Ne zaman Rum tarafı Sn. Akıncı’nın canını sıksa, yüzünü Güney’e dönerek, “bu tutumunuzla adada bölünmeyi kalıcı hale getiriyorsunuz” diyerek uyarıda bulunur!
Nitekim geçtiğimiz günlerde de “çözümsüzlükle geçen zaman Kıbrıs’ta bölünmeyi kalıcı hale getirmektedir” dediydi..
Rum liderliğine yönelik sık sık tekrar edilen bu uyarıdan anlıyoruz ki Sn. Akıncı adanın “bölünmesine” karşıdır.
Tabi bu tepkisinin “coğrafi” değil, “siyasi” yönden olması gerektiğini zannediyorum.. Çünkü bizatihi BM’lerin de arayışını sürdürdüğü çözüm, “iki bölgeli ve iki kurucu devlete” dayalı çözümdür..
NE var ki öteden beridir Türk ve Rum taraflarının bu konudaki yorumları çelişkilidir! Şöyle ki Rum liderliği için “birleşik Kıbrıs federal çözümü” azami oranda nüfusuyla Kuzey’e dönmesini de içerir. İki toplum ve iki devlet arasındaki “birleşme” ancak böyle tesis edilir savunmasındadır..
Nitekim bildiğimizce hem Annan planında hem Crans Montana’da seksen, yüz binlerle ifade edilen bir Rum nüfusun Kuzey’e kayması dolayısıyla mülklerine de sahip çıkmaları gibilerinden “kabul gören” madde ve tasarılar vardı..
Ki böylesi bir Rum nüfusun geriye dönüşü sadece “iki ayrı bölge gerçeğini” kadük hale getirmekle kalmayacak..
“Kurucu devletlerin fonksiyonlarını” da merkezi federal devletin siyasi organlarında Türk tarafının aleyhine olacak şekilde, (onca siyasi eşitlik iddiamıza karşılık) “azınlık çoğunluk” esasına dönüşmüş oylama ve karar alma mekanizmasına dönüştürecek!
KISACA zaman zaman “muğlak” ifadelerle anlatılmaya çalışılan “çözüm şekli” aslında billurlaşmış değildir!
Bizim tarafta ise “birleşik Kıbrıs” mefhumu “tam bir bilmece bulmacıdır !”
Oysa gerek “siyasi eşitlik” “gerekse iki kurucu devlete dayalı çözüm” ve de “doğal zenginliklerin paylaşılması” konusunda hem “açıklığa hem de kararlılığa ulaşabildikti.. Buna karşın mesele nihai çözüme geldi mi kuşkular artıyor!
Nitekim şimdilerde de “devletin şekli konusunda” hâlâ kesin bir şey söyleyemiyor “birleşik Kıbrıs” lafları arasında federalizmin faziletinden söz ediliyor!
Kısaca siyasi sorunlara ne kadar çok ütopya karıştırılırsa, sorunlar o kadar çok ve karışık olur! **********
DEVLET VE HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ
Antropoloji İnsanın varlık nedenlerini araştıran bilimdir.. “Devlet” ise Antropolojinin “var olması için olması gereken şartıdır.”
Bu tanımlar benim icadım değil. İnsan ve devlet ilişkileri söz konusu olduğunda ve tüm varlıklar gibi mutlaka bir felsefelerinin de olması gerektiğinde, oluşturulan bilimsel tanımlardır..
BİRAZ daha aktarayım: “Eğer insan teker teker kendi hayatından sorumlu bir varlık olsaydı hiç mesele yoktu! Her koyun kendi bacağından asılır, hata ve sevaplarıyla kendi ceremesini kendi öder kendi çekerdi! Robenson Kruzo gibi !
Fakat insanın “topluluklar” halinde yaşaması, onu hem “devlet” kurmaya zorladı hem o devlet içinde güvenli ve düzenli şekilde varoluşunu sürdürmesi için kurallı “hukuk” normlarıyla yaşaması gerektiğine zorladı..
Kısaca “devlet,” şekli ne olursa olsun hukuk normlarından oluşan bir örgütsel yapılanmadır..
NİTEKİM uygulanan hukuk “özgürlüklerle demokrasi” de olur, “yasaklarla faşizm” de! “Dikta rejimleri de totaliter rejimler” de vesaire…
Fakat çok kısaca Devletler “özgürlükleriyle-yasakları” oranında vardılar…
Bu yönü ile KKTC’miz “demokrasinin” bırakın “beşiği” olmasını; kuş tüyünden şiltesiyle yatağıdır! Ki KKTC de “bekçisi ile koruyucusudur!..”
*****
MESELA bu ülkede devletin kanunlarına dolayısıyla kişi hak ve özgürlüklerine ve de can mal güvenliklerine, bu konuda oluşturulan kanunlara karşın, “trafikte” sürat yapıp birilerine çarpmak, insanların hiç suçları yokken ölümlerine neden olmak sıradan bir “adli vakadır!” Cezasını çeken çeker çekmeyen paçasını sıyırır!
*****
Ya da rant ekonomisi! Yasaktır olmaması gerekir ama vardır! Birileri haksız kazançla şişinirken mutlaka sayesinde mağduriyete düşenler de vardır!
Yada darp sirkat dolandırıcılık.. Hepsi de cezalandırılması gereken kanunsuzluklardır..
Kamuda görev istismarı da öyledir, kısaca vergi kaçırmak da.. *****
VE çevreyi kirletmek de suçtur.. Ki bu nedenle hükümet KKTC’i “poşet pisliğinden” kurtarmak için hukuki müeyyideler başlattı.. Ve poşetleri doğaya salıp pislik yaratanları cezalandırmak için; poşetleri çöp olarak muhafazalı kaplara koyanları da ayni kapsama sokarak “para ile satın almaya mahkûm etti!”
YANİ “doğayı kirletenler için oluşturulan kanun, “doğayı koruyan insanlar” için de uygulanmaya kondu!
Ne oldu? Adaleti sağlaması beklenen kanun, “iyilerle-kötüleri ayırmadan” ayni yasal ve cezai uygulamaya sokarak adaletsizlik yarattı!
TABİ, ne zaman bir yeni yasa çıksa mutlaka bir taraflarını ne yapıp edip kendimize benzetmek işgüzarlığından olacak, bu kez de “poşet satan marketlerin” devlete intikal ettirmeleri gereken meblağı cebellu ettikleri haberi çıktı!
*****
…VE dün gazetelerde bir yeni haber ayazlandı! “Kıb-Tek teknik aksaklık nedeniyle 39 yerine 39 günlük fatura kesince zaten elektrik pahalı, yurttaş “bu da ne” diyerek “yoksa haberimiz yok yeni zam mı yapıldı” kuşkusu yaşadı ama fazladan parayı da ödeyiverdi !
Şimdi var mı bir devlet “kuruluşunun” çok ciddi olması gereken böyle bir vahim hata yapması! İnsanların cebindeki parayla oynaması?
*****
BAŞA dönüyorum.. Devlet “hukukun üstünlüğü” ve imtiyazsız sınıfsızlıkta uygulanmasıyla büyüktür..
Tutun ki KKTC bu konuda sınıfta kalmıştır!