NELERLE UĞRAŞIYORUZ… - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 20, 2024
Köşe Yazarları

NELERLE UĞRAŞIYORUZ…

Mehmet MoreketMehmet Moreket

Asıl konuşulması gereken gündemimizden nasıl da uzaklaşıyoruz.

Seçim tarihini belirlememek için Anayasa çiğneniyor. Sadece Anayasa mı? Halkın iradesi de… Bundan daha önemli ne olabilir?


Millet aç sefil, işsizlik, parasızlık, günden güne fakirleşen çalışan kesim, kasada para yok, ama kasanın başında, olanı da hovarda gibi dağıtan birileri… Halkı tanımayan, dayatmacı, üstüne üstlük, başarısız beceriksiz bir yönetim.

Başka yerlerde olsa, kıyamet kopardı. Oysa biz burada her gün yeni bir gaf, yeni bir dayatma, yeni bir hakaretle uğraşmaktan, asıl sorunlarımıza dönemiyoruz.

Haber yeni değil. Zaman zaman, kimin çıkarına uygunsa, isim listeleri yayınlanır, KKTC’de Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu taşıyanlar deşifre edilir…

Geçen yıl Ta Nea gazetesine mülakat veren Ersin Tatar, “Kendi devletimin, KKTC pasaportu hamili olmaktan gurur duyuyorum” diyordu. Ama diğer pasaport da çekmecedeydi o sıralar. Sonra baktı gördü ki, cumhurbaşkanı seçilmenin şartı sertleşmek, ancak böyle yaparsa korunup kollanacak, hiç tanımadığımız birine dönüştü, en sonunda da elindeki kağıttan BM Genel Sekreteri’ne “Git bu kararları değiştir” sözlerini okudu…

Ne bekliyordu ki?

Cyprus Mail o günkü haberinde, Genel Sekreter’in “iki devletli çözümün BM çerçevesinin dışında olduğunu söyledikten sonra, Kıbrıslı Türkler ve Rumların birçoğunun iki bölgeli, iki toplumlu federasyona inandıklarını da eklemiş. Mail’in haberinde aynen şöyle geçiyor; “he believes that most Greek Cypriots and Turkish Cypriots want a bizonal bicommunal federation, sources said”…

Bu ne demektir? Sen halkının tümünün iradesini temsil etmiyorsun demektir. Aynı şey Anastasiadis için de geçerli.

Olay buradan başladı bence. Anastasiadis sersemce bir hiddete kapıldı, dünyayla aynı şeyi savunan bir pozisyonda diplomasi yapacağına, kalktı hakaretler yağdırmaya başladı. 97 bin Kıbrıs Türkünün Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportundan bahsetti, “bunlar arasında Tatar’ın ortakları da var” dedi, Kıbrıs Türklerine “vatandaşlarım” diye seslenip, birlikte mücadele çağrısı yaptı. Sanki kendine inanan tek bir Kıbrıs Türkü varmış gibi. Sanki o pasaportları kendi lütfetmiş gibi…

Tatar’ın hiddeti daha büyük oldu, “Bir şeyler ima ediyor” açıklaması yaptı, ertesi gün de dediği çıktı, kendi pasaportu basına düştü.

Çoğumuz aldık, hakkımız olduğuna inanıyoruz, dünyanın dışladığı insanlar olarak bir çıkış yolu bulmak için kullanıyoruz, o da yıllarca bunu yaptı…

Ama bugünkü gibi bir pozisyonda, ayrılık isteyen, çözüm isteyenlere saldıran birinin o pasaportu da bir şekilde iade etmiş olması gerekirdi. En azından “Ben artık fikir değiştirdim” deyip, gereğini yapmalıydı. Hani Fraud Office’in tutukluluk kararını kaldırması gibi.

Şimdi kalkmış, bir yolu varsa iade edecekmiş. Var tabii, bir ülkenin vatandaşlığından çıkmanın uluslararası kuralları var, danışmanlarına sorsa söyleyecekler.

Nelerle uğraşıyoruz.

Nasıl bu hale geldik biz? Seçim bile yapamayan, yapsa da şaibeler karışan, bir inat bir murat dayatmalara maruz kalacak insanlar mıydık?

Temel haklarımız, sahip olduklarımız bir bir elden giderken, nasıl böylesine sessiz kalabiliyoruz anlamıyorum. Hani mutlu mesut yaşıyor olsak, hani refah içinde olsak, ya da yakın gelecek için bir umudumuz olsa tamam diyeceğim de bunca felaketin içinde nasıl hala bu ölü toprağını üstümüzden atamıyoruz, anlayamıyorum…

 

 

 

YERİN KULAĞI VAR

BİZE DEĞİL, ANKARA’YA ANLAT:

Önce attı tuttu, şimdi sıkışınca, “Bir yönetimi varsa kimliğimi iade edeceğim” diyor. Hoş, iade edince tamam mı olacak. Neden aldın, hem de kapılar açılmadan. Günlerdir “Kıbrıs Cumhuriyeti” kimliği olanlara verip veriştir, sonra çık, “benim de var ama, iade edeceğim” de. Neymiş efendim nasıl iade edeceğini bilmiyormuş. Çok basit, zamanında nasıl ve nereden aldıysan, yine ayni şekilde gidip iade edeceksin. Bir gün bunların olacağını da bilmeliydin. Bizim için Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportun ve kimliğinin olması gayet doğal da Ankara’ya bunu nasıl izah edeceksin sen onu düşün. Hem de havuz medyası Kıbrıs Cumhuriyeti pasaport sahiplerini “Rum seviciler” diye damgalarken.

 

YİNE YÜZÜNE GÖZÜNE BULAŞTIRMIŞ:

Ercan ismi, 1974’de şehit olan bir pilotun ismi. Bu ismi değiştirmek, sadece ucuz siyasettir. O pespaye TRT dizisinden sonra alel acele. Doktora saygın varsa, başka bir yere verirsin adını. Küçük ailesi bunu nasıl onaylar, hiç anlamam. Doktor kendisi olsa, reddederdi bence. Hadi bu duruma düştün, Türkiye kırılmasın diye izah etmen gerekiyorsa, açar, gizlice izah edersin, bir de bunu dilli düdük edip de herkesi çılgına çevirmezsin. Bir havaalanının adı değişirken bile karar merciinin başkaları olduğu görüntüsü vermezsin. Her şeyi öylesine yüzüne gözüne bulaştırıyor ki, her gün birileri birilerine düşman oluyor.

 

AMBARGOYA MAHKUM OLMAYI SEÇTİK:

Tufan Erhürman, “Resmi müzakerelerin başlamasını Anastasiadis reddederse, ambargolar konusunun gündeme getirilmesi gerekirdi” diyor. Öyle absürd bir durum ortaya çıktı ki, hem müzakerelere karşı çıkan taraf olduk, yetmedi bir de ambargoların kaldırılması önerisini sunan da Anastasiadis oldu. Anladık onun da şartları var, ama en azından madem ki bir çözüm yakın gelecekte görünmüyor, bunlar tartışılsaydı. Elimiz avucumuz boş geri geldik. Hem de ciddi fırsatları kaçırarak. Kıbrıs Türkü bir kez daha izolasyona, ambargolara mahkum olmayı seçti…

 

UTANMA KALMADI:

Gördükçe cinim tepeme çıkıyor, hala atama yapıyorlar. İnsan şu yoklukta biraz utanır dedik ama, bunların utanacakları yok. Sanki babalarından hakmış gibi talan ettiler kamuyu. Kendi atadıklarını, ortaklarının atadıklarını dahi görevden alıyorlar artık. Ne kadrolaşmaymış be kardeşim, ne partizanlıkmış, daha tatmin edeceğiniz kaç aile kaldı, söyleyin de bilelim…

 

LAFA BAK:

Hasan Taçoy’un dediğine bakın, “Esas siyasetleri olan Kıbrıs’ta federal bir çözüm iddiaları yok olmuştur, siyasetsiz kalmışlardır. Doğru yanlış her şeyi eleştiriyorlar”. Olacak olan buydu. Ona bu sözleri söyleme cesaretini veren biziz. İnsanlar ‘açız’ diye bağırıyor, ‘aşı isteriz’ diye bağırıyor, ‘bittik, mahvolduk’ diyor, bunu kulakları duymuyor, bir de zeytin yağı gibi üste çıkıp, “ortamı geren tarafsınız” diyebiliyorlar. Tüm bunlar da ne yazık ki, muhalefetin gereği gibi örgütlü olmamasından kaynaklanıyor…

 

SANER’DEN İNCİLER:

“Biz azınlık hükümeti değiliz. 27 vekille hükümet ediyoruz” diyor. O zaman iktidardaki hükümet 3’lü değil, dörtlü bir hükümettir. Sayımız 27 diyor demesine de her birleşimde 26 sayısını bulup bir türlü Meclis’i açamıyor. “UBP’nin 20 vekili vardır”. Ama o yirminci vekil de bir yıldan fazladır maaşını alıp Meclis’e gelmiyor. “Bizim seçim tarihimiz Nisan 2022’dir” diyor Saner. Hala daha anlamadınız mı, bunların seçim yapma gibi bir dertleri yok. Nisan 2022 derler ya, bakın görün o gün gelsin yine seçim yapmamak için türlü bahane üretecekler…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar