PAZAR SOHBETİMDİR. (ÇETİN ALTAN BİR HALK FİLOZOFUYDU.) - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

PAZAR SOHBETİMDİR. (ÇETİN ALTAN BİR HALK FİLOZOFUYDU.)

Gençlik yıllarımızın idolüydü. Tertemiz bir Türkçe ile yazdığı makalelerinin her biri “öğreti” özelliğindeydi. 1960’lı yıllarda   “sosyalizm” henüz  “Sol” kelimesi ile ifade edilmiyordu. Fakat   Çetin Altan’ın  Sosyalist olduğunu biliyorduk.  Türkiye’deki pek çok muhalifi ile hasımları içinse o bir “komünistti!”
Geçtiğimiz gün seksen sekiz yaşında ölen Çetin Altan’ı ilk kez  Akşam  gazetesindeki   “Taş”  logolu yazılarından tanıdıydım. Ankara’daydım ve bir yandan “kapitalizmle komünizmin”  öte yandan “komünizmle sosyalizmin”  içerikleriyle farklılıklarını anlamaya çalışıyordum. Tabi araya da “Turan ve Turancıları”  sıkıştırıyor,  daha çocukluk yıllarımdan okumaya başladığım Nihal Atsız’ın kahramanlık ve hamaset kokulu romanlarından aktardığım “Türklük, Türkçülük” gibi kavramlara Ziya Gökalp’i de katarak kendimce bir senteze varmaya çalışıyordum. 
ALTAN BİR EKOL YARATTI: İşte beynimde türlü çeşitli yönleri ile oynaşan o öğretiler, gün gelecek Çetin Altan’ın yazılarını okurken belirli bir kanala akıp yön bulacaktı.   Mesela   “halk nedir, işçi nedir, komprador burjuva nedir, niçin bazı ülkeler kalkınmış bazıları geri kalmıştır”   sorularına Çetin Altan’ın ve o dönem sosyalistlerin yazdıkları ile tabi Felsefede öğrendiklerimi de harmanlayarak kafamdaki sorulara daha aydınlık cevaplar verebilecektim.       Altan ve kendisi gibi halktan işçiden yana yazarlar Türkiye’de yeni bir ekol yarattılardı. Ki o yıllarda artık Marks’ı da biliyorduk, Lenin’ini de! Tabi sıradan bilgilerdi bizimkiler ama bir fikir sahibi olmamıza yeterliydi.
MAĞUSA’DA DEVAM ETTİ: 1963’de Mağusa’ya zorunlu dönüş yaptığımda o yıllarda tek kitapçı ve gazete satıcısı Necdet Dökmecioğlu’undan her gün bir Akşam gazetesi almaya devam ettiydim. Rahmetlik İsmet Kotak’la Haberler Merkezindeydik. “1963 Kanlı Noelin” hışmına uğramış, Mağusa’da kalebent kalmıştık. Kotak da Cumhuriyet  ile  Doğan Avcıoğlu’nun  haftalık “Yön” dergisini alıyordu. O yıllarda Türkiye gazeteleri bir gün sonra gelirdi. Ben Akşam gazetesini okur Kotak’a verirdim.  O da bana Cumhuriyet gazetesini ve Yön dergisini verirdi.  Gazeteler haberleri ile eskimiş olsalar da “Köşe yazıları”  ile hep taze kalırlardı. Kimler yoktu ki. Mesela hatırladığımca düşünceleri birbirine hiç uymadığı için Çetin Altan’la sürekli  tartışan üstat Burhan Felek vardı. İlhami Soysal,  Ali Sirmen, Cumhuriyet gazetesinde en az Altan kadar ünlü İlhan Selçuk..
Sonra Akşam gazetesinde tiraj düşüklüğü mü olduydu yoksa TC’deki o hiç bitmeyen sürtüşmeler mi yaşandıydı, dağılıp gittiydi. Fakat öncesinde zaten Çetin Altan Milliyet gazetesine geçtiydi tabi ben de okuyucusu olarak .. Orada da Mümtaz Soysal vardı…   DEĞİŞEN ALTAN: Geçen zaman içinde Çetin Altan  da değişti.  “Kafasındaki” sosyalizmi mi yumuşattı yoksa “Sovyet Rusya’nın halkı köle esamesine düşürmesine mi tahammül edemedi, Sağ’a kaymadı ama bir “demokrat Avrupalı” gibi düşünmeye başladı bu düşüncelerini de yazılarında yansıttı.
Mesela diyordu ki “Türkiye ne zaman kalkınır bilir misiniz?  Kadınlar da erkeklerin gittikleri kahvelere gitmeye başlayınca!” Kadının  toplumdaki yerine çok inanır sık sık o kendine özgü kıvrak üslubu ile ve örneklerle seslendirirdi. Sonrasında  “hayal ettiği” Türkiye’nin  portresini çizip çerçevelediğinde ortaya çıkan “medeni demokrat bir Avrupa ülkesi” olacaktı. Ve şark zihniyetinden kurtulamayan Türkiye’yi hep köyle hayal edecekti. Nitekim ölürken de hayali gerçek olmadıydı!        GÜLER YÜZLÜ SOSYALİZM:    Tabi Çetin Altan sadece bir gazete yazarı değildi.  Behice Boran, Mehmet Ali Aybar’la İşçi Partisini de kurdulardı ve daha ilk seçimde Meclis’e galiba on beşin üzerinde Milletvekili soktulardı. Sloganları da çok enteresandı:  “Güler Yüzlü Sosyalizm.” Bu slogan çok tutmuş küçük bir parti büyük ses getirmeye başlamıştı. Hemen Türkiye’nin tüm entellektüelleri bu partinin sempatizanı idi..  Altan’ın adı Milletvekili olduktan sonra daha bir yayıldı efsaneleştiydi. Mesela kürsüye ilkokullarda okutulan “Yurttaşlık Bilgisi” kitabı ile çıkar, zamana zemine uygun olarak çocuklara adabı muaşeret kaidelerini öğreten pasajları okurdu! Tabi “Yuhh, Komünisttt,  Moskova uşağı”  protestoları altında! 
Yahut kürsüye çıkar o kendine özgü kırık tebessümü ile “Kastro”  diye başlar sonra kısa bir süre dururdu.  Ve  işte kıyamet o arada  kopardı. Altan  “yuh, komünist, Moskof uşağı” sövgülerinin bitmesini bekler, ve “ben size Fidel Kastro’dan değil, ekonomist Kastro’dan söz edecektim”  diyerek tüm milletvekillerini gırgıra alır    eğlenirdi!  Tutun ki Altan’nın bir yanı da “şeytan’nın alt çenesi”  olmasıydı! Nitekim  gazete “köşesinde” bir de  “Şeytanın Gör Dediği” başlığı ile hemen her gün fıkralarla süslediği  taşlamaları vardı.
MAĞUSA’DA YANSIMALARI. Bir ara Akşam gazetesini okuduktan sonra Akkule mahallesindeki komşumuz Rahmetlik Ramiz Gökçe’ye de veriyordum. Okuya okuya Çetin Altan’nın hayranı olduydu.  Halka, Türkiye’ye, fukaralığa, emperyalizme o yazılardan sonra  daha farklı daha bilinçli bakmaya başladıydı. Bir araya geldik mi  “mazlum halkların kurtuluşu” üzerine laflardık..  Sanki üstümüze vazifeymiş gibi!
Çetin Altan gerçekten bir yazı ustasıydı. Viskisini içer, en mükemmelinden yaşamaya gayret ederdi..  Bu nedenle yıldırımları üstüne çekerdi. Hasımları,  “komprador burjuva  gibi yaşarken sosyalizm reklamı yapar” diyerek Altan’a çok saldırdılardı…  Bir ara  cunta tarafından siyasi tutuklu olarak  hapse konduydu. “Büyük Göz Altı” kitabı o mahpusluk günlerini anlatır. Ankara’da Devlet tiyatrosunda “Mor Defter”  adlı tiyatro oyununu seyrettiydim.   Durmadan yazan, önüne gelene takan, kısaca cesur bir gazeteciydi Altan..  Zannederim Türkiye’de yazıları ile gençlere gazeteciliği sevdiren ender yazarlardan  biriydi.
Beni etkilemiş miydi? Önceleri evet. Fakat bu sadece görüşleri ve olayları analiz etmedeki başarısı ile sınırlı kaldı. Altan çok donanımlı, tuzu kuru gazeteciydi. Mükemmel bir Türkçesi  ve kendine özgü üslubu vardı. Ben öteden beri taklitle bir yere varılamayacağı inancındayım. Kaldı ki biz kendimize özgü sorunlarımızdan dolayı her devrede çok farklı kulvarlarda olduk. Çetin Altan   “Türkiyeli” bir gazeteciydi. Bizler ve   gazetelerimiz ise “Kıbrıslıydılar!” Haberleri, köşe yazıları ile her zaman Kıbrıslı Kıbrıslı koktular…  
Yazımın başlığını “Çetin Altan Bir Halk Filozofuydu” diye koydum. Öyleydi. Yahut halkını gerçekten yalansız riyasız seven biriydi. Varlıklı bir aileden geldiği için tuzu kuruydu. İçmesini de severdi yemesini de. Bu nedenle yapılan eleştirilere  “halkım da bu yerlere gelmelidir” diyerek cevap verirdi. “Halkçı olmak için ille de sersefil yaşamak gerekmez” tezine sarılı sosyalizmi uzun süre “güler yüzlü sosyalizmle”  devam ettiydi… Bir iki kez siyaset arenasına dalsa da  ölene kadar gazetecilikle yazarlıkta kaldı. Çetin Altan’a Allah’tan  rahmet dilerim.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar