Pazar Sohbetimdir. (Geçmişten Gelip, Yaşarken Bugünü) - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 23, 2024
Köşe Yazarları

Pazar Sohbetimdir. (Geçmişten Gelip, Yaşarken Bugünü)

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Yeni yeni palazlandığımız dönemlerdi.  Bedenimiz değişirken “büyüdüğümüzü” hissederdik. Büyümek! Büyük heyecandı.. İlk kez kendi irademize sahiplik koyarken, ana baba nasihatlerinden bıkıp usandığımızı söylerdik isyan edercesine…               Karışılmaktan, kurallı yaşamaktan, tahditlerle tehditlerden fena halde canımız sıkılırdı. Kuşlar kadar hür olmak isterdik. Uçmak, bilmediğimiz alemleri tanımak, keşfetmek arzusunda! Uzaklara çok uzaklara gitmek..  Adını duyduğumuz ülkelere..                                      ***

       DAHA ortaokul öğrencisiydik Mağusa limanının kara asvalt rıhtımında çalışırken.        Vapurlardan inen kasa kasa yükleri yada tahtaları sırtımıza vurup taşırken ambarlara, o vapurların ta İsveçlerden, İngilterelerden, Danimarka,   Hollanda, İtalya, Fransalardan gelip sıra sıra rıhtıma dayanmalarını seyrederdik özlemle:  “Bir gün o vapurlarlardan biriyle  uzaklara çok uzaklara gideceğimizi hayal ederdik biz yeni yetme veletler!


       YÜZÜMÜZDE sivilcilerin azdığı, kız arkadaşlarımıza arkadaşlıktan öte daha farklı baktığımız  dönemlerdi.. Sık sık velespitlerimize  atlar, surlar içi Mağusa’sından  Maraş’a gider, “deve limanı” yolundan sahile iner, o dönemlerdeki tek tük mayolu turist kadınlarını seyrederdik büyük bir merak ve keşfetme duygularında!

SONRA sonra “aşık olmaya başladıktı..” Aşk!.. Ateşler içinde yanarken, aylar bazan yıllar geçer de aşık olduğumuz kızın haberi olmazdı aşkımızdan!

Çok sonraları öğrendikti. Meğer “platonik aşklarmış” bizimkiler! Kavrulursun ateşi hicrinden ama haberi bile olmazmış sevdiceğinizin…

OYSA bir de “oynaşlarımız” vardı oynaştıklarımızca! Aşık değildik onlara  ama “söylenmemesi gereken ne kadar kelime varsa  gözlerine baka baka söyler, karşılığında aldığımız cevaplar “pis, mikrop, eşşek” gibi kelimeler şenliği olurdu!  Katıla katıla gülerdik kızdırdığımız kızları!

                                ***

       ARADAN yıllar geçti tabi!  O gençlik dönemlerimizde sıska bedenlerimize baktıkça aynalarda,  ne zaman  adam olup önümüzde bir muhterem göbek taşıyacağımızı düşünürdük!

Yıllar geçti olduk da! Fakat adam olamadık! Anladık ki “muhterem” olabilmek “göbekten” değil, akıl izandan geçer!                    İŞTE o akıl izan düştü mü “kafa tasımızdaki beynimize” tüm geride kalmış aşklara nanik çekerek “evlilik”  çıkıverdiydi önümüze..                Evlenmek, ana babamız gibi çocuk sahibi olmak… Fakat çocuklarımızı asla onlar gibi değil, kendimizce, kendi görüş ve sevgimizle yetiştirmek.. Nitekim:

Babam büyük adam değildi.. Anam ise sevgi doluydu ama  hiç belli etmezdi bana! İyi insanlardı, Allah gani gani rahmet eylesin kendilerini. Beni çok iyi yetiştirmeye çalıştılardı.  Hangi ana baba “çalışmadı” ki! Evlat sevgisi gibi var mı? İnsanın canı, ciğeri, ruhu.. Fakattt!

        ŞİMDİ düşünüyorum da  o dönemlerde  yaşadığımız hayatlar bizim değildi! Önce İngilizindi mesela! Sonra Rum işverenlerin! Ardından Türk taşeronların, ötesinde oturduğumuz kiralık evin sahibinin! Veresiye aldığımız bakkalın, kasabın!..

Hayatlarımız “ipotekliydi!” Biz değil, kaderimizle irademizi saptayan “onlardı!” Onlar istedikleri oranda istedikleri gibi yaşatırlardı insanları!..

       SÖMÜRGE yönetiminden  söz ediyorum. Sonrasında Rum mezaliminden!

Ve “ne talih be” diyorum, “ne talih ama! Vatan sahibi olduk, devlet kurduk hâlâ yakamızdan düşmedi! Hâlâ sıkarken gırtlağımızı ellerini çekmedi devam etmekte sıkmaya!  Hâlâ hayatımıza gasp etmekte hâlâ iki karışlık toprağımızda gözü!  Hâlâ düşman görmekte bizi hâlâ bir karış suda boğacak kadar!

Kısaca hiçbir şeyden  çekmedi Kıbrıs Türk halkı, Rumdan çektiğince!

Diyeceksiniz ki “sohbet” falan derken gene geldin girdin siyasi sorunun tam içine!

İŞTE hep o sorun! Benim çocukluğum, gençliğim, hani yukarıda bölük pörçük anlattığım bir hayatım vardı ya geçmişte!

Dedem, babam öylesi bir hayat yaşamasın diye öldüydü didine didine!

Babam, evlatları kendi yaşadığı hayatı yaşamasınlar diye kan tere battıydı ömrü boyunca!

Bense, evlatlarım benim çektiklerimi çekmesinler diye didiniyorum siyasi sorunla!

Ve bazen “yine başaramayacağız” diye üzülüyorum! Çünkü bu adada “en güvenilir çözümün “iki ayrı devlet” esasında olmasını savunuyorum. Türkiye’nin garantisinde bir devlet… Çocuklarımıza, gelecek nesile bundan daha büyük bir hediye mi bırakılabilir! Ki var mı  “devlet” gibisi hem de devletlu olurken..       Oysa diyorlar ki bizlere, üstünüze  vazife değildir! Anlıyoruz, “büyük balıklar yutarlarken her zaman küçük balıkları, istemeseniz de  yine “büyükler” oynayacak siyasi kaderinizle  sizin yerinize! Şüpheniz olmasın!

 

 

 

 

 

 

 

      

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

      

            

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar