Önümüzdeki ders yılında liseye geçecek öğrenciye bir vesile ile sordumdu: “1974 sana neyi hatırlatır?”
Kısa bir süre doğru cevap verip veremeyeceğinin tereddütünü yaşadı. Sonra “Barış Harekâtını” dedi.. Azıcık anlatmasını istedim..
Anlatamadı.. Kulaktan dolma üç beş kelimelik cümlelerle kalakaldı, çünkü olayın ne geçmişini ne sonrasını biliyordu!
Bu nedenle adada sürgit devam etmekte olan müzakerelere karşın neden “çözüm olmadığını” da bilmiyordu.
TARİHİNİ, öğretilmediği için bilmeyen bir yeni nesil yetişiyor.
Bu yeni jenerasyona “Z kuşağı” diyorlar.. Yani 1990’lardan yada 2 bin yılından sonra doğanlar..
Hepsi de “dijital” çağın, teknolojinin zehir zemberek nesli.. Bilgisayarımdan cep telefonuma kadar onlara emanet! Öğrenmek istediklerimi artık gencecik öğrenciler olan torunlarıma tanıdıklarıma soruyorum. Bir yerlere not olarak yazmamışsam bir süre sonra unutuyor yeniden soruyorum, yeniden anlatıyorlar..
Ve bu sürekli tekrarlardan usanmış olacaklar, yüzüme hayretle bakıyorlar. İçlerinden “bu ne mankafa adam kaçtır anlatıyorum anlamıyor” diye düşündüklerini gözlerindeki bakışlarından anlıyorum!
İşte Kıbrıs sorununa “kuşaklar arası” yaklaşımları” da bu “ölçekle” değerlendiriyorum..
ŞÖYLE ki “benim bir türlü kafama sokup da öğrenemediğim dijital araç gereçlere, teknolojiye karşılık, onlar da bugünün siyasi ve sosyoekonomik sorunlarının nedenlerini anlayamıyorlar! Örneğin Kıbrıs siyasi sorununa yabancı yetişiyorlar..
Fakat Güney Rum’u “bizim mücadele tarihi” dediğimiz Kıbrıs sorununu Eoka’sıyla birlikte eğitiminin müfredatı yapabiliyor..
Benim gencim için “faşizm” olan “ırkçılık,” onların gençleri için kapsamına tüm adanın egemenliğini alan bir “megali idea” oluyor!
BU nedenle Sn. Akıncı’nın Rum tarafına yönelik, “Grans Montana’da kabul ettikleri siyasi eşitliği şimdi reddediyorlar” açıklamasını çok iyi anlıyorum. Fakat gençlerimizin ne kadar anladıklarını bilemiyorum!
Buna karşın hayıflanarak, “oysa diyorum, bizim bu elektronik bilgiler donanımında yetişmekte olan gençlerimizle çağ atlamamız, yücelmemiz gerekir..”
Çünkü geleceğimiz “Z kuşağı” dediğimiz bu gençlerindir…” Daha çok lafa gerek var mı?
**********
NEYİN REFORMU!
2018 kötü geçtiydi Geçip giderken 2019 daha beter olacak dendiydi.
İlk üç ayını şöyle böyle geçirdik.. Ki bütçesi bile Meclisten “açıkla” geçtiydi! Ve şimdi de ikinci bir dalga vuruyor:
ŞÖYLE ki devlet “müflis tüccar gibi veresiye yaşamaya” başladı!
Bırakın memleketin alt yapısına yönelik yatırımlar yapmasını..
Yada bataklıklarında boğulan tüm belediyeleri yeniden yüzdürecek parasal katkılar sağlamasını..
Dahası, yakında beterince kıyametlerin kopacağı tarım kesiminin sorunlarının en aza çekilmesini..
Bir ara düzelir gibi olan sağlık servislerini ve iki yakası bir araya gelemeyen eğitimi.. Artı kel başa şimşir tarak gibi vurulan, kahırları asla çekilemeyecek üniversiteleri…
Bunlar kanserojen içerikli müzmin dertlerimiz!
KALDI ki: Artık bu ülkede kimseler ağzına “reform” lafını da almamalı! Çünkü ta çocukluğumuzda Fransız ihtilaliyle adını işittiğimiz “reform” kelimesi, artık bizim ağzımızda çiğnene çiğnene şekeri yitip gittiği için acısı kalmış “vıcıklığa” dönüştü!
YANİ ne “reformu” kardeşim? Memlekette kasaplık hayvan popülasyonu kalmamış azıcık artırmak mı reform olacak?
Yoksa arpanın narenciyenin ikide birde taban fiyatlarını ayarlamak için koparılan yaygaralara mı reform denecek?
Yada zaten “özelleştiremiyoruz” ama her gün biraz daha zararlar hanesinde dibe doğru çöken “kurumları” ayakta tutmak için harcanan çaba mı reform olacak?
ÇOK iyi hatırlarız ama:
Genç Bakan arkadaşımız Çiler görevi devraldığında gösterdiği performansla gözlerimizi yaşarttıydı. Bizzat inşaatlarda denetim yapıyor ben bu kazaları durduracağım, bitireceğim diyordu..
Tutun ki sanki “şeytanla aşık attı!” Devri iktidarında inşaatlardan düşmeyen işçi kalmadı! Onca heyecan, onca uğraşın sonucu bu mu olmalıydı?
NE mi anladık ama? Müzakereler masalarında süründürülen bir “devlet” “devletlü” olamaz!
Kırk yıldır insanlara hâlâ bir aydınlık gelecek “vaadini” bile yapamayan “yöneticilerin” isteseler bile yaratacakları bir devlet olamaz.. “Reformlar” hiç olmaz!
Çünkü devlet istikrar ister. Bu ülkedeki istikrar ise Türkiye’nin KKTC’ye pompaladığı parasal himmeti kadardır! O pompa çalışmadığında bu devlet batar!
İŞTE mustrası: Dört siyasi partiden oluşmuş hükümet ayakta durmakta zorlanıyor, borç ödemekten canı çıkıyor! ..
Her neyse! Hele TC’deki seçimler olup bitsin bakalım, AlIah KKTC’e ne gösterecek?
**********
KISACA TAKILDIĞIM: (HADE SAYIN ARTER..)
İnsafla yazıyorum: Mağusa Belediye Başkanı İsmail Arter Mağusa’ya söz verdiği bir “Pazar yeri” kazandırdı ki “fevkalâde.”
Bırakın KKTC’i, Kıbrıs’ın en güzel, en güvenli ve yapısal olarak en mükemmel plajı olan Galpsides Halk Plajını” oluşturdu ki “bin defa bravo!
Ve çiçek, çiçekkk… Mağusa hiç bu kadar güzel gözükmediydi!
Temizlik tertip mi? Yıllardır evimizin dükkanlarımızın önünde tek bir çöp kırıntısı bile görmedik..
Bazı yolları yaptı, bazılarını onardı..
Fakat Mağusa hâlâ yolsuz, akşamları hâlâ karanlık, trafiği hâlâ korkunç. Ve çarpık yapılaşma berdevam..
“Hadi Sn. Arter” diyoruz.. Şu yarım kalmış yolu da bir bitir (İsmet İnönü bulvarı,) biraz aydınlat Mağusa’yı, trafiğe çeki düzen ver…