Yani bugüne kadar bir şişe su bile alsak içine koymak için bedava verilen poşetleri, artık para karşılığında satın alacağız. Cebimizden para çıkacağı için de poşetler satın alınan bir emtia haline geleceğinden değer kıymet kazanacaklar. Hedeflenen ise şu: Para karşılığında bir ödeme yapılacağı için hem daha az poşet talep edilecek hem daha ekonomik kullanılacak.. Dolayısıyla insanları “tasarruflu” kullanmaya yöneltirken, çevreye doğaya daha az salınacak.. (Atılacak yani!)
Her halde amaç bu! Çünkü “sen benim keyfime karışamazsın” diyerek satın aldığı poşeti “can çıkar huy çıkmaz” alışkanlığında yine şuralara buralara atanlar, çevreyi kirletmeye devam edenler olacaktır! Zaten “olmayacaktır” demiyorlar da “daha az olacaktır” beklentisi var..
Bu “tedbir tutar mı?” Çok umudum yok ama temennimiz tutmasıdır..
*****
HENÜZ plastik sanayiyi yokken dolayısıyla poşetler de yokken “bakkaldan manavdan” aldığımız gıda maddeleriyle sair eşyaları kâğıt poşetlerle, zembillerle taşıyorduk! Eğer çoksa satın alınan gıda maddeleri ile sair eşyalar, “küfelerle, torbalarla!”
İşte ben çocukken o günleri yaşadımdı. Anamın “hurma dalı yapraklarından” yaptığı “zembillerin” nasıl örüldüğünü görmek ötesinde, satışını da yapan bir çocuk oluşumla!”
***** YIL 1940’lar sonrası.. İngiliz Koloni Yönetimindeyiz. İkinci dünya savaşının üzerinden on yıl falan geçmiş.. Çocuklukla yetkinlik arasında bir devreyi yaşıyorum. Ekonomik kriz insanları fena vuruyor! Fukaralık diz boyu..
Mağusa’nın bazı mahallelerinde kadınlar “zembiller” işleyip (örüp) satıyor aile bütçesine katkıda bulunuyorlar..
Külfetli, yorucu, zaman yiyen bir iş! Şöyle ki:
*****
O yıllarda Mağusa surlar içinin çevresi henüz imar iskâna açılmamış boş arazilerle çevriliydi. Şimdilerin Palm Beach otelinin ve Futbol sahasının bulunduğu arazi, denizdeki dalgaların sahilden taşarak topraklarında su birikintileri oluşturduğu bir büyük bataklıktı..
Ve oralarda yüzlerce yabani bodur hurma ağaçları vardı. Bir de Mağusa gölünün üst başında vardı o hurmalardan..
Önce, o yabani hurma ağaçlarının göbeklerinden dallarını keser eve taşırdık. Sivri yapraklarını soyarak yerdeki torbaların üzerine sererdik.
Zembiller örülmelerinden önce “hurma yaprakları” çatalla çekilerek incecik incecik liflere ayrılır, sonra o lifler avuçlarda bükülerek incecik sicimler haline getirilirlerdi..
Sonra sıra “örmeye” gelirdi. Ki analarımız buna “zembil işi” derlerdi. Hurma yaprakları “kolan” dedikleri ve ellerde büyük ustalıklarla kıvrılıp bükülerek, genişlikleri on santime, uzunlukları bir zembile yetecek kadarıyla örülürlerdi. Önce o “kolanlar” yan yana getirilir zembilin “göt” denilen tabanından yukarıya doğru ucundaki delikte liflerden oluşturulmuş incecik sicimlerin geçtiği (iğne iplik gibi) “çuvaldızlarla” dikilirlerdi..
Tabi bazı zembiller boyalı olurdu. Yapraklar kazanlarda yada büyük bakır tencerelerde kaynatılan sulara konan kırmızı, mor, yeşil, sarı boyalarla boyatılırlardı..
Tüm malzemeler hazırsa bazan günde iki zembil örülebilirdi. “Kulp” dedikleri sağlı sollu tutma yerleri ayrıca yapılır üzerlerine dikilirdi.
*****
ANAMIN yaptığı zembilleri Maraş”taki Bandabuliya’da ben satardım. Velespitin arkasına bir düzine zembili yerleştirir Maraş’taki bandabuliyaya götürürdüm. Zembilleri sıra sıra dizilmiş dükkanların sahiplerine satardım.. Önünden geçtiğim manavlar bakkallar “gel be çocuk” derler, zembilleri elleriyle esnetip sıkı olup olmadıklarına bakarlardı! Fiyatı da hoşlarına giderse hepsini birden satın alırlardı.. Müşterileri de Maraş’taki İngiliz aileleriyle Rumlar’dı. Alış verişlerde bugünkü poşet görevinde kullanılırlardı. Tutun ki beş altı kilo eşyayı sığacak, mesela bisikletin arkasına yerleştirilirse kolay taşınacak avantaj sağlardı. (İgosi riyalya do ena” diye çağırırdım satarken o zembilleri! Yani “20 kuruş tanesi.” O zaman bir “şilin” 9 kuruştu. 2 şilin 18 kuruş.. Ben her zembilden 2 kuruş kazanmak için 20 kuruşa satardım. Yani 2 şilin 2 kuruş tanesi! Emeğimin hakkıydı o her zembilden kazandığım 2 kuruş..
*****
ARADAN yıllar geçti. Artık o günleri klasik ifadesiyle hayal meyal hatırlıyorum.. Poşet olayı da olmasa yine hatırlamayacaktım.
Ha şimdilerde “poşete” para verip satın almak istemeyenler ne yapacak diye merak ediyorum!
Bir de şu var: İnsanlar “parayla satın aldıkları” eşyanın fıcırığını çıkarmadan onu atmazlar! Eğer poşet gibilerse sonunda yırtık pırtık da olsalar son kullanım görevlerini de ifa ettikten sonra yine bir piknik alanında yada bir sahilde terk edilmişliklerini yaşayacaklar, hiç şüpheniz olmasın! Çünkü Poşetlerin elinden kimse kurtulamaz! Plastiğin elinden kurtulamadığı sürece!