PAZAR SOHBETİMDİR: (1974’E VE SONRASINA BAKTIK HÜZÜNLE!) - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Çarşamba, Nisan 24, 2024
Köşe Yazarları

PAZAR SOHBETİMDİR: (1974’E VE SONRASINA BAKTIK HÜZÜNLE!)

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

KÖŞEMDEN:
1974 Barış Harekâtı ile ilgili “yazmadığım ne kaldı” diye düşündüm de 45 yıl geçerken “yazılmadık” ne kalabilirdi ki!
Dolayısıyla (henüz unutmadığım için) hatırlamaya devam ediyorum..

Şöyle ki 15 Temmuz’da “Harekât” sona ermiş, Mağusa hisarlarından inmişiz.. O yıllarda Bozkurt’ta yazıyorum.. Daktilomun başına geçiyorum.. İki üç parmağımla yazabiliyorum sadece ve her zaman kavga eder gibi basarken tuşlara, “tak, taka tak” diye.. Bir ay sonra işte başlıyorum yeniden yazmaya..


Neyi, neleri? Somut bir cevap veremeyeceğim. Çünkü onca yıldır yazıyorum ne köşe yazılarımı arşivledim ne de zaman zaman aralara sıkıştırdığım haber ve röportajlarımı!

Aziz Nesin’in söylediğince, “en iyi köşe yazısı okunduktan sonra çöpe atılanıdır” düsturunda ve belki elimde az birazının kalmışlığında “köşe yazılarım” vardır, hepsi o kadar!

*****
BUNA karşın hisarlardan inip ilk yazımı tuşlarken, “Elektrik ve Sudan” söz ettiğimi hatırlarım!
Ne alâka demeyin. Ki Barış Harekâtı süresince hem sudan hem elektrikten yoksunduk. Çünkü her ikisini de Rum tarafından tedarik ediyorduk, Harekâtın başlamasıyla birlikte sular akmaz, elektrik lambaları yanmaz oldulardı çünkü Rum Türk bölgelerine gelen suyu da elektrik akımını kestiydi!

Dolayısıyla ilk yazım “su ve elektriğe sahipliğimiz” üzerineydi.. Ne kadar önemli olduklarının ispatını da Harekâttan hemen sonra Güney’e kaçan Rum’un, “ne haldedirler” merakımda RİK’i açıp izlemeye başladığımda anladım. O Barış Harekâtı sonrası büyük perişanlıklarıyla mağlubiyetlerine karşın, daha ilk haberlerinde inşaatı devam eden “Yermasoya barajından” söz ediyorlardı.

Yani savaşı, yenilgiyi, geleceğin kaçınılmaz süreçlerinde siyasi gelişmeleri elbette haberleriyle yorumluyorlardı ama inşası devam eden Barajı da “su ve tarım arazilerini sulama” projelerinde baş haber yapabiliyorlardı!
İyi hatırlarım ve hâlâ söyler yazarım: “Toprağa tutunma, vatana sahip çıkma işte böyle bir inançtır.. Hem savaştan mağlup çıkılmasına karşın!

Ki o yıllarda henüz Ecevit’in, sonraları “sosyoekonomik sloganımız” haline getirdiğimiz “toprak ekenin su kullananındır” deyişini telafuz etmiyorduk..
Ta ki Kuzey Türk vatanına “sahiplik” koyana, Rahmetlik Kotak’ın ifadesiyle toprağa tırnaklarımızı geçirene, “toprağın uğruna ölenler yanı sıra, asıl ekilip biçilirse vatan olacağı inancını yüreklerimizle aklımıza çakana kadar!

*****
…EVET hisarlardan inmiş, işimize gücümüze sarılmıştık. Şöyle veya böyle son yıllara kadar zırt pırt kesilmesine karşın elektriğe de sahip olduktu, TC’den su akıtılana kadar çektiğimiz susuzluğu da aşarak suya da kavuştuktu..
Fakat 1983’de ilan ettiğimiz KKTC’i özgürlük ve egemenlik tacıyla kutsarken, sonrasında bugünlere kadar gelecek yığınla toplumsal ve yönetsel hatalarda bulunduktu ki “kim bilir kaç kuşak daha gelip geçerken “kefaretini” ödemeye devam edecek!

*****
ÇÜNKÜ: 1974 Barış Harekâtı sonrasının bugün de üzerine oturduğu sosyoekonomik yapısı ne sahip çıkılan topraklara akıtılan terlerlerimizle yoğrulabildi tam tamına ne de yeni doğmuş bebekler gibi sevgilerle büyütüldü!
İtiraf edelim: Önce ganimet ardından rant ekonomisiyle çok zaman kaybettik!

TC’den kaydırılan “yanlış nüfus” nedeniyle topografik yapımızda değişim söz konusu olurken, bugünlere kadar sürdürüp getirdiğimiz “Türkiye ve Türkiyeliler” tartışmalarıyla sadece sosyoekonomik gelişimimizi darbelemekle kalmadık, tatsız bir “ırkçılık” sendromu da yarattık!

Öte yandan Yıllar yılı ekonomistlerimizin de söylemlerine karşın, Türkiye ile hiç mi hiç doğru dürüst sosyoekonomik ilişki kuramadık. Darbımesel haline gelmişliğiyle “avantadan balık yemesini öğrendik ama tutmasını hiç beceremedik!”

Öte yandan Türkiye’deki askeri darbelerle siyasi istikrarsızlıklar, aslında 1974’den hemen sonra gerçekleşmesi gereken çözümü yıllar yılı ötelerken, 45 yılı da o Barış Harekâtının devamında yine “çözümsüz” idrak ettik! *****
DİKKAT ama: 45 yıldır da Güney Rum’u sadece “çözümsel” istikrarda değil, dünya devleti oluşunun da avantajında, ensemizde poza pişirmektedir!

Ve asıl siyasi facia da şu olmaktadır: “Hâlâ nasıl bir çözüm” tartışması yapıyoruz!
Olamaz! Bir toplum “muzafferken” bu kadar “mağlup” oynamaz!
Her şeye karşın ama: Kuzey Kıbrıs Türk Devleti geçen her yıl nesillerden nesillere devredilirken, gitgide daha kalıcı, daha köklü oluyor.
Bu nedenle bu gerçeğin üzerine inşa edilmeyen bir çözüm sadece yamalama olmayacak, yeni çatışmalara da neden olacaktır..

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar