Ülkeleri türlü çeşitli “yapısallıklarıyla” kategorilere ayırmazlar mı? Örneğin:
“Kalkınmış ülke.. Geri kalmış ülke..İstikrarlı ülke.. İlkel ülke.. Demokratik, faşist yada medeni ülke” demezler mi? Derler…
Büyük olasılıkla “olumlu ve olumsuzlukları çakarken “zıtları” oluşturan kelimeler bu nedenle “evet-hayır,” güzel-çirkin,” “doğru-yanlış,” “iyi kötü…” Seslendirmelerinde uzayıp gitmez mi? Giderler..
Ve de çok sık telaffuz edildiğince “barış ve özgürlük..” “Var olmak yada esir olmak” gibilerinden” kelimelere ulusal kimlik etiketi takmazlar mı? Takarlar…
Yahut savaşmak ve ölmek… Veya severken sevişmek… Anlarsınız ki dünya “zıtlıklar” üzerinde dönmekte..” Her “olumlunun olumsuzu” her varlığın zıddı, her olayın olması gereken nedeniyle…
İNSANLAR hayatın mihengine uyumluca vurmasalar da niçin yaşadıklarını iyi bilirler. Hatta ölürken arkalarında neleri bırakmaları gerektiğini bildiklerince..
“Nesiller” bu nedenle kök salarlar, çocuklar bu nedenle boy boy uzarlar.. Geleceklere bırakılan tek ve anlamlı miras da o çocuklar olurlar… **********
BUNLAR bilinmeyenler değiller de neden aklıma geldiklerinde hepsini de bir “Pazar sabahına boca ettim!” Ne alâka yani?
Alâka şu: “Yaşadığımız anı,” kelimelerle anlamlaştırıp “neden-sonuç” gibi kaziyelere ulaşmak mümkündür de “ya gelecekler?..”
(Yine Kıbrıs siyasi sorununu düşüneceğim bıkıp bıktırsam da..) Yine bu sorun nedeniyle daha kaç nesil genç insanımızın zift gibi karanlık dehlizlerde, önünü göremeden el yordamıyla yürümeye çalışacağından söz edeceğim.. Ve yine soracağım:
Q vadis? (Nereye?) *****
NEREYE ey gençlik? Hangi geleceğe, nasıl? Hangi vatanda hangi yarınlara? Hangi yarınlarda hangi aydınlıklara? Yada karanlıklara belki?
Var mı bu gençlere cevap verecek olan bir babayiğidimiz? Müneccimimiz? Falcımız büyücümüz?
Bir daha hatırlatayım: Var mı Kıbrıs Türk halkının bu adadaki siyasi ve sosyoekonomik geleceğini görüp söyleyebilecek bir Allah’ın kulu? Her yıl biraz daha çoğalan, gelecekte aş, iş, hayat hakkı isteyecek olan genç nesil insanlarımıza, var mı bu adada vaat edecekleriniz? *****
ÇÜNKÜ: 1974’de Mağusa hisarlarından indiğimizde “işte özgür ve egemeniz” dediğimizin üzerinden 45 yıl geçti ama o gün “özgür ve egemeniz, istikbal bizimdir” dediğimize nazire, bugün hâlâ “varoluş savaşımı” vermeye devam ediyoruz ki “gelecekleri göremediğimizin karanlık labirentlerinde, el yordamıyla dura döne! **********
ÜSTELİK asıl ve büyük tehlike şu: “Yeniden göç vermeye başladık! Üniversiteleri bitiren gençlerimiz hayat haklarını dış ülkelerde aramaya başladılar.. Gençliğini kaybeden bir toplum, yaşama sevincini, vatan sevgisini de kaybeder..
Çünkü “gençlik” gelecekler için bırakılan tohumdur.. Günü geldiğinde yeşerip büyüyecek, nesilden nesillere devamda hep daha çok tohumlar saçarak gelişecek, milletin devamını sağlayacak…
Bu nedenle Kuzey Kıbrıs vatanında kalmaları, aşa, işe, istikrara yeni yeni çekirdek aile oluşumlarını başarmaları gerekir..
Diyeceğiz de “hayat hakkı” verilmemişse o gençliğe, nasıl? *****
HEPİMİZ Kıbrıs’taki “geleceğimizden korkmalıyız!” Kendimize gelmek için titremeliyiz! Çünkü “biz Rumlarla birlikte de yaşarız” diyen bir yeni gençlik yanı sıra… Artık “Türk-Rum dostluğu adına sürdürülen yakınlaşmalar.. Aslında “geleceğin barış adasını” değil.. Rum “megali ideası” karşısında.. Kimlik erozyonu geçiren bir yeni Kıbrıs Türk gençliği dürütmektedir… *****
ALTMIŞ dört yıldır ada egemenliği peşinde koşan Rum, bugüne kadar Türk halkı önünde hep yenik düştü ama bundan sonra da yenik düşecek demek gaflet olmaz mı?
Ve “not: Denecek ki “bunlar ırkçı söylemler..” Öyle de hiç mi söylettirenin (komşumuzun) suçu yok!