2. HRISORTOMOS’LU RUM KİLİSESİ NE DİYOR, NASIL BİR ÇÖZÜM İSTİYOR… - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 23, 2024
Köşe Yazarları

2. HRISORTOMOS’LU RUM KİLİSESİ NE DİYOR, NASIL BİR ÇÖZÜM İSTİYOR…

Kıbrıs Adası’nın başına gelen ne kadar felaket varsa hepsinin de sorumlusu ve baş aktörü “Rum Ortodoks Kilisesi”dir. Şimdilerde eskisi kadar etkisi kalmamışsa da hâlâ fakat bu kez “barış” adına “felâket tellallığı” yapmaktadır…
Rum kilisesinin şimdilerdeki Başpiskoposu 2. Hrisostomos’tur… Kendisini tanımamanız hiç önemli değildir. Çünkü o siyasi kaderinize etki edecek “tutum ve politikası” ile zaten hayatınızın içindedir. Önerdikleri ve görüşleri, Rum liderliğinin de öneri ve görüşleridir…
Nitekim 2. Hrisostomos en az Rum Cumhurbaşkanı Anastasiadis kadar etkindir. Mesela “ortak belge” konusunda önceleri anlaşamadıklarını söylerken, “sonraları kendi isteği doğrultusundaki değişiklikler nedeniyle uzlaşabildiklerini” söyleyecek kadar otoriterdir…
Dolayısıyle hiç unutmamak gerekmektedir. Müzakereci Eroğlu ile Kudret Özersay yahut Dışişleri Bakanı Nami yalnız Rum liderliği ile değil, bir yandan da 2. Hrisostomos’lu Rum kilisesi ile mücadele etmek, en az Anastasiadis kadar “kiliseyi de memnun etmek” zorundadırlar…
RUM ORTODOKS KİLİSESİ NE İSTİYOR: Meraklıları Rum basınından Türk medyasına aktarılan haberleri nedeniyle biliyorlar: Geçtiğimiz günlerde Politis’e konuşan Hrisostomos müzakereler süreci konusundaki görüşlerini ortaya koyarken özetle şunları söylemiştir:
BİR: Önceleri ortak belge konusunda Anastasiadis’le aramızda anlaşmazlık vardı. Bu nedenle belge üç ay gelip gidiverdiydi. Sonunda iyileştirildiği için başarıya ulaştı…
İKİ: Amerika’nın bize verdiği sözlerden sonradır ki müzakereler başladı!
ÜÇ: Olası çözüm sonucunda Kuzey’de evli olmayanlar dışındaki tüm “Yerleşikler” gitmelidirler…
DÖRT: Türklere yüzde 25’ten bir santim fazla toprak verilmesine asla razı olmayacağız. Olursa halka çağrıda bulunarak aleyhte oy kullanmalarını isteyeceğiz…
BEŞ: Türk tarafı Kuzey’deki Rum mülkünün tazminatını verecektir. Fakat eğer topraklarına geri dönmek isteyen Rumlar olursa, onların dönmeleri de engellenmeyecektir…
ALTI: Bu kadar yıldır bu adada birlikte yaşadık. Yeniden yaşayabiliriz…
İşte Hrisostomos’un dobra dobra ortaya koyduğu önerileri… Ki kendisini çok memnun eden yeni gelişme “Amerika’nın verdiği sözlerdir. Nitekim o sözleri aldıktan sonradır ki Anastasiadis’in üzerine serdiği kilise ambargosunu kaldırmış, müzakerelerin önünü açmıştır!
ŞİMDİ SORALIM. Nedir o Hrisostomos’un “Amerika söz verdi” dediği verilen sözler? Ki Hrisostomos memnun olmuşsa demek ki Türk tarafının yararına değillerdir. Mantık ve siyasi klasiğin gerçeği bunu söylüyor!
Geçelim ve sadede gelelim. Cumhurbaşkanı Eroğlu da müzakerelerin en zor yanının “toprak konusu” dolayısıyla pazarlığı olacağını söylüyor… Oysa Annan planında bu olay çok rahat aşıldıydı. Nedeni de şuydu: “Zaten bizim değil, verelim gitsin” dedikti! Bizim olmayan Kuzey’deki Rum mülküydü! Ki bugün de yüzde yetmişinden fazlası Rum mülküdür!
Eh, Rum tarafı böylesi bir toprağın tapulu sahibi iken, neden çözüm uğruna Türk’e bağışlasın? “Ha tazminatını alır bağışlar, Kuzey’e döner toprağına sahip çıkar!” Zaten Hrisostomos da bunu söylüyor. Geriye kalıyor Amerika’nın sözleri! Ya tazminata katkıda bulunur yahut Doğu Akdeniz’deki gazın TC üzerinden naklini sağlamanın karşılığında büyük oranda Rum ahalinin Kuzey’e dönmesinin yolunu açar… Kısaca Müzakereler çok zor geçecektir, zorrr!

**********       
DEVAM EDEN SAĞLIK SORUNLARI

1980’lerde Mağusa Dantel Sokak’taki Masonların iki katlı, yüz kişilik tiyatro salonu da bulunan binasına taşındıktı. (Mason locası daha önce surlar içindeki İkizler Kilisesindeydi 1963 olaylarından sonra Maraş’taki binaya taşındılardı…) O binada “Fikir ve Sanat Kulübü”nü kurmuştuk… Mustafa Adaoğlu, ben, rahmetlik Taşkent Atasayan, Hüseyin Angolemli, Bayram Kansoy, Yılmabaşar, Sevgi Yalman ve diğer bazı arkadaşlarımızla iki yıl boyunca ciddi sayılacak etkinliklerde bulunduyduk… (Tabii hatırlatalım. Aramızdan Adaoğlu, Atasayan ve Angolemli’ye de milletvekilliği yollarını açan bir geçiş köprüsü olduydu Fikir ve Sanat Kulübü…)
O yıllarda FSK’da “Sağlık Sorunları” ile ilgili iki açık oturumu yönettiydim. Doktorları çağırmış, devlet hastanelerini nasıl en iyi ve randımanlı şekilde reorganize edebiliriz diyerek türlü çeşitli fikirler üretmiştik…
Bu açık oturumlar sırasında “Sağlıkta Sosyalizasyon” ilk defa telaffuz edilirken, rahmetlik Hasan Güvener’in girişimleriyle de fiilen devreye sokulmuştu…
OLAY ŞUYDU: Mesai sonrasında öğleden sonraları hastanenin hemen girişindeki binada doktorların kendi odalarında özel hasta kabul etmeleri… Yani kliniklerindeki hasta kabullerini hastanede kendilerine ayrılmış özel kliniklerine aktarmaları olayı… Tek fark “hastadan alınan muayene ücretinin bir miktarının hastaneye bırakılması…” Ki şimdilerdeki özel hastaneler de buna benzer sistemle çalışıyorlar…
Olay büyük bir heyecanla başladı ama tutmadı! Zannedersem sisteme katılan doktorlar evlerdeki hastaların çağrılarına cevap veremediklerinden parasal kayıplara uğradılardı. Yahut o dönemlerde istense de başarılamayacak bir girişimdi…
BUNLARI NİÇİN HATIRLATTIM? Aradan yıllar geçti. Sağlık servislerinde sorunlar hâlâ aynı sorunlar! Şikâyetler yine aynı şikâyetler… Geneldeki memnuniyetsizlik yine ayni!
Oysa aradan otuz dört yıl geçti… Devlet hastaneleri yanı sıra özel hastaneler açıldı. Sağlığa yeterli değilse bile çağa uygun olarak modern araç gereçler kazandırıldı. Hatta hastaneler daha sistemli, daha organize hale getirildiler…
Oysa geçen 14 Mart Tıp Bayramı’nda da vurgulandığınca “sağlık sorunları” dinmedi, bitmedi… Hatta Sibel Siber’e göre kronikleşti…
Yorgancıoğlu’na göre artık köklü değişimler şart oldu…
Bakan Ahmet Gülle’ye göre tüm çabalara karşın hâlâ Sağlıkta sistem kurulamadı…
TDP Başkanı Özyiğit’e göre sağlığa önem verilmiyor…
UBP Milletvekili Sucuoğlu’na göre sağlıkta tasarruf olmaz, kesenin ağzını açmalı…
KISACA: Tıp Bayramı’nda yetkili ve sorumlular da dahil kimseler, “KKTC’nin sağlık servislerinde, eh az biraz işler iyidir” demek gereğini duymadı! Aksine gidiş iyi değildir dendi… Bir tek Eroğlu anılarını anlatırken nasıl yokluk içinde çalıştıklarını hatırlatarak şimdilerin daha iyi olması gerektiğini ima etti, hepsi o kadar!
Gerçekten sağlık servisleri “bakanının” bile şikâyet ettiği gibi “feci durumda mıdır?”
O zaman bir daha sormalı: “Nedir devlet hastanelerini böylesi aciz durumlara düşüren nedenler? Parasızlık mı? Eleman yetersizliği mi? Tıbbi araç gereç yoksunluğu mu?
Ki bunlar yıllardır tartışılırken bu ülkede mesela Mağusa’da bazı bölgelerde hastaların ilk uğrayacakları yer olan “poliklinikler” de açıldıydı… Yani “iyileştirmek” için her gelen bakan elinden geldiğince bir şeyler yapmaya katkıda bulunmaya çalıştıydı… Yine de deniyor ki “Sağlık Servisleri” dökülüyor! “ÇÜNKÜ” DESEK Kİ: “Diğer tüm sektörlerde olduğu gibi devlet hastane ve polikliniklerinde de ciddiyet kalmadı! Kalmadı ki yokluklarla arızalar ciddi ve özverili çalışmalarla aşılsın! Dolayısıyla bir kez daha “işte o hantal bürokrasi diyorum!” “hastane, doktor, hemşire” üçgeninde de değişmiyor mesela “öğretmen, öğrenci, aile” üçgeninde de değişmiyor!


**********    
KISACA TAKILDIĞIMIZ: (ABD’NİN İŞGÜZARLIĞI)

Adamların işi gücü yok! Üstelik çok affedersiniz utanmaları da yok! Nitekim müzakereler nedeniyle Kıbrıs’a bulaşan Amerika’nın ansızın Kuzey Kıbrıs hatırına geldi.
Kıbrıs 2013 raporunda “Kıbrıslı Türkler Tarafından Yönetilen Bölge” diyerek karnemize İnsan Haklarına ait notlarımızı yazdı… Ki sınıfta kaldık! Neden mi? Polis tutuklulara tacizde bulunuyormuş… Cezaevleri iyi değilmiş… Kadına karşı şiddet varmış… Yoksulluk nedeniyle yolsuzluk ve torpil alıp başını gitmiş… İş güvenliği yokmuş… Dini özgürlükler nanaymış… Sığınmacılar sınır dışı ediliyorlarmış… Falan, filan…
Sanırsınız Afrika’nın Baluba Kabilesi değerlendiriliyor! Ki bu bilgileri Güney’den almadılarsa tükürün suratıma… Kaldı ki:
Yıllardır tanınmamış devlet olarak dünyadan tecrit edilen KKTC!
Ekonomik ambargolar altında inletilen KKTC!
Dünyadan tek kuruş yardım alamayan KKTC.
Türkiye olmasa açlıktan kırılacak olan yine KKTC!
BUNLARA KARŞIN: Bu KKTC’de dokuzu aşkın üniversite vardır… Yokluk içinde var olmaya çalışmaktadır… STÖ’leri ile nüfusuna göre en ileri düzeyde olan ülkelerdendir… Demokrasi kişi hak ve özgürlükleri yönünden Türkiye’nin bile gıpta ile baktığı bir ülkedir… Kısaca Amerika beğenmeyip uyduruk raporlarla karaladıkları Kuzey Kıbrıs için uzaktan gazel okuyacağına, önce bu halka neler çektirildiğine nasıl ezdirildiğine baksın… Ve karalamadan önce “anlamaya” çalışsın!

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar