SİYASİ ARENADA SON VAZİYETLER… - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 18, 2024
Köşe Yazarları

SİYASİ ARENADA SON VAZİYETLER…

Erdoğan 1 Eylül’de  Lefkoşa’ya gerçekleştirdiği resmi ziyaretinde  önemli olması gereken bazı açıklamalar  yaptıydı.  Bir tanesi  şu mealde  bir  açıklamaydı:  “Gittiğim görüştüğüm her yerde Kıbrıs sorununu mutlaka öncelikli olarak ortaya koyarım.” 
Geçtiğimiz hafta NATO toplantısı nedeniyle Galler’deydi ve  Obama ile de görüştüydü. Ajans haberlerini bazı  kaynaklardan araştırdım.  Hiç birinde  o ikili görüşmede   “Kıbrıs’la ilgili”  bir metine rastlamadım. 
  Erdoğan  devam eden sorunu ya dürtmek gereğini duymadı veya Obama ile Kıbrıs’ı  da konuştu  fakat haberlere yansımadı.  Oysa biz soruna  bu iki olasılığın da  dışından bakıyoruz.  Çünkü  müzakereleri bir an önce koparmak için   hem Türk hem Rum tarafları adeta depara kalktılar!  Son haberler de bunu doğruluyor:  Nitekim  Rum Dışişleri Bakanı rest çekercesine  diyor ki  “ya Türk tarafı sorunun çözülmesi için tezlerini değiştirecek ya da Kıbrıs sorunu çözülmeyecek!”  
Eğer bu “resti”  Geçtiğimiz hafta Lefkoşa’ya gelen yeni BM’ler temsilcisi  Finlandiyalı Espen Barth Eide’ye Türk tarafının müzakereleri  “yokuşa sürdüğünü” duyurmak için çekmişse, tutun ki  “bu da bir taktiktir  tabi yapacak”  deriz.  Fakat değilse!
O ZAMAN RUM İSTEKLERİNE BİR DAHA BAKALIM.  Masaya  “Tek egemenlik,  tek uluslararası temsiliyet ve tek kimlik yani  “Kıbrıslılık”  başlığı ile oturulduydu.  Ancak Türk tarafının,  “Kuzey ve Güney iki ayrı bölge olarak  kendi içlerinde egemen olacak, birbirlerinin iç  işlerine karışmayacaklar”    önerisini  de Rum tarafı kabul ettiydi. 
Sonra müzakereler ilerledikçe gördük ki Anastasiadis   “tek egemenlik”  olayını tüm adaya   “Rum egemenliği”  olarak sermek istiyor!  Bunun da en somut ispatı  “dönüşümlü  başkanlığı” kabul etmeyerek kalıcılığı ile Cumhurbaşkanının hep  Rum olmasındaki ısrarı oldu!

Süreci  izleyenler çok iyi biliyorlar.  Birinci  tur görüşmelerden sonra çözüm için “köprü  kurulacaktır” efkârı ile masaya oturulduğunda Anastasiadis başta Maraş  olmak üzere adına Güven Yaratıcı Önlemler  dediği yeni  bir başlık daha açtı.  Çözüme katkı sağlamak için   “Kuzey’den istemediği ne köy kaldı ne toprak!”  Nitekim Eroğlu ne dediydi?  “Artık adam görüşmelere, elinde iadesini istediği köylerin  adları    yazılı kâğıtla geliyor!  Son istediği Köyler de Yeniboğaziçi ve çevresiydi!  Zaten Eroğlu sık sık vurguluyor.  Müzakerelerin en zor kısmı  “toprak  pazarlıkları olacaktır…”
MÜZAKERELER KULVAR DEĞİŞTİRDİ: Açık seçik görünüyor.  Rum tarafı müzakerelere devam etmek için Türk tarafının siyasi bonkörlükte bulunmasını,  iyi niyetini göstererek Kuzey’den bazı köylerle toprakların ve tabi  Maraş’ın iade edilmesini talep etmektedir. 
Türk tarafının çekincesi ise şudur:  Pekala bu istediklerini verirsek o da bizim istediklerimizi kabul edecek mi?  Mesela dönüşümlü Cumhurbaşkanlığını?  Ambargoların hemen kaldırılmasını?  Ercan Havaalanı ile Mağusa Limanı’nın uluslararası trafiğe açılmasını,  çözümün kesinlikle iki bölgeli olmasını,   (ki Erdoğan buna iki devletli  dediydi)  Doğu Akdeniz’den çıkartılacak gazı Türk tarafı ile paylaşmasını…
Denecek ki  bütün bunlar müzakere safhasında ele alınacaktır.  Öyle de işte Rum’un  müzakereler sürecinde  ele alınacak bu “önerilerin” kendine ait olanlarının GYÖ’ler silsilesi içinde peşin peşin  ödenmesini istiyor!           Yani diyor ki  “eğer çözüm istiyorsanız önce  Kuzey’den şunu şunu iade edin ki samimiyetinize inanayım.”  Eee adama sorarlar:  “Annan güzel mi?”
VE GELELİM YENİ BM’LER TEMSİLCİSİ EİDE’YE:   Yakında devreye girecek.  Zaman kaybedildiğini söylüyor,  müzakereleri takvime  bağlayacak…   Çok değil,  bir iki ay sonra çıldıracak,  saçını başını yolmaya başlayacak. İnşallah Downer’dan beter olmaz,  Allah acısın adamı!          

**********      


GELİŞİP BÜYÜMEK ZORUNDAYSAK İNSAN ODAKLI YENİ PLAN VE PROGRAMLAR YAPMALIYIZ
Dün UNDP’in BM’ler ülkelerini kapsayan bilimsel  araştırmasından söz ettimdi.   “İnsani  Gelişim”  başlığı altında yayınlanan  statiksel verilerden bazılarını Köşeme aktarırken tabi ki KKTC’yi   “biz böylesi dünyasal endekslerin neresinde ve nasıl varız”  diye sorguladım ve  “bizim için “eğitim” çok önemlidir”  dedim.  Ki UNDP’in verilerinde eğitim düzeyi yönünden Türkiye epey gerilerde  bulunmaktadır!  
  “İnsanı”  yaşamın odağı haline getirip,   “her şey  insan içindir”  düşüncesinden hareket eden bu   “İnsani Gelişimin” ana başlıklarına bir daha bakalım:  “Uzun ve Sağlıklı bir yaşam,  Bilgiye erişme,  İnsana yakışır  kaliteli hayat.”   Hemen belirtmekte yarar vardır: 
UNDP’nin endekslerinden çıkan sonuçlara göre İnsanca yaşamın var olduğu birinci sıradaki ülke Norveç’tir.  Şimdi duyar gibiyim:  “Pöö, Norveç  nere KKTC nere!”  Öyleyse  Norveç’i bırakalım yanı başımızdaki    Güney’e bakalım:  31.  Sırada!  Eğer anketin 187 ülkede yapıldığını dikkate alırsanız o zaman bir ayağınızın sürekli Güney’de olduğu gerçeğinde,  işte size Rum’un insanca yaşam kalitesi ölçüsünün somut verisi!  Şaşıp gıpta etmez misiniz?  
ÇÜNKÜ:  İçinde eğitimle  sağlıklı beslenmenin olduğu, insanın devlet için değil, devletin insan için çalıştığı, insanın tüm gereksinmelerine en iyi şekilde ulaşabildiği bir  “kaliteli insan yaşamı”   endeksinden söz ediyoruz.  Ve hem şaşıyoruz hem kıskanıyoruz!  Çünkü bu  “kaliteli” Rum insanı yıllardır hem kendi içinde kan dökerek hem de Türk halkının kanını dökerek bugünlere geldi!
Pekala nasıl oldu da geçmişinin  “kanlı tarihine”  karşın bu Rum halkı bugün statiksel verilerde en kaliteli  yaşamı, sağlığı, eğitim yönünden başarıyı yakaladı?  
İŞTE O KIRK YIL:  1974  Harekâtı’nın adaya serdiği  “barışçı ortamdan dolayı!”  Kırk yıldır bu adada  Türkleri Kuzey’de kalebent hale sokan Rum, Güney’de bir dünya devleti olarak yerini alırken,  üstelik AB’nin üyeliğini de kazanmışlığı ile en iyi yaşam kalitesine ulaştı! 
YA KKTC?  Rum’a bahşettiğimiz barışçı kırk yıla karşılık bir kırk yıl da bizim için söz konusudur. Mesela:           Güney’e sağladığımız  barışçı ortam Kuzey’de de vardır!           Güney’in dünya devleti olmasına karşın bizim de mali ve ekonomik yönden  yardımlarını esirgemeyen bir Türkiye’miz vardır.           Eğitim farkı diyecekseniz Güney’in bir üniversitesi vardır bizim on bir üniversitemiz vardır.   Onların ekilip biçilecek toprakları bir karışsa bizim yirmi  karıştır.       Meralarımız Güney’den çok daha fazladır.   Sahillerimiz,  turistik otellerimiz,  eski eserlerimiz kısaca kültür zenginliğimiz vardır.        Tutun ki Güney’in  Rum’u da bize bu varlıklarımız nedeniyle gıpta etmektedir…
PEKALA O ZAMAN SORALIM.  Güney’in eli kanlı Rum’unu bile kırk yılın içinde dünyanın en ileri  “İnsani gelişim endekslerinin”  başlarına oturtan Kuzey’in siyasi konumu ile Türkiye’nin sağladığı barışa karşın: 
Neden kanserden kırılıyoruz? 

Niçin temizle temizle şu çevre dediğimiz  küçücük Kuzey topraklarını kırk yıldır pislikten kurtaramıyoruz!
Neden  çoğu  bulvar gibi yollarımıza,  bir yerden bir yere ulaşımdaki kısacık mesafelere karşın trafik kazalarından telef oluyoruz?
Hâlâ neden  hastanelerimizden insanca hizmet alamıyoruz?  Niçin eğitim öğrenim yönünden   hâlâ bilgisiz ve ilgisiz öğrenciler yetiştiriyoruz. 
Neden her yıl evlenenler kadar  da ayrılan gençlerimiz vardır?
Neden  sebzelerimizi meyvelerimizi hâlâ tarımsal ilaçlara bulayıp pazara çıkartıyoruz?
Neden kalpten,  tansiyondan,  şekerden kurtulamıyor,  neden vadesi  gelmeden ölüp dünya değiştiriyoruz? 
Neden artık uyuşturucu, sigara gibi zararlılar ortaokul düzeyine kadar iniverdiler, çocuklar zehirlenmektedirler?
Neden en az okuyan toplumlardanız?  Neden hobilerimizi unuttuk?  Neden koleksiyon yapan,  bir müzik aleti çalan,  resim yapan,  kısaca güzel sanatların dallarında dolanırken bedii yanlarımızı tatmin edip huzur bulamıyoruz?       Neden birbirimizi sevmiyoruz?  Ve ilahi…  

SAKIN ÇÖZÜMSÜZLÜKTEN DOLAYIDIR DEMEYİNİZ:  Çünkü  bunu söyleyebilen  insan “sorun bilincine varan”  insandır.  Sorunu teşhis ettikten sonra insan onun esiri mi olur?  Kıbrıs  Türk halkı oluyor!  Çünkü böyle olmayı seviyor!
Kısaca:  Siyasilerimiz birbirleri ile  dalaşacaklarına birbirlerini yemek için zamanlarını fırsatlar aramakla geçireceklerine  en azından yetişmekte olan gençlere ciddiyetle yaklaşabilmelidirler.      “Okullar,  öğretmenler öğrenciler ve veliler!”  Bu  sorumlu ve yetkili insanları   bir arada ve çoğulcu bir anlayışla eğitim öğrenimin içine katacak başarı gösterildiğinde,  KKTC  mutlu insanlar diyarı olacaktır.      Ne diyordu Marks?  Her şeyden önce eğiticinin eğitilmeye ihtiyacı vardır.  Galiba başta siyasilerimizin ve devlet ricalimizin!  Ki  çalışmaları ile büyük vizyonları  “insanın gelişimine yansısın.”

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar