Elli beş yıldır 22 Aralık sabahına 21 Aralık’ın, Kıbrıs tarihine “Kanlı Noel” adıyla kazınmış yıldönümüyle uyanıyorum..
O 55 yıl öncesinin kanlı günlerini, kaç kişinin yaşadığı için hatırladığını bilmiyorum!
O yıllarda doğmuş, şimdilerde yetişkin insanlar olarak devlet kademelerinde, toplum katlarında türlü çeşitli görevler yüklenmiş KKTC yurttaşlarının hatıralarında yaşattıkları o yıllara ait hislerini de bilmiyorum..
FAKAT yadsınamaz bir tarihi gerçektir. Ki bu gerçeği ne bugüne kadar gelip geçmiş BM’ler sekreterleri “öğrendikleri” halde “bilmek” istediler ne de şimdilerin Guterres’i ile özel temsicisi Lute çözüm arayışlarını sürdürürlerken dikkate almak gereğini duydular!
Tabi ki Kıbrıs’ın sadece “Kanlı Noeli” değil; öncesi ile sonrası da sürgit çatışma ve çekişmelerle geçtiydi! Bunları BM’ler sekreteryasının hem Rum hem de Türk cephelerinden gözlemleyip değerlendirerek ve hangi akıl terazisinde tartıp uygunluğunca çözüm modelleri haline getirdiklerini de bilemiyorum!
ÇÜNKÜ Rumlar işte o 21 Aralık 1963’den beridir adadaki Türk halkını, ambargo ve ötesi baskı unsularıyla sığındıkları bölgelerinin hatta KKTC’nin bile “mahpusları” durumuna getirirlerken.. Kendileri de tüm adanın tek tanınmış devleti olarak hem BM’lerin üyesi ve himayelerinde hem de kaptığı AB üyeliğinde; Kıbrıs adasının saltanatını sürmektedirler!..
55 yıldır Türk halkının bıkıp usanıp, mahvolmasını beklerlerken, istedikleri çözümü kabul ettirmek için de müzakerelerle oynayıp oyalanmaktadırlar!
YAZIK ki şu anda bir ayağı Güney’de olan bazı yurttaşlarımız da kendi kendilerini “barış havarileri” olarak lanse edip (bilerek veya bilmeyerek) Rum’un politikasına tereyağı olmaktadırlar!
Kısaca bugün “nice 21 Aralıklara” diyemeyiz! Allah bir daha göstermesin niyazında! **********
AT, YİNE ARABANIN ÖNÜNDE!
Yüce Meclisimizin yada Bakanlar Kurulunun aldığı kararlardan korkar mısınız? Ki akıl mantık diyor ki “devletin işlerliği yönünden sevinmeniz” gerekir!
Oysa ben korkarım! Çünkü “yasa” haline gelen her karar bir süre sonra:
ÖNCE denetimsizlik! Sonra Popülizm! Ardından partizanlık! Peşinden eş dost kayırmaları! Derken “göz yummalar, savsaklamalarla” yaz boz olmaktadırlar!..
Bu ülkeyi bu nedenle “yasalar enkazı” haline soktuk!
Örneğin yıllarca bazı STÖ’ini de devreye sokarak “trafik cezaları artırılmalı ki caydırıcılık olsun” fikri ile “para cezaları sürekli artırıldı!” Hatta mahkeme kararlarıyla yıllar sürecek hapislikler bile verildi ama trafik kazaları azalmadı, arttı!
NİÇİN? Çünkü devlet sürücüleri “astronomik cezalara çarptırdı ama buna paralel Trafik sorununu azaltıp güvenilir hale getirecek altyapısını hazırlamadı!
Sonuçta ortaya çıkan trafik çarpışma ve ölümcül kazalarından kurtulmak için sürücülerin kendi başlarının çaresine bakmak tedbirlerinde, arabalarını sırtlarında taşımalarından başka çareleri kalmadı!
VAKTİ zamanında (ki “devletiz” dediğimiz süre kırk beş yılı buldu..) Anladıktı ki “eğer bürokrasiyi işlevselleştirmezsek ne hükümetler planlarını uygulayabilecekler dolayısıyla ne de devlet gelişip büyüyecek..
“Kurumlara” bu bilinçle dönüp baktığımızda gördük ki “devletin” çarklarını çevirmelerini beklediğimiz yerde, tam aksine devletin canına okuyorlar ama!
Neden? Çünkü devlete işlev kazandıracağını sandığımız yığınla kararlar aldık ama “o kararları reformist anlayışlarda uygulayacak “kurumları” popülizmle partizanlıktan sabıkalı duruma getirdik!” Tutun ki devleti kurtarıp büyütmek ve istikrara ulaştırmak için lazım olan “bürokrasiyi” iyileştirmeyi unuttuk!
“Reform” yapacağız derken de arabayı atın önüne koştuk ki hâlâ ne “reformlar” gerçekleşti ne de kurumlar kurtuldu’!”
ŞİMDİ de 1974’den beridir kanunsuz nizamsız tepe tepe kullandığımız için fıcırığı çıkmış “imar iskân” olayına el atıldı..
En iyimser “ifademizle” diyoruz ki “geç olsun da güç olmasın. Elde kalanları kurtaralım yine kârdır!”
VE ne dedik devlet olarak? Dedik ki “aha bu emirnamedir! Bir yıl süreyle Mağusa ile İskeleyi imar yönünden yasakla dondurduk, merak etmeyin imar planı da arkadan gelecek!”
Yani bir kez daha arabayı atın önüne koştuk ki şimdi de “keşke imar planı yapıp sonra emirname çıkarılsaydı” diyoruz!
Vesselam zaten her yıl bir hükümet değiştiği için bugüne kadar hiçbir plan program uygulanma şansı da bulamadı başka dava!
KISACA öylesi karmakarışık, zaten olmayan istikrarı da alıp götüren, toplumun çalışan kesimlerini karşı karşıya getiren ve icraat zafiyeti kaygısından doğan kararlarla başımız döndü ki şimdi “bari kalanları kurtaralım” diyoruz.. Ne var ki bu düşünce bile umutlarımızın telini bile kıpırdatmaya yetmiyor! !
**********
KISACA TAKILDIĞIM: (SİZİ GÖREYİM HA!)
Belediyeler battı, kentler dökülüyor! Mağusa’da yolların asvaltları kazındı yenisi de dökülemiyor! Akşamları her taraf zifiri karanlık, sanırsınız 2. Dünya Harbi patladı karartma var! Yolları seller alıp götürüyor! Zaten olanların da üzerlerinde tanklar yürüse çukurlarına batıp çıkamayacaklar! Kısaca KKTC olanca alt yapısıyla yangın yeri gibi!
Ve habere bakın: “Şimdi de Maronitlerin döneceği köylerde alt yapı sorunları çıkmış!”
Ha sizi göreyim! Şimdi de başlayın Maronit köylerinin alt yapılarını yapmaya! Yapar mısınız yaparsınız!