Radyolar, televizyonlar Gazze savaşlarını bir filmmiş gibi aktarıyorlar. Biz de bunları izleyip, medyanın yönlendirmelerinin ışığında yorumlarda bulunuyoruz.
Oysa biz Kıbrıslılar, benzer sahneleri kendimiz de yaşamıştık.
Yeni yetişen kuşaklar o günleri yaşamasa bile, etraflarında o günleri yaşayanlardan savaşın dehşet yüzünü duymuşlardır.
Savaş, en kirli politika aracıdır. Politikaların zor yoluyla karşı tarafa kabul ettirilmeye çalışılmasından başka bir şey değildir.
Bu politikaların uygulanmasında kimin ilk kıvılcımı ÇAKTIĞINI değil, bu kıvılcımın arkasında hangi güçlerin, hangi kirli emellerin yattığını araştırıp bulmak gerekmektedir.
Bir adım önünü göremeyen hamleler, sadece yapan tarafa ağır bedeller ödetir. Ancak Gazze’de yapılan provakasyonu artık sadece HAMAS’ a bağlamak kolaycı bir anlayıştır.
Gazze olaylarıyla birlikte, ABD tüm gücüyle yeni politikalarını uygulamaya çalışmaktadır. BİDEN’in İsrail’i ziyareti, bölgedeki tüm güçlere meydan okumaktan başka bir şey değildir.
Biden, İsrail bizim en önemli stratejik ortağımızdır diyerek Netanyahu’ya destek vereceğini belirtirken, Arap ulusları,ve diğer Müslüman ülkelerden tepki toplayacağını dikkate alamayacak kadar öngörüsüz olamaz.
Bu açıklamalar, Orta – Doğu’da yeni hesaplaşmaların, yeni kışkırtmaların ve yeni bölünmelerin habercisidir.
ABD İsrail’deki faşist rejimi bir KOÇBAŞI gibi kullanarak, bölgedeki gücünü pekiştirme ve kendisine karşı yükselebilecek sesleri şimdiden kontrol altına almayı hedeflemektedir.
ABD’nin bölgesel politikalarını sık sık eleştiren Türkiye, şimdi gerçekten çok zor bir durumdadır.
Bir yandan komşularıyla bozulan ilişkilerini düzeltme yolunda çaba harcarken, diğer yandan da Filistin halkının devlet kurma hakkını savunmak politikası zorlanacaktır.
Türkiye Müslüman bir ülke olarak Filistinlilerin çıkarlarını daha yüksek perdeden savunma çizgisine gelirken, İsrail-Türkiye ve ABD Türkiye ilişkileri de yeniden gerilecektir.
Bu gerilme özellikle Suriye ve Irak bölgelerindeki ABD tarafından Türkiye’ye karşı desteklenen güçlerle Türkiye arasındaki mücadelede nasıl bir çizgi yaratacaktır.Bunun üzerinde düşünmekte yarar vardır.
Kıbrıs’a gelince;
Türkiye Dışişleri Bakanı İsrail’i suçlarken, kendisine ait olmayan topraklara nüfus taşıyarak, ordaki toprakları yağmalayarak ,Filistinlilerin haklarını dikkate almayan bir ülke diye tanımladı.
Kıbrıs Rumları bu tanımlamayı kendilerinin içinde yaşadıkları şartlara benzetmeye çalıştılar. Ancak Rumların bu tanımlamalarında önemli bir yanlış bakış açısı var.
Türkiye 2004 Annan Planı sürecinde ve Montana sürecinde Kıbrıs’ta çözüm yönünde BM planlarını desteklerken, her iki plana da HAYIR diyen Rumlar, kendilerini Filistin’lilere benzetemez.
Kaldı ki, şu anda bile Filistin mağdurlarını değil, İsrailde savaşta zarar gören İsraillileri Kıbrıs’ta ağırlamaktadırlar.
Savaş OYUN DEĞİLDİR. Özellikle son GAZZE SAVAŞINDAN sonra ,Kıbrıslılar birbirlerinin çıkarlarını daha da dikkate almazlarsa, burada da aniden kendilerini ateş arasında bulabileceklerini unutmamalıdırlar.