Rum liderliğinin canını sıkan gelişmeler! - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 30, 2024
Köşe Yazarları

Rum liderliğinin canını sıkan gelişmeler!

Rum liderliğinin canı çok sıkkın olmalıdır. Çünkü daracık zaman dilimi içine hiç de hoşlarına gitmeyen yeni gelişmeler katılmıştır. Önce BM Genel Sekreteri Kıbrıs Türk halkının ekonomik yönden güçlendirilmesi için ambargoların kaldırılması gerektiğinden söz etti. Ardından 2004’te alınan kararla AB ile başlatılacak “doğrudan ticaret” olayı yeniden gündeme geldi… Bunu da Erdoğan’ın Güney Rum Yönetimi’ne yönelik sert çıkışı izledi!

Anastasiadis’li Rum liderliği ise bir yandan masadan kaçıp müzakereleri kesintiye uğratan taraf olarak töhmet altında kalırken, öte yandan tam da Ankara’nın istediği siyasi kozu yarattı. Nitekim bir süredir Türk tarafı ve KKTC Dışişleri Bakanı ile “Müzakereciler” tüm dünyaya şu mesajı vermektedirler: “Eğer Doğu Akdeniz’de sismik araştırmalara başlamış, bu konuda Türkiye’nin yardım ve tekniğini kullanmasına fırsat vermişsek bu siyasi tasarruf KKTC’nin isteği doğrultusunda gerçekleşmiştir…”
TÜRKİYE AÇISINDAN VERİLEN MESAJ İSE ŞUDUR: Biz Kuzey Kıbrıs’ta işgalci değiliz. KKTC’nin talepleri nedeniyle orada bulunuyoruz. Kaldı ki Kıbrıs Türk halkının üzerine açtığımız bu güvenlik ve yardım şemsiyesi Kıbrıs Cumhuriyeti kuruluş anlaşmalarının bize verdiği garantörlük hakkımızdan kaynaklanmaktadır. Nihai çözüme kadar da Kıbrıs Türk halkı ile liderliğinin talebi devam ettiği sürece biz Kıbrıs Türk halkının yanında yer almaya devam edeceğiz…
NİTEKİM: Cumhurbaşkanı Erdoğan “Enerji Piyasaları Zirvesinde” bir konuşma yaparken Kıbrıs sorunu konusunda da şunları söylemiştir: “Kıbrıs’ta Rum tarafının haksız ve uzlaşmaz tutumu karşısında KKTC’nin hukukunu sonuna kadar savunacak bu konudaki politikalarımızdan asla taviz vermeyeceğiz. Petrolü ve doğal gazı barışın ve refahın aracı haline dönüştürmek için elimizden gelen tüm çabayı göstermeye devam edeceğiz…”
Erdoğan bu mesajı ile Türkiye’nin hem adadaki Türk halkının hukuki haklarının savunucusu olduğunu hem de Rum tarafına pabuç bırakılmayacağını bir kez daha hatırlatıyor! Şimdi külahı önüne koyup bir daha düşünme sırası Rum liderliğinindir! Ya masaya dönecek “ortak açıklama” esasında müzakereleri çözüme götürecek… Yahut bıktırıp usandırdığı bir gün 1960’lardan beridir kaybediyor, bir daha “kaybedecek!”          


**********      
Cumhurbaşkanı adayları (Anlatımları, yetkileri ve felsefeleri derken…)

Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik kampanyalar iyicene ısındı ki artık yakmaya başladı! Ben böylesi dönemlerde tedirgin olurum. Çünkü kampanyaların kızıştığı böylesi dönemlerde seçime katılan adayların ne şaka kaldıracak sağlam sinir sistemleri ne de gözün üstünde kaşın vardır denmesine bile tahammül gösterecek iyi niyetleri kalır! Nitekim bu tepkisel psikolojileri yaşamaya başladık!
Dolayısıyla diyorum kendime: “Çok dürtme!” Ne var ki onlar dürtüyorlar ama! Nitekim kampanyaya hızlı başladılar, sermayeyi tükettiler! Bundan sonra seçimlere kadar söyleyecekleri bugüne kadar söylediklerinin “tekrarları” olacak!
Tabii ki yaşanan bu kaçınılmaz gerçek, adayların kendilerinden menkul zafiyetleri değildir! “Cumhurbaşkanlığı makamının yetki ve sorumluluklarının kısırlığındandır!” Anayasa’da bir sayfayı aşmayan bu yetki ve sorumluluklarla adaylar ancak “düşünceleri ile ideolojilerini” ortaya koyabilirler! Buna da “nasıl bir devlet düzeni” murat ettiklerini eklerler… Fakat bilirler ki Cumhurbaşkanı seçildiklerinde bu söyledikleri ile murat ettiklerinin bir tekini gerçekleştirecek yetkiye sahip değillerdir! Buna karşın ısrarla “anlatmaya” çalışıyorlar!
Tabii ki bu “kaygılarını” da anlamaya çalışıyoruz: Seçmenin karşısına “siyasi soruna” ilişkin kupkuru görüşlerle çıkılmaz ki? Ona bile “çözüm çareleri” aranır ve öneriler getirilirken “kendine özgü siyasi görüşün” anlatımı gerekir. Mesela:
Özersay diyor ki Maraş Türk Yönetiminde açılmalıdır…
Akıncı ise “BM gözetiminde açılmasını önermektedir!”
Sorun böylesi “öneri ve tasavvurlara kadar geldikte bu kez bizi düşündürüyorlar! Mesela diyorum ben, “Maraş zaten başından beridir bizim de değil, karşılığında bir ödün kopartarak verin gitsin!”
Ötesi düşünceler kaşındırıyor ama: Maraş KKTC’nin siyasi iradesinde midir yoksa Türkiye’nin tasarrufunda mıdır? Hani diyorum ki Maraş’a üfürüp ateşlerini alevlendirirken önce “statüsünü” bilelim!
ÖTE YANDAN SİBEL SİBER: Adaylardan Sibel Siber hellim konusuna değiniyor… Ve diyor ki “eğer AB tarafından hellimimizin tescili yapılmazsa ekonomide büyük bir şok yaşanacaktır… İkinci bir ABAD kararı olacaktır!”
Doğrudur! Ancak talihsizliğe bakın ki Sibel Siber’in hellimin tescili konusundaki açıklamaları medyada haber olurken ayni gün manşetlerde şu haber de vardı:
“Süt sektörü dibe vuruyor!” Havadis’in haberine göre süt imalatçılarına sattığı sütün parasını alamayan Süt Endüstrisi Kurumu (SÜTEK)’nun sadece üç süt imalatçısından 11 milyon TL alacağı vardır! (Hayvancıların arbede günlerinde bu sorunları sütunumuza taşımış ve demiştik ki “devlet sütçülük patatesçilik yapmaktan vazgeçmelidir.”)
İşte Sibel Siber’in “hellimimizin tescili” demeden önce, “bırakın o tescili de sütü nasıl kurtaracağız ona bakın” diyeceği an! Fakat diyemiyor! Çünkü seçilirse bir Cumhurbaşkanı olarak süt ve hellim konusunda ancak “fikir ve öneri sahibi” olabilecektir!
NİTEKİM EROĞLU DA KONUŞURKEN: Türlü çeşitli kesimleri ziyaretinde o kesimlerin sorunlarını Müzakereci oluşunun misyonu ile harmanladığı konuşmalarına sarıyor ama biliyor ki içine daldığı konu falan bakanın yetki alanıdır! Onun da muhatabı Başbakan’dır!
KISACA: Yanlış anlaşılmaya! İki kişi bile kahvede konuşurken “ben” diye başlayıp “ben” diye bitirirlerse sohbetlerini, Cumhurbaşkanlığı’na aday olan insanlarımızın da kendilerini “ben” diyerek anlatıp halka takdim ederlerken felsefelerini de ortaya koymaları kaçınılmazdır.
Ama itiraf edelim: Adayları Cumhurbaşkanlığı makamına götürecek olan gerçekten bu anlatımlarla felsefelerinin etkinlikle yetkinlikleri mi olacak?
Pekala ama “keşke öyle olsaydı” demez misiniz?

**********
Kısaca takıldığım: (Yine şu köpekler sorunları!)

Bu kez elime bir şikâyetname tutuşturuldu. Adını açıklamıyorum çünkü iznini almadım. Aktarıyorum: Sn. Eşref Çetinel bilginize özellikle getiririm ki bu konu ile ilgili olarak yıllardan beridir öncelikle bir insan, komşu ve hukukçu olarak tüm insani yolları ve daha sonra da resmi yolları örneğin ilgili bakanlıklar, kaymakamlıklar ve İskele Belediyesi’ne sözlü ve yazılı tüm başvuru ve ihbarlarda bulundum. Ancak en yakın dört komşum ile onların 21 köpeğini denetim altına aldırtamadım. Zaten İskele’de toplam köpek sayısı insan nüfusu sayısının beş on katı fazladır! Siyasi geçinenler yahut kendilerini “politikacı” sananlar verdikleri tavizlerle soruna ciddiyetle eğilmeyerek, “Köpeklerin ve sahiplerinin kendilerini yasaların üstünde hissetmelerine neden olmuşlardır!” Son günlerde kendi kendime diyorum ki herhalde 1974 Barış Harekâtı da bu tür yaşam biçimlerinin kurulabilmesi için yapılmıştır!
İşte Yeni İskele’de ikamet eden bir avukat hanımın köpeklerden şikâyetnamesi… Yorum yapmaya gerek var mı? KKTC bir baştan bir başa başıboş köpekler memleketi oldu!

NOT: Suna Atun’un ölümünün birinci yıl dönümünde kendisini saygı sevgi rahmetle anıyor, ailesine başsağlığı diliyorum.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar