Neden olmasın? - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 20, 2024
Köşe Yazarları

Neden olmasın?

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

1974 sonrası ilk siyasi deneyimiz  “Otonom Kıbrıs Türk Devleti”ydi.. Ne var ki kurduktan  kısa süre sonra anladık  kendi kendimize azınlık hakkı” olan “otonomiyi” layık gördüğümüzü!

Hemen ardından 13 Şubat 1975’de “Otonom Meclis” “Kıbrıs Türk Federe Devleti”ni  ilan etti.


Yani adada “kurduğumuz federe devletle, “federasyonun” kapısını ilk açan taraf bizdik! Rum’un bu kapıdan girmesini ve iki bölgeli Federasyonu oluşturmamızı isteyen de  bizdik!

Çoktan unutuldu! Ben de unutmuşum ki  “Barış Harekâtından hemen sonra ne oldu” merakında elimin altındaki kitapları karıştırdığımda gördüm.

Harekât sırasında  Cenevre’de toplanan taraflar “adada resmen iki ayrı ‘muhtar toplumun’ var olduğunu” kabul ettilerdi.

Keza Harekâttan birkaç ay sonra da BM’ler Genel Kurulu hem “adada iki ayrı toplumunun varlığını hem de eşit statülerde olduklarını kabul eden bir karar aldıydı..”

Dolayısıyla “federal çözüm” çağrışımı akıllara ilk kez bu nedenle geldiydi. Çünkü Kıbrıs resmen iki bölgeye ayrılırken, nüfus mübadelesi de yapıldıydı.      Ondan sonra yapılması gereken iş kendimize yakıştırdığımız

“Federal Devleti”  Güney’deki “tanınmış Rum Devleti ile evlendirmekti!”

Yıllardır da Rum’u açtığımız “federasyon şemsiyesinin” altına gelip girsin diye ikna etmeye çalışıyoruz! Yani Güney’den şunu bekliyoruz:

“Tüm Kıbrıs’ın Devleti olduğunu.. Ayni zamanda BM’ler ve AB üyesi de olduğunu.. Ayni zamanda adada çoğunlukta olduğunu.. Doğu Akdeniz’de sondaj yapacak kadar denizlere de egemen olduğunu…                    Tepsin, hepsinden feragat etsin  ve gelsin “Korsan” dediği.. “Türkiye’nin işgali” altında dediği Kuzey’deki Türk Devletinin açtığı Federasyon şemsiyesi altına girsin!

Yok yavu! Biz Rum’un siyasi pozisyonunda olsaydık;  tüm tanınmış Devlet haklarımızı ilga edip Rum’a “gel Federasyonda buluşalım”  der miydik?

*****

Aslında yazımı “belki bir asırdır Kıbrıs’ta Türk ve Rum toplumları arasında görülmeyen sosyoekonomik ilişkiler gerçekleşiyor” düşüncemin konusu yapacaktım da “yukarıdakileri bir hatırlayalım” dedim..

Gerçekten de çok uzun yıllardır bu adada Türklerle Rumlar hiç bu kadar “iç içe” olmadılardı. Hele Rumların (bu yoğunlukta)Türklere, alış veriş yapacak kadar yaklaştıkları  görülen bir olay değildi zaten her zaman ekonomimiz nanaydı!

Bugün bu karşılıklı ziyaretlere alışverişlere bakıyorum da  “pek alâ diyorum  ayni adada barış içinde Kuzey’de ve Güney’de komşu komşu yaşayabilir, sosyoekonomik ilişki de kurabilir.

Yeter ki 45 yıldır  adadaki barışçı ortamı ve iyi ilişkileri de yaratan “iki ayrı Devletin” sihrini bozmayalım.

Ha “Federasyon” mu? İki halkı Kıbrıs’ın çıkarları için denenecek formüllerde birbiri içine katar, “iş ve güç birliği” için bir Federal  “Devletin” çatısı altına sokarsanız bu sihri bozacaksınız! Kavgaya, ayrılığa, bir kez daha çanak tutacaksınız!

Kaldı ki dünyada tek çözüm çaresi “iki devlete dayalı federasyon” değildir..  Öyle olsaydı Avrupa Birliği 28 ülkeden oluşamazdı! Ki her ülke kendi içinde “bayrağı, yönetimi, kültürü, dini, uluslararası ilişkileri, BM’lere NATO’ya üyelikleriyle falan, “tipik bir federasyonun üyeleridirler.”

…Kıbrıs’ta da neden  “iki ayrı tanınmış  egemen devlet arasında fakat sadece işbirliğine dayalı”  (hadi adı “federasyon” olsun)  tesis edilemesin? Ki ne adadaki Türkler Türkiye’den ne Rumlar Yunanistan’dan kopamayacak gerçekler de ortadayken..

**********

KENTLEŞEMEDİK!

Geçen günkü “Köşemde” “sosyoekonomik hallerimizi” ayazlatırken araya “kentleşemedik” kelimesini sıkıştırdımdı..

Bu nedenle Başkent  Lefkoşa’dan Mağusa’ya, Girne’den Güzelyurt’a kadar birbirlerinin benzeri sorunlarının toplamından, eşittir, “berbat bir KKTC yarattık!”

Nedeni biliniyor. Çünkü “artan nufusla artan sermayeyi.. Yatırımlarla patlama yapan işkollarını.. Yanı sıra üniversitelerle öğrencilerini.. Hastalarla hastaneleri.. “Vesaire” dediğimizce geliştirip çoğaltamadık, yeniden reorganize edemedik!

…Bir devlet “özel sektörün” beceri ve girişimlerinin gerisinde kalır, plan ve denetimleriyle önünü açmak yerine tıkarsa; zaten kalkınma olayı hiç mümkün değildir ki KKTC’de uzun yıllardır “önde giden” özel sektöre karşın, Devlet hâlâ o hantal ve merkeziyetçi yapısıyla  yerinden bile kıpırdayamamaktadır..

Öte yandan bazen “gelip giden Hükümetler” bazen devlet dediğimiz, gerçekte “devletin yönetimini”  kendi iradeleriyle yüklenen “seçilmiş Hükümetler” bugüne kadar vaat ettikleri hiçbir “plan ve programı” gerçekleştirmeyi başaramadılar! Ya yarım bıraktılar gittiler ya dokunmadılar bile!

Nitekim arabamla Lefkoşa’ya girmekten korkarım! Ki bir zamanlar Londra’da araba sürme denemesi yaptımdı da “trafiğin,” trafiğe bağlı işaretlerin, dolayısıyla yolların, yollarda kazasız belasız araba kullanabilme güvencesini sağlayan düzenlemelerin ne  kadar önemli ve sürücünün yardımcıları olduklarını keşfettimdi!

Buna “düzen” derler! Bir kenti arabaların seyrüseferine açarken önce “can ve mal güvenliği” için tedbirler alınır. Yolundan çizgilerine, sinyalizasyonlarından ışıklandırmalarına kadar..

Trafiği geçtik! Gelelim Devlete:

“Devlet” olmuşsan Bakanlıklara da sahip olacaksın  “Devlet dairelerine” de!

Memuruna da sahip çıkarken ona huzur içinde çalışacağı “devlet daireleri” sunacaksın. Öğrenciye en iyi okulları, hastalara en donanımlı hastaneleri sunacağın gibi.. Buna da devlet organizasyonu denir.

KKTC olmayan işte bu “unsurlardır!”  Mantığa göre “yoklar” ise devlet de yoktur!

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar