O olmasa şehrin ahengi bozulacaktı sanki… - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Çarşamba, Mayıs 8, 2024
Köşe Yazarları

O olmasa şehrin ahengi bozulacaktı sanki…

Ahmet OkanAhmet Okan

Nereden bakılsa görünürdü…


Hiçbir ara sokakta kaybolmanın mümkünü yoktu, ki, o ara sokaklar bir şarkının nakaratı gibiydiler; birbirlerine benzerlerdi; belki hangi sokakta olduğunuzdan endişeye düşerdiniz ama yönünüzü asla kaybetmezdiniz.

Heybetli bir pusula gibi dururdu şehrin göbeğinde, yüz yıldan fazla bir zamanda ancak tamamlanabilmişti.

Hiç kimse kaybetmezdi yönünü; adres sorulabilirdi ama yön asla, bu yüzden her sokak her yol oraya çıkardı.

Tam sıfır noktası’ndaydı kentin.

Adaya kim gelirse gelsin, görülmeden, kentin terk edilmediği tek yerdi; sokaklarında kaybolabilirlerdi ama yönlerini ona bakarak bulurlardı…

Üç kapıdan da görünürdü.

Baf, Mağusa ve Girne kapılarından.

İster Baf sokağından kente girilsin, ister Girne Caddesi’nden, geleni kucaklar, gidene el sallar gibiydi.

Yerli ve yabancı ressamların da gözbebeğiydi.

Kaç karakalem, kaç yağlı boya resme konu olmuştur.

O olmadan bu kent sanki dilsizdi ne geçmişi vardı ne geleceği sanki.

O olmadan ne tarihini ne kültürünü anlamak mümkündü bu şehrin.

Sanki bütün fetihler, bütün savaşlar onun için yapılırdı.

O olmadan ne şarkılar yazılabilirdi ne şiirler, yapılsa da eksik kalır gibiydi bir yanı.

Ve bu şehirde yaşayanlar, binden fazla yıl, onun gövdesine yerleştirilmiş taşlardan ibaretti, o olmazsa ne kendileri ne de bu kent olacaktı.

Her şeyi, bütün sokak ve caddeleri, ağaçları, bahçeleri ve çiçekleri, bin bir türlü börtü böcek ve kuşları, evleri, hanları, hamamları, camileri ve kiliseleri,  hatta bulutları, güneşi ve yağmurları yöneten oydu; o olmazsa mevsimler bozulacak, yaşamın harmanlanmış ahengi bozulacaktı sanki.

O olmazsa kuşlar ötmeyi unutacak, insanlar şarkı söylemeyi…

Sadece kapılardan, sokak ve caddelerden değil, surlar dışından, ta ötelerden, dağlardan tepelerden ve ovalardan tek görünen yer oydu; bu adaya gelip gidenler, atlarının, katırlarının ve arabalarının üzerinde önce onu görür, ona bakarak yön bulur ve böylece ona yürüyerek varırdı varacağı yere…

Bir kent adına ve gelip geçen nice nesiller adına, acıları, kederleri ve mutluluğu yaşayan oydu.

Bir çocuk ağlasa ağlar gibiydi, gövdesinden bir taş eksilip içinden bir cenaze kalksa yas tutar gibiydi ve bütün dilleri konuşup herkesi anlar gibiydi.

Anlatmak istediğim şudur ki, Ayasofya dedikleri, ağlayanla ağlayan, gülenle gülen gibiydi…

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar