TÜRKİYE MASA BAŞINDA KABUL ETTİREMEDİĞİ İKİ BÖLGELİ FEDERAL SİSTEMİ SAVAŞLA KABUL ETTİRDİYDİ (İŞTE 2. BARIŞ HAREKÂTI’NIN HİKÂYESİ) - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

TÜRKİYE MASA BAŞINDA KABUL ETTİREMEDİĞİ İKİ BÖLGELİ FEDERAL SİSTEMİ SAVAŞLA KABUL ETTİRDİYDİ (İŞTE 2. BARIŞ HAREKÂTI’NIN HİKÂYESİ)

11 Ağustos 1974. Pazar günü: İkinci Cenevre müzakerelerinden bir türlü sonuç çıkmıyordu. Türk- Rum kantonlarını belirleyen haritayı vermek için Yunan delegasyonu aranıyor fakat bulunamıyordu. Birinci harekâttan beridir süregelen görüşmeler tıkandıydı. Rum ve Yunan ikilisine hiçbir çözüm şekli beğendirilemiyordu.
Yorgunluktan iyicene tükenmiş Dışişleri Bakanı Turan Güneş ile Haluk Ülman Intercontinental Oteli’nde kahvaltı yapıyor bir yandan da hararetli şekilde konuşuyorlardı. Bir ara Ülman, “hay Allah” dedikten sonra, “Turan ağabey tamamen unuttum. Bülent Bey, Turan’a söyle Ayşe tatile çıkmak istedi. Hazırlıkları tamam. Senin işlerin uzayacaksa gitmesini söyleyeceğim dedi! Karışıklık arasında söylemeyi unuttum kusura bakma.”
Güneş bunları duyunca adeta deliverdi. Gözlüklerinin üzerinden sordu: “Ne zaman çıkacakmış?” Ülman o kadarını bilmiyordu. “Sadece bunu söyledi Bülent Bey” dedi. Güneş:  “Sormadın mı kardeşim?” Ülman: “Sormadım doğrusu. Ağabey başımdaki işleri biliyorsun. Kafa mı kalıyor insanda. Bu kadar iş arasında bir de Ayşe’nin tatiliyle uğraşmasını doğrusu garip karşıladım. Kızma ama Ayşe’nin problemi mi kaldı telefonda söylenecek?”
Bu işe en çok Turan Güneş’in eşi Nermin Hanım içerlediydi. Şöyle dedi:
“Turan nedir bu kuzum? Daha dün akşam konuştum, bana hiç bahsetmediler. İnsan Bülent beye sorar da annesine söylemez mi? Artık çeki düzen vermeli bu işe. (Ayşe, Turan Güneş ve Nermin Hanım’ın kızıydı.)”
Turan Güneş Nermin Hanım’ın söylediklerini dinlemiyordu bile Ülman’ın kendisine söylediklerini düşünüyordu. Karısına döndü, “Nerminciğim bir dakika müsaade et” dedi. Sonra Ülman’a döndü, “Halûk, ne zaman gideceğini söylemiş olmasın?” dedi. “Söylemedi dedim ağabey!”
Güneş birden fırladı ve yukarı odasına çıktı. Telefonda Ankara ile görüştü…
ECEVİT ÖDÜN ÜSTÜNE ÖDÜN VERİYORDU: Yunanistan başta “çok kantonlu” daha doğrusu “5 kantonlu sistem” olmak üzere hiç bir Türk önerisini kabul etmiyordu. Amerika’nın konferansın kesilmemesi için gösterdiği çabalardan da sonuç alınamıyordu. Ecevit de sıkıntıdaydı çünkü adayı “işgal etmek” için değil, barışı ve Türk halkının güvenliğini sağlamak için harekâtı gerçekleştirdiydi. Bunu anlatamıyor ve bir röportajında “niçin çok esnek davrandığının” nedenini, “Türkiye’nin işgal peşinde koşmadığını, muzaffer komutan edası ile mağluplara zorla çözüm kabul ettirmek niyetinde olmadığını” açıklıyordu. Müttefiklerini karşısına almak istemiyor, dünya kamuoyunda Türk’ün doğruluk prestiji kurtarılmalıdır” diyordu…
VE 13 AĞUSTOS 1974. GÜNLERDEN ÇARŞAMBA: Yunanistan Ecevit’in tüm tekliflerini reddederek müzakereleri dinamitliyordu. İngiltere Dışişleri bakanı Gallaghan’ın çabaları da sonuçsuz kalıyordu. Kıbrıs’ta Gallaghan’ın da baskısıyla BM’ler Barış Gücü Askerleri Gurkalarla takviye ediliyordu.
Bir gerçek, ne İngiltere ne Amerika Türkiye’nin ikinci harekâtı başlatacağına ihtimal vermiyorlardı. Denktaş’ın haberi yoktu. Yunan Dışişleri Bakanı Mavros Türk tarafının önerilerini incelemek için süre istiyordu. Ne var ki Kıbrıs’a çıkan asker çok zor durumdaydı. Dar bir alanda sıkışıp kalmış, hareket kabiliyetini kaybetmişti.
Tek çözüm umudu haritaları çizilen “çoklu kantonal sistemin” kabul edilmesiydi. Bu haritaya göre Türk özerk bölgeleri adanın yüzde 30 veya 34’üne kurulacak şekilde oluşturulduydu. Gallaghan heyecanlanıyor, “eğer kabul edilecekse hemen bu akşam sınırları çizelim” diyordu!
NE VAR Kİ YUNANİSTAN YİNE HİNLİĞİ YAPACAKTI. Haritayı inceleme bahanesi ile istenilen süre, aslında zaman kazanmaktan başka bir şey değildi. Zaten başından beri özellikle Makarios’a laf anlatmak mümkün olmadıydı. Kleridis esnek davransa da sonuç alamıyordu. Dahası böylesi bir haritayı Rum halkına kabul ettirmek mümkün değildi çünkü büyük oranda göçler, belki mal mübadeleleri söz konusu olacaktı.
(Doğrusunu söylemek gerekirse o günkü kaos içinde belki bu kantonal sistem çözüm haline getirilebilinirdi ama bir süre sonra bir yerlerden delinir, yeniden Türk Rum çatışmalarına varılırdı.) Haritalar hakkında da bilgi vereyim. İki harita vardı. Birisi “çoklu kantonlar.” “Beş kantonal bölgeyi” gösteriyordu. Diğeri “iki bölgeli federal sistemi” içeriyordu. “Çoklu kantonlar haritasında” Türk bölgelerinin büyüğü Kormacit burnunun yanından başlayarak Eskikuyu (Yerelakko) ya iniyor oradan Lefkoşa’nın yarısından geçerek bugünkü mevcut anayolla Mağusa’ya bağlanıyordu. Sonra Lefke kantonu, Poli kantonu, Baf kantonu, Larnaka kantonu Karpaz’da Kaleburnu kantonu oluşuyordu.
Diğeri “İki bölgeli ve federatif sistemi içerecek” olan harita idi. Hemen hemen bugünkü Kuzey sınırlarını içeriyordu. Batı’da Yeşilırmak, Doğu’da Büyükkonuk’a kadar dayanıyordu. Bu harita da Denktaş tarafından Kleridis’e veriliyordu. (Yanılmıyorsam sahip olunan topraklar yüzde 30 Türk, yüzde 70 Rum olarak tespit ediliyordu.
MAKARIOS YİNE BAŞ AKTÖRDÜ: Türk tarafı hangi öneride bulunursa bulunsun son sözün sahibi olan Makarios ret etmeye devam edecekti. Bunu Mavros da kabul ediyordu Kleridis de…
Rum-Yunanistan tarafı tıkanan müzakerelerden sonra 36 saatlik bir bekleme süresi istedilerdi. Amerika Dışişleri Bakanı Kissinger yeni bir umutla telefonla Ankara ile temasa geçiyor, Yunanistan’ın Türk haritalarını bu şekilleri ile kabul etmelerinin mümkün olmadığını iletiyor 36 saat daha beklenilmesini istiyordu.
Ecevit, “orduyu daha fazla bekletemeyeceğim, Bunu size defalarca belirttim. Devamlı uzatmalara giremem” diyerek Kissinger’e cevap veriyordu.
BİR TEKLİF DE TÜRK TARAFINDAN: Ne var ki her halde son teklif olmalı, Ecevit’ten geldi. Teklif şuydu:  “İki bölgeli” veya “çoklu kantonlu” önerilerden birini kabul edeceklerini açıklasınlar. Ayni anda Türk silahlı kuvvetlerinin halen elinde bulundurduğu bölgenin etrafında (Lefkoşa’da, Girne’de, Mağusa’da) tampon bölgeler saptasınlar. Adanın yüzde 17-18’ini kapsayan bu bölgelerdeki askerlerini hemen çeksinler ve idaresini Kıbrıslı Türklere bıraksınlar. Oraya müzakereler süresince biz de asker sokmayacağız. Bu konuda güvence verebilirim. O zaman diğer kantonların sınırlarının saptanması için bekleyebiliriz.”
Kissinger sorar: “Bu önerinizi kabul ederlerse 36 saat bekleyebilir misiniz.”
Ecevit: “36 gün dahi bekleyebilirim…”
GENELKURMAY’IN SABRI TÜKENİYOR: Ne var ki Kıbrıs’taki ordu kendini bir bölgeye hapsetmiş hissine kapılıyordu. Ne ileri ne geri gidemezken Cenevre müzakereleri de donmuş, ne olacağı bilinmeyen bir safhaya girilmişti. 36 saatlik süre konusunda da doğru dürüst bir anlaşmaya varılamıyordu.
Türkiye artık ikinci harekâtın kesinlikle başlamasının kaçınılmazlığını anlıyor ve Cenevre’deki müzakere masasını nasıl bir bahane bulup terk edeceğinin hesaplarını yapıyordu.
Cenevre’deki son müzakere ve artık yolun sonu denecek son tartışma 13 Ağustos Çarşamba günü saat 19’da başlar. Bir tek konu vardır. Kıbrıs, Türk ve Rum halkları arasında nasıl paylaşılacak? Kantonlar mı olacak, iki bölgeli federal sistem mi olacak? Yoksa taksim mi gerçekleşecek!
Rus’un, Amerikan’ın, Yunanistan’ın, Türkiye’nin savaş gemileri de yavaştan yavaştan Kıbrıs açıklarında volta atmaya başladılardı bile! Havada ağır bir savaş kokusu vardı! (Biz de Mağusa’daki hisarlarda bekleşirken “bir sonuç çıkmaz” diyerek bu ağır savaş kokusunu duyuyorduk!
MÜZAKERE MASASINDAKİ BEŞ KURT POLİTİKACI: Turan Güneş, Gallaghan, Mavros, Kleridis, Denktaş… Müzakere masasındaki bu beş adam artık konuşmuyorlar, ejderhalar gibi ağızlarından alevler püskürtürlerken birbirlerine saldırıyorlardı. Denktaş dayanamıyor; “Çok lüzumsuz şeylerden söz ediyoruz. Ben Ankara Kleridis de Atina ile devamlı temas ediyorduk. Toplumlar arası görüşmeler böyle yürümedi mi? İsteğimiz Akdeniz’de bir İsviçre yaratabilmektedir…” Denktaş Türkiye’nin desteği olmadan Türk halkının ayakta duramayacağını haykırıyordu…
(Rahmetlik lider Denktaş bir ömür harcadığı Kıbrıs sorununun çözümünü göremeden öldü. Hayali İsviçre tipi konfederal sistemi içeren bir çözümdü. Belki Taksimdi. Yahut Türkiye’ye bağlanmak… Kıbrıs sorunu hâlâ sürüyor ama!)
Gallaghan ise şöyle diyordu: Bugün Kıbrıs ordunuzun esiridir. Ancak yarın ordunuz adanın esiri olacaktır!”
ZAFER PARALOSU: 2. Barış Harekâtı’nın kodu, “Zafer Parolası” idi. Kısaca artık Ayşe tatile çıkabilirdi… Ve 14 Ağustos’ta çıktı!
“Not: Bu yazdıklarımı türlü çeşitli kitaplardan, Mehmet Ali Birand’dan tarayarak derledim. Kendimden de bir şeyler kattım… Dikkat ettinizse tüm müzakereler birbirlerine benzerler! Halen devam edeni de!)


Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar