Anladık: Rum tarafı çözümü savsaklıyor.. Zamana üzerine oynuyor! İstediği çözümün kıvama gelmesini bekliyor!
Masada tanınmış devlet oluşunun avantajını kullanıyor, kendine uygun federasyon şekli yontuyor!
Zaten Kuzeyi kaybetti bu kez de “ne kazanırsam” taktiği ile davranıyor…
PEKİ ama Türk tarafı ve Ankara 45 yıldır ne yapıyor?
(Ki unutmamak gerek. Hâlâ hem BM’ler hem de AB ve yeni dostu Rusya tarafından bile hâlâ Kuzey Kıbrıs’ı işgal eden bir işgalci olarak tanımlanıyor!)
BU nedenle, gelin çuvaldızı kendimize sokarak sokalım. “Anavatanımız Türkiye kırk beş yıldır Kıbrıs siyasi sorununu çözmek için dünya siyasi platformlarında, BM’lerde, AB’de ne yaptı? O mübarek “zamana” oynamaktan başka!
Tamam! Tabi ki “dayanan kazanacaktır” ama o geçen zamanın leyhimize geçtiğine inanılıyor mu?
Tabi dünkü “Köşemde” bu “şüphelere” yer vermeden, “geçen zaman içinde Rum tarafının Kuzey’i kaybedeceğini” yazdım ve “artık bu sorunu çözmenin vaktinin geldiğini” vurguladıydım..
…BU çelişkili düşünceler bombardımanının altında kalmamın nedenini de yazayım: Dün medyada yer aldı: “Maliye Bakanı Serdar Denktaş “son zamanlarda Rum Liderliğinin müzakerelerin sürekli masada kalmasını sağlamak amacıyla Rum tarafının yoğun bir çaba sarfettiğini gözlemlediğini” söylediydi. Benzetmesi de ilginçti; “Süreci solunum cihazına bağlı tutarak bize zaman kaybettirmeye çalışıyorlar..”
ASIL hatırlattığı ise Rum Yönetiminin Guterres’in Güvenlik Konseyine sunacağı Raporunda (dün) Lute’nin raporda “sorunun çıkmazda olduğunu vurgulamasını” engellemeye çalışmak olduğuydu…
Yani Rum tarafı “müzakerelerde sona gelinmesine karşın, devamında yarar olduğu yalanına dayalı sürgit zaman harcama taktiği uyguluyor…
PEKİ ama aleyhimize geçen zamanın faydamıza geçmesi için biz ne yaptık? Geçen zaman içinde siyasi ve sosyoekonomik kazanımlarımız mı oldu? Güney Rum’unu perperişan mı ettik?
Yoksa tam tersi bir süreç mi yaşamaktayız?
Kısaca Ankara’nın nasıl bir Kıbrıs politikası olduğunu anlayamıyoruz.. Kaldı ki zaman zaman Rum’un Kuzeyi cezalandırması yetmezmiş gibi; Ankara’da lafını dinlemiyoruz diye bizi parasız bırakarak cezalandırmaya çalışıyor!
*********
HAÇANA BİR AMA!
BM’ler de bilir AB de! Kıbrıs’ta iki toplum arasında çözüm olacaksa önce Türkiye ile Yunanistan uzlaşacak. Bu da “uluslararası siyasi ve ekonomik taahhütleri gerektirecek. Neden mi?
Bakın diyor ki TC Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Garantörlük ve Güvenlik bugün Kıbrıs’ta her zamankinden daha önemlidir…”
DOĞRUDUR: Çünkü Lübnan’la anlaşama yapıp Doğu Akdeniz’in bir ucundan bir ucuna Ege adalarını da kapasamına alan bir egemenlik alanı oluşturan Güney Rum Yönetimi, adadaki güvenliği tehdit etmektedir. Fakat kime karşı? Türkiye’ye dolayısıyle adadaki Türk halkına karşı..
Dolayısıyla tabi TC’nin garantörlüğü önemlidir.. Başka da güveneceğimiz ülke yoktur.
Hepsi bu kadar değil ama! Adadaki Türk halkı “güvenliği sağlama yükümlülüğünde TC’nin Kuzey’de konuşlanmış bir askeri garnizonu değil ki!”
Adıyla sanıyla “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti”dir ve en taze dünyasallığı vurgulayan haberiyle sadece Kamu kesiminin Bankalara olan borcu 4 milyar 35 milyonu aşmıştır!
Nüfus artmış hasta sayısı artmıştır ama hâlâ yetersiz ve eski hastahanelerle vaziyetler idare edilmeye çalışılmaktadır!
Öğrenci sayıları yeni okulları gerektirmektedir ama olanlar bile onarılamamaktadır!
Devlet daireleri tam bir fiyaskodur! Bazıları İngiliz’den kalma binalardır. Bazıları Rum’dan!
Adı büyük kendileri derme çatma ve pislik içindeki “Sanayi Bölgeleri” ayıbımızdır ki ne ayıp!
Kanalizasyonlarımız kokmakta! Yollarımız patlamakta! Artık seller kentleri basmakta! Panayır görüntüsünde çarşılar, karanlığa mahkûm ışıksız akşamlar!..
OYSA daha bir yıl önce hendek savaşlarının yer aldığı viran harapolan Şırnak gibi iller şimdilerde geri dönüşümle bir yıl gibi kısa sürede pırıl pırıl kentlere dönüştüler..
Garantörümüz Türkiye tarafından tabi.. Ki hiç aklımızdan çıkmıyor üç milyon Suriyeli göçmeni sırtardığı.. Altını çiziyorum. Öyle 350 bin kişi değil, 3 milyon…
OLAY şudur ama: Ne Ankara’nın bizi yola getirme sevdasında cezalandırması… Ne de bizim Ankara’ya siyasi misyonlu kimyonlu kavak yelleri esen kafalarımızla Ankara’ya tos atmaya çalışması…
Bu tip Anavatan-Yavruvatan ilişkileri ancak Güney’in Rum’unu sevindirir çünkü sürteşmeler ona yarar!
45 yıldır Kıbrıs siyasi sorununu çatır çatır zamana yedirirken Güney’deki Rum’un bu zamandan nemalanarak sürekli büyüyüp şişindiğini, TC’nin denizlerinde bile at oynattığını ve adadaki “yavrusunun” vizil vizil vizilediğini görenlerin canları ciğerleri yanıyor!
HA ekonomik protokol mü? Ee ne olmuş yani? 1974’lerden beridir vardılar da peki neyi değiştirdiler?
Yada uygulansalardı neyi değiştireceklerdi?
Ambargoları mı kıracaklardı yoksa KKTC hazinesine oluk oluk para mı akıtacaklardı?
Kısaca ve hâlâ her halde Allah’a ödememiz gereken günahlarımızın kefareti vardır ki çekeceğiz!
**********
KISACA TAKILDIĞIM: (VAY BEE!)
Bir haber: KTTO’na göre KKTC ekonomisinin “Dünya Rekabet Edebilirlik” puanı yüz üzerinden 55.21olurken 140 dünya ekonomisi arasında 89. Sıraya kuruldu!
Vay bee! Yukarıda yazdıklarım için özür dilerim! Meğer neymişiz be abi!