Kavgalı dış politikasıyla “bölgede” lider ülke konumu gözleyen Türkiye’nin bu konuda ne kadar başarılı olduğu tartışmalıdır..
Fakat Suriye içlerine kadar girip, çıkmak söz konusu olduğunda geri çekilememesi..
AB üyeliğine talip olurken “müktesebata uygun bir Türkiye yapılanmasını başaramaması..
Hem Amerika hem Rusya ile mümkün olmayacak eş koşullu siyasi ve ekonomik ilişkiler tesis etmeye çalışması..
NATO’nun güçlü ülkelerinden olmasına karşın üye ülkeler saflarında yanlış politikalar nedeniyle tartışmalara neden olması..
İran’la dost olurken, Mısır’la, İsrail’le, Esat’la dalaşması.. Falan…
TÜRKİYE’nin öteden beridir netameli olan dış politika yansımalarından sadece bir kaçıdır ve çözüm olmuyorsa büyük oranda nedeni Ankara’nın dış politikasından kaynaklanmaktadır. Çünkü Türkiye 1974 Barış Harekatıyla adaya bugünkü “iki bölgeli iki toplumlu” siyasi statü kazandırdığı halde mesela Kuzey’in meşruiyetini hiçbir ülkeye kabul ettirmeyi başaramamıştır!
Çözümü sağlamak için “özellikle” denecek bir ulusal Kıbrıs politikası saptamadığından sorunu 45 yıldır sürüncemede sürüklemektedir!
AB üyeliği ile Kıbrıs siyasi sorununu “kazan kazan” denecek bir politik başarıda bütünleştirmeyi de başaramamıştır!
Başta İsrail olmak üzere bölge ülkeleriyle “en azından Kıbrıs sorununun çözümüne yardımcı olacak, katkıda bulunacak politik ilişkileri geliştirememiştir!
Rum tarafı Yunanistan sayesinde AB’ye tam üye olarak kabul görürken; Türk tarafının adanın işgal altındaki Kuzey’inde hâlâ gayrimeşru bir devlet muamelesine maruz kalmasını değiştirememiştir!
Ne pahasına olursa olsun “Yunanistan”la fakat Kıbrıs sorununun hatırı ve çözümü uğruna barışçı ilişkiler kurmak için çaba gösterdiği de söylenemez!
“Büyük ve muktedir Türkiye” imajı yaratılmak istenirken, 45 yıldır Kıbrıs’ta Türk halkını “korsan devlet” oluştan bile kurtaramamanın çelişkili siyasetlerinde zaman öldürülmektedir!
…PARDON! Çizmeden yukarı çıkmak değildir niyetimiz. Çünkü bizim için Türkiye “Anavatandır.”
Ancak şunu düşünüyoruz:
1974’de Kıbrıs Barış Harekâtıyla yakaladığı büyük ve çok önemli “dünyasal olayı;” o yıllardan bu yıllara çok daha büyük oranda etkinlik ve yetkinlik kazanan Türkiye’nin sorunu istikrarlı bir çözüme kavuşturamamış olması; Türk halkını Rum-Yunan politikaları sarmalında “Kuzeyin esirleri” durumunda bırakması, kabul edilip sineye çekilecek bir “Türkiye imajı” olamaz!
45 yıl çözümsüzlükle geçerken, Türkiye’nin bundan sonra da nasıl bir çözüm düşündüğünü, en azından “ne zaman çözüm vaktinin geleceğini” hâlâ bilemiyoruz! “Artık bu kadar çözümsüzlük yeter” desek bir anlamı olur mu ki Ankara payitahtında?
**********
GELİP GİDEN HÜKÜMETLER!
Gönlüm isterdi ki yukarıda yazdıklarımı “ekmek elden su gölden Cumhuriyeti”nin avantacı ve besleme bir yurttaşı olarak değil; tanınmış devletinin sayesinde huzur ve istikrarla kendi ayakları üzerinde durabilen bir yurttaşı olarak yazayımdı!..
SADEDE geleyim. Tatar hükümeti kurma görevini aldı. Kurar mı kurmaz mı, kurarsa “erken seçim hükümeti” mi yoksa bir yıl sonra bozulacak bir koalisyon hükümeti mi olur?..
Artık “ne olursa olsun” diyeceğimiz kerteyi aştık! Çünkü “KKTC siyasi oluşumlar dışında kendi el yordamıyla ve plansız programsız sürekli büyümektedir, büyürken de yarattığı sorunlarının altında kalarak kendi canını çıkarmaktadır.
Ne var ki bu olumsuz koşullarla siyasi çözümsüzlüğe karşın, “kel başa şimşir tarak” da demiş olsak; bir sosyoekonomik devinim içinde olduğumuzu görmemek mümkün değildir.
NİTEKİM “çapımıza” göre diyeceğimiz bu kalkınma trendimizi dağınıklıktan, kaostan kurtarıp “sistemlere” bağlamakta çok geç kalmış olsak da mesela giden Erhürman Hükümeti tam da bunu yapmak istediydi!
Yani bir yandan memleketi reformlarla dizayn ederken, öte yandan kişisel tasarruflar ve girişimlerle çoğu çarpık ve kanunsuz yapılanmaları yeni yasalarla önce zapturapt altına alıp, sonra “sisteme sokmak” niyeti…
BAŞARAMADI! Ne Özersay’ın kafasındaki “temiz toplum” düşüncesi yetti buna ne Erhürman’ın “toplumsal seferberlik” çağrıları!
Anladık ki “temiz, ak pak toplum yaratma” konusunda çok geç kaldık! Yolsuzlukların, dolandırıcılıkların, rantın, hırsızlık ve kanunsuzlukların meşruiyet kazandığı bir toplumda gerçekleştirilmeleri mümkün, kolay “tasavvurlar” değillerdi!
Ancak tüm bu olumsuzluklar “eğer önümüzdeki dönemlerde adada yine bir siyasi çözüme ulaşılmazsa aynen ve göreve gelen her hükümetle birlikte devam edecektir!
Zaten bu nedenle “çözüm” diyorum. Çünkü “siyasi çözümü olmayan, dünyadan tecrit edilmiş bir ülkede, bizdeki gibi belki kişisel becerilerden kaynaklı bazı “yatırımlar” ekonomik gelişmeler olabilir ama “istikrar ve huzur” olmaz.
Bunun da yansıması sürekli artan “illegal olaylarla” ispatlı değil mi? Huzuru istikrarı olan bir toplum neden “iç barışını” dinamitlesin ki?
TATAR hükümetine gelince: Öncesinde gelip giden hükümetlerden daha “farklı” olmasını dileyeceğim de nasıl!
Ki yukarıda “Türkiye”yi dolayısıyla KKTC karşısındaki tutumunu bu nedenle yazdımdı!
Daha 1974’ün hemen ardından “bir Kıbrıs lirası eşittir 36 TL dediği o yıllardan bu yıllara gelirken, artık paranın musluğunu kapatıp hükümetleri düşürebilecek, düşen hükümetlerin ardından da her yıl yeni bir hükümet kurulmasını izleyen Ankara vardır karşımızda..
Tutun ki Tatar bir kez daha işte bu Ankara’nın kapısını çalacak! Ödenmesi gereken devletin borçlarını kapatmak için bir miktar daha para akışı sağlamak için…