutluydum. Günde 3-4 sefer randevu almak için aradığım oldu. Asla randevu vermedi ve benimle görüşmedi” diye konuştu.

 

 “Benim oğlumun bir katili var”

Emine Ummak, “iş kazası” ihtimaline kesinlikle ihtimal vermiyor. Oğlunun cinayete kurban gittiğini söyleyen acılı anne, bir an önce “katilin bulunmasını istiyorum” diyor.

Emine Ummak sözlerine şöyle devam ediyor: “Oğlumun bir katili var. Bir yerlerde geziyor, yiyor, içiyor ve yaşıyor. Benim oğlum toprak altında ama o toprak üstünde vicdanı rahat dolaşıyor. Ben oğluma söz verdim; “Senin katilini bulacağım” dedim. İşte o zaman oğlumun ruhu rahat edecek. İşte o zaman yasamı tutabilir ve ölebilirim. Çünkü şu an sadece ayakta duruyorum. Bu davanın sonunu görmek için. Bana deli diyorlar. “Katili bulununca oğlun geri mi dönecek, bırak bu işin peşini” diyorlar. Ben dağ gibi bir evlat kaybettim. Ben bir anneyim. Son nefesimi verene kadar da bu mücadeleye devam edeceğim.”

 

“Polis kamera kayıtlarını bizim zorumuzla istedi”

Emine Ummak, oğlunun ölümüne ilişkin soruşturma sürecinde yaşadıklarını ise şöyle özetledi: “Düşünün, böyle ciddi ve şüpheli bir olay oluyor, gencecik bir insan gidiyor ve polis olay yeri kamera görüntülerini istemiyor. Israrlarımız ve tepkilerimizden günler sonra istendi ve ‘kameralar arızalı’ denildi. Mahkemede de iş yeri sahibinin kızı yargıç karşısında soruları yanıtlarken annesi kapıdan omuz ve baş işaretleriyle ne demesi gerektiği konusunda yönlendirme yaptı. Gözümüzle gördük ve ve içerideki avukatımıza mesaj gönderdik. Yargıç bile durumu fark edip kapıyı kapattırdı. Buna avukatımız da şahit. Masum olan insanlar neden buna ihtiyaç duyar?”

 “Katili kim koruyor?”

Emine Ummak, oğlunun bir katili olduğunu ve bu kişinin birileri tarafından korunduğunu düşünüyor.

Acılı anne sözlerini şöyle tamamladı: “Sadece bir çalışanın ifadesi üzerine devam eden bir dava, görevini bile bile yapmayan polisler, her şeyin farkında olan hukuk sistemi ama elde var sıfır. Kim koruyor gencecik bir evladın katilini? Niye her şey bu kadar açıkken, bilirkişi raporları ortadayken, benim acımı bir nebze hafifletecek olan katilin tespit edilmesi bu kadar mı zor? Biz bunu yapamayacak bir ülke miyiz? Gücümüz mü yetmiyor bir katili bulmaya? Yoksa bulmak mı istemiyoruz? İfade veren insanların hayat kalitesi bir an da nasıl yükselmiş, bunu görmüyorlar mı? Bu bile başlı başına bir şüphe sebebi değil midir? Belki yaşadığımız acının içinde çok hafif kalacak bir noktadır bu ama çocuğumu yıllarca çalıştıran bu insanların tek bir günlük yatırımı dahi yok sigortalarda. Ama bunun için dahi ceza almadılar. Bunu dahi yapmadılar.”

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar