O çatlak tavşanın peşinde gibiyiz her gün! - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Köşe Yazarları

O çatlak tavşanın peşinde gibiyiz her gün!

Nazar ErişkinNazar Erişkin

Elindeki saate bakarak geç kaldığımızı söyleyip duran o tavşanın peşine takılmışız gidiyoruz gibi geliyor son bir kaç haftadır hayat. Ancak hiçbir şey Alice’in Harikalar Diyarı’ndaki gibi değil. Şaşkınlık, merak ve bolca renk yok çünkü bizim öykülerimizde. Daha çok bilinmezlik, korku, bolca da endişe barındırıyor hikayelerimiz. Ama yine de, tıpkı tavşanı peşindeki Alice gibi, oradan oraya savruluyoruz işte. Bir gün önce Lokmacı’da ağzımıza yüzümüze hala şaştığım şekilde biber gazı yerken; bir gün sonra Coronovirüsü’nün hayatımıza girmesiyle ne kadar hazırlıklı olduğumuzu sorguluyoruz. Sağlık sistemize zaten güvenmez ve eksikliklerini konuşurken, hastalığın salgın halini alması halinde bizi neler beklediğini düşünmek elbette panik yaratıyor. Ancak henüz bir vaka görülmüşken tuvalet kağıdı stoklamanın da çok sağlıklı bir ruh haline işaret olmadığının hakkını vermek gerekiyor. Bireysel önlemlerimizi uzmanların söyledikleri şekilde almak ve teyid edilmemiş bilgileri yaymaktan uzak durmak şu aşamada yapabileceklerimizin en iyisi. Bir de hastalık görülen ülkelere yapacağımız seyahatleri çok elzem değilse askıya almak…


Tüm bunlarla boğuşurken, bu yoğunluk içinde yani, mühim gündemlerimizin orta yerine, en acı haliyle mıhlanıveriyor öldürülen Elif. Yardım arayan çığlığı kalıyor kulağımızda bir de ekranın arkasına ötelediği vicdanıyla çekim yapıp yardımdan geri duranların varlığı… Derken tekrar değişiyor gündemimiz, ne acı ki sessiz sedasız toprağa verilirken cansız bedeni Elif’in; dün bu cinayete öfke saçanlar, bu kez marketlerden gıda ve hijyen ürünü alma derdinde… İşte böyle olağanlaşıyor her şey ve kanıksıyoruz aslında “asla olmaz” dediklerimizi dahi.

NE ZAMAN EŞİT OLDUK Kİ?

Ekteki meme fotoğraflarına dikkatle bir bakın. Bu görselleri, kadınların göğüs kanserinden korunmak için elle yapacakları muayenenin anlatıldığı videodan aldım. Erkeklerin de yakalanmaolasılığı varsa da, bildiğiniz gibi kanser türleri içerisinde en yaygın olanlarından meme kanseri kadınlarda daha çok görülüyor. Soldaki tahmin edebileceğiniz üzere kadın memesi. Sansürlenmesi gerekiyor; aksi halde, eğer “konulu” bir medya organı değilse, kadın memesini yayınlayan mecra, bu yazıyı okuduğunuz gazete de dahil, ülkesine ve bağlamına göre bazı yaptırımlara tabii tutulabiliyor. İşte bu sorunu aşmak için yaratıcılıkta sınır tanımayan bir yöntem bulunuyor ve sansürlenmesi gerekmeyen erkek memesi üzerinden, yapılması gereken elle muayene anlatılıyor. İnsanın “meme memedir” diyesi geliyor. Hani doğduğunda ilk ağzına veriliyor da sonra özellikle eril eril yorumlarla sarkıklığı, küçüklüğü ya da büyüklüğü üzerinden “güzellik algıları” şekilleniyor. Oysa erkek memesini büyük mü, küçük mü sevdiğimizin pek sorulmuyor ve bu bir tarafa, yaz aylarında sıcak bahanesiyle üstsüz dolaşan “adamlar”ın gözümüze soktuğu memelerinden hoşlandığımızı kim söylüyor?

KADIN CİNAYETLERİ POLİTİKTİR!

Politiktir çünkü eğitim sistemimizde toplumsal cinsiyet eşitliği konusunu es geçeriz, politiktir çünkü sorunları görmezden gelir çözüm üretmeyiz, politiktir çünkü şiddet ve cinayet rakamları ortada olsa da yalnızca Lefkoşa’da o da 1 tanedir kadın sığınma evimiz. Kadın cinayetleri politiktir çünkü yıllardır hem kurbanın hem katilin nereden olduğuna göre belirleriz tepkimizi, politiktir çünkü karışmayız-bulaşmayız ev içinde olanın orada kalması gerektiğine inanırız, politiktir çünkü kadına yönelik şiddet, baskı ve ayrımcılık kullandığımız dilden günlük hayatın her alanına yayılır ve mücadele etmek tek başına kadının işi değildir, politiktir çünkü etkisi hesaplanarak eğitimden sağlığa pek çok konuda yapılması gerekenler vardır. Kadın cinayetleri politiktir çünkü görevi; üretecekleri politikalarla toplum sorunlarını çözmek olanların çoğu erkektir.

Kadın cinayetleri vardır, burnumuzun dibindedir ve toprağa verilen rakam ya da istatistiki veri değil, canımızdır!

Neyse ki yanı başımızdaki Türkiye’den çok daha fazla güvendiğimiz bir yargı sistemimiz var da; kadın cinayetlerinin artışındaki en temer sorunlardan olan cezasızlığın, bu coğrafyada kendine yer bulamayacağına inancımız tamdır.

2013 Yılında, Kült Neşriyat radikal feminist Carol Hanisch’in “Kişisel Olan Politiktir”  kitabını basmış ve ben de kitabın önsözünü yazmıştım. Dönüp baktığımda, o gün bile sinirden sesimi titreten, tansiyonumu yükselten Türkiye’deki kadın cinayetleri rakamları, bugününküyle kıyalandığında düşük kalıyor. Üstelik yıllarca bir şekilde üstü örtülmüş olsa da, ülkemizde de kadın cinayetleri işleniyor ve rakamları her geçen yıl artıyor.

O yazıda kustuğum nefret bugün de hala geçerli olduğundan, oradan alıntıyla noktalamak istiyorum…

“… Hayatlar. Hayatlarıyla masal olanlar. Hayatı üzerinde söz hakkı olmayanlar. Hangi toplum katmanında olursa olsun, kalıbı çizilmiş olanlar. Evliyken ölen bir kadının ardından “su testisi su yolunda” yorumunu yapan fularlı adamlar ülkesinde; halen öleni suçlayan sessizliğin vicdanıyla hesaplaştığı güne duyulan hasret gibi biraz…

Doğduğu toprak değil insanı özgür kılan. “Barış gelini” olup yola düşen İtalyan Picca Bacca, ruhu özgür kalsın diye gezerken, evinden kilometrelerce uzakta önce tecavüz edilip sonra öldürüldüğünde “ne işi vardı ki zaten burada” dedilerdi.

–        Hem ne yapıyordu ki?

–        Otostopla geziyordu. Giydiği gelinlikle mesaj vermek, varlığına anlam katmaktı belki düşüncesi kim bilir.

–        Saçmalık. Otursaydı evinde… Ölmezdi. Tecavüz de edilmezdi…

Doğduğu toprak değil insanı özgür kılan. Evli bir amatör fotoğrafçı kalkıp evinden geldi diye aynı vicdan kapattığında gözlerini hep birden haykırdılardı:

– Ne işi vardı ki zaten oturaydı kocasının yanında!

– Öldü be öldü

– Oturaydı evinde ölmezdi hem!

Evinde otursa, okula gitmese, kalbi aşka düşmese, geleceğini rüyasında görüp peşine düşmese kadınlar; herkes olur muydu daha mutlu… Ölmezdi… Nefes alıyor olmak hala; diyebilir miyiz ki pek çoklarının yaşadığının kanıtı… Ölü gelinlerin ülkesinden merhaba. Pek çok taze hayatın gözler önünde söndüğü ülkeden…

Zaten sınırı çizilmiş yaşamların içinde en “özgürüm” diyeninin bile ödediği bedellerin çoğunu unutmaya çalışıp yoluna devam ettiği düşünülürse kadınların; üzerine konuşulacak çok şey var demek ve bu kez sesli her zamankinden… Örneğin 21. Yüzyılda ‘çocuk da yaparım, kariyer de’ demek, ancak bir ped markasının sloganı olabiliyorsa, içindeki pıhtıların akıp gitmesi; boşalıp “temizlenmesi” gereken başka yerler de var demek…

Kişisel Olan Politiktir, Carol Hanisch, Hanife Aliefendioğlu. Kült Neşriyat, 2013

 

 

 

 

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar