Türkiye’de hükümet krizini aşarak AKP krizi haline dönüşen gelişmelere tabi ki kayıtsız kalamayız. Çünkü ne ekonomik nedenlerden kaynaklandı ne de mali sorunlardan…
“Söz konusu “kriz” kavgaya ve Bakan kıyımına dönüşmüşlüğü ile “Din” üzerinden yürütülen “iktidara egemen olmak” mücadelesinden çıktı!
Kriz, Erdoğan’ın “tek adam, tek otorite, tek siyasi iktidar olmak” uğruna başlattığı büyük operasyondan koptu!
Kısaca Cumhuriyet Türkiye’si seksen yıl sonra ilk kez “laik devlet” oluşunun anayasal hükümlerini yıkarak “bir İslam devleti” olmak kavgasını vermektedir… Hükümet krizi bunun sonucudur…
“Paylaşılamayan” Türkiye Cumhuriyeti sahipliği değildir! Kimin daha çok “Müslüman” olduğu ile dolayısıyla kimin daha çok “siyasi iradeye” sahip olma hakkının kavgasıdır…
Bir yanda dünyadaki Sünni’lerin “lideri” olmak sevdasında Erdoğan, öte yanda “sana böylesi bir liderliği yedirmeyiz” diyen Fethullah Gülenli cemaat!
Fakat Türkiye’yi bir din devleti haline getirmek çabalarında süregelen bu “kavgalarının” yine de ortak bir amacı vardır: Atatürk’ün Laik Türkiye’sinin yerine “İslami ağırlıklı bir Türkiye ikame etmek!”
PEKALA KKTC’DE YANSIMASI NASIL OLUR? İşte son zamanlarda kafalarımızı karıştırırken cevabını vermekte zorlandığımız o meşum soru!
Eğer Türkiye’de “çağdaşlaşma ile demokratikleşmenin mücadelesi yapılsaydı, Kıbrıs Türk halkı bu kavgayı sadece anlamakla kalmaz, “taraf” bile olurdu!
Fakat Kıbrıs Türk halkının naturası, TC’de olagelen “din çıkışlı kavganın” tek fiskesi bile olamayacak kadar farklıdır! Dolayısıyla ne Erdoğan’lı AKP’nin yanında yer alacak siyasi tercihin devleti olabilir ne de Gülen Cemaati’nden medet umabilir…
Dolayısıyla TC’deki olayların buradaki yansımaları sadece kuşku ve tedirginliktir! İkili ilişkileri bir gün berhava edecek kadar da tehlikelidir!
Önümüzdeki günlerde gelişmeleri gözleyerek daha sağlıklı değerlendirmeler yapacağız ama hemen belirtelim: Eğer Türkiye yüzünü Batı’ya çevirmez, İslam’a dayalı bir Orta Doğu ülkesi olmak yollarında böylesi büyük kavgalar vermeye devam ederse, zaten arızalı olan dış politikası yanı sıra, Kıbrıs Türk halkının var oluş haklarını da tehlikeye atar… Bunun nedenini de önümüzdeki günlerde anlatacağız ve ekleyeceğiz: “Tanrı Türk’ü korusun!”
**********
“KAMU GÖREVLİLERİ YASA TASARISI. “NİHAYET…”
Ve etraf toz dumana boğulurken, KKTC’de çok önemli bir Yasa Tasarısı Bakanlar Kurulundan geçerek Meclis’e gönderildi. “Kamu Görevlileri (değişiklik) Yasa Tasarısı”ından söz ediyoruz…
Henüz “bütününü” göremedik. Ancak medyadaki haberine göre “üçlü kararnamelerle atamalar kısıtlanıyor… Müşavirlikler sona eriyor… Geçici memur istihdamları tamamen sonlandırılıyor… Terfi ve kademe ilerlemelerinde “kıdem” yerine “liyakat” yani “kalite” öne çıkarılıyor…
Tabi bu kadarcık bir bilgi kırıntısı ile “koskoca sorun” dediğimiz “Kamu Görevlileri” olayını yorumlamak mümkün değildir… Fakat yasa tasarısı takdim edilirken, “Kamu reformunun omurgasını oluşturan Kamu Görevlileri” denmiştir ki işte buna hem “doğrudur” diyoruz ve bir de “mim koyuyoruz!”
ÇÜNKÜ: Öteden beridir inanıyoruz ki “Kamu Görevlileri” kademelerinde köklü reform yapılmadan ötesi hiçbir devlet organında reform yapmak mümkün değildir… Bunu da hep şöyle izah ediyoruz:
Devleti yöneten seçimle işbaşına gelmiş siyasi iktidarsa, “yürüten” de “kamu görevlileri” ve bürokrasidir…
Kısaca “dümen” hükümetin elindeyse, hareketi sağlayan makinesi ile tekerleri de “bürokrasinin inisiyatifindedir.” Mangos olursa dümeni nereye kırarsanız kırın, devlet yürümez! KKTC’de olduğu gibi!
Kaldı ki bizdeki asıl büyük sorun, “yürütme erkini ellerinde tutanlarla, Kamu görevlilerinin yeterince devlete sahip çıkamamalarıdır…”
Hatta, “batsın böyle devlet” demek “devlete sahip çıkmaktan çok daha fazla takdir görüp alkışlanmaktadır… KKTC öylesine bir devlettir işte!
PEKALA BU YASA BU MAKÛS TALİHİ KARACAK MI? “Kırmalıdır” diyoruz. Ancak yerine getirilmesi gereken bir koşul vardır: “Devlete inanılması!” Yani KKTC’ye inanılması!
Devam ediyorum: “Çözüm şekli ne olursa olsun her hal’u kârda Kuzey’deki Türk Devleti’nin kendi özerk statüsü ile yoluna devam edeceğinin inancı kafalara iyicene monte edilmelidir ki böylesi reformist yasalar “siyasete kurban” gitmesinler…
Diyelim ve ekleyelim: Kamu Görevlilerinde alınan ilk tedbirler tutun ki olumludur. Fakat “terfi ve kademe ilerlemelerinde” kıdemi dışlayıp “liyakati” öne çıkarmak kuşku yaratıyor çünkü “gelip giden iktidarların partizanca çıkarları için kolayca oynanacak bir alan boşluğu bırakıyor! Buna da “dikkat” diyelim çünkü “kıyıma” kadar varacak açık kapı bırakmaktadır!
***********
ŞU GEÇİCİLERİN DURDURULMALARI OLAYI
UBP döneminde istihdamları yapılan geçici kamu görevlilerinin Aralık sonu itibarı ile “durdurulmaları” gündemde. Başbakan yardımcısı S. Denktaş Başbakan Yorgancıoğlu’nu işaret ederek, “biz seninle böyle anlaşmadıydık” diyor ve geçicicilerin durdurulmalarına karşı çıkıyor…
Başbakan ise partisinden baskı görüyor, seçimden önce verilen sözlerin yerine getirilmesi bağlamında “durdurulmaların” hemen uygulamaya konmasını istiyor…
Tabii sonuçta olanlar “iş, aş, yaşam hakkı aramaktan başka hiçbir günahı olmayan” gencecik insanlara olacak! Asıl suçlular olmaları gereken “popülist kokulu siyasi yöneticiler” hiç suçları yokmuş gibi yollarına devam ederlerken, “bizim de bir işimiz oldu” diyerek sevinen o istihdamları yapılmış insanlar, mahkûmiyete uğramış suçlular gibi kapı önlerine konacaklar!
Doğrusu “vicdanım” sızlıyor! Bu memlekette bir avuçluk insanlar topluluğuyuz. Usulsüz de olsa istihdamları yapılmış insanlar bizim insanlarımız… Falan veya filan partiden olmaları ancak “partileri” bağlar! Benim ise “acıma duygularıma karışmış vicdanımı!”
Tabii bir yerlerden başlanacaktı. Artık “geçiciler” olayına bir son verilecekti de hazır o yasa çıkamadan elde mevcutlara bir insanı jest yapılsaydı… En azından aşa işe çok muhtaç olanlar, verimli olanlar korunsaydı… Kıyamet mi kopardı!
**********
BRT HÂLÂ KKTC MEDYASININ ARMADA GEMİSİDİR
Geçen gün BRT’den Kadriye Bayraktar beni telefonla aradı. Geçmiş yıllarda da bazı programlarına telefonla bağlanırdım. Bu kez “BRT’nin Kuruluş yıldönümü nedeniyle arıyordu.”
İlk tepkim, “aman, beni bağışla, hiç bilgimin fikrimin olmadığı bir konu” demek oldu… Ve ekledimdi: “Çekindiğimden falan değil. Söyleyebileceğim bir şeylerimin olmamasındadır…”
Oysa BRT’nin o kadar yabancısı değildim. Geçmişte kaç kez şu veya programlarına da katılmıştım. Amaç “kuruluş yıldönümü nedeniyle bir şeyleri söylemekse söylerdim de…” Nedense o an kendimi BRT’ye çok yabancı hissettiydim… Galiba hâlâ da öyle hissediyorum. Oysa biliyorum her şeye karşın KKTC’de sahibi olduğumuz tek ağızlı yüzlü kurumdur BRT. Bir tarihi misyonu vardır ki Lefkoşa’da “Bayrak Bayrak” diye sesini duyururken biz de Mağusa’da ayni sıralarda “Cambulat Radyosu” diyorduk.. BRT yıllarca bu halkın “bayraktarlığını” yaptı… Ha, gelip giden siyasi partilerin organı haline de getirildi, olumsuz yayınları da oldu… Fakat BRT kim ne derse desin bu halkın “radyosu, televizyonu” oldu! Belki de toplumda, kapısından girip kameralarının önünden ekranlara yansımayan tek bir kişi de kalmadı!
KISACA: Anlatacak hatıralarım da olacaktı, bunları da söyleyecektim… İçimde bir ukde olarak kaldı, bari yazmış olayım dedim…