Ne zaman dilimi kaybetsem, yazmayı unutsam
Ne zaman yutsam dilimi, konuşamasam
Damaklarım çekilse susuzluğundan söylediklerimin
Dişlerim kelimeleri ezmekten apse yapsa
Bademciklerim söyleyemediklerimi yutmaktan iltihaplansa
Ne zaman dilimi kaybetsem kalemimde
Ne zaman yeni bir söz arasam
Ne zaman bir şarkıyı tutuşturmaya kalksam gövdemde
Bedenim soğumaya kalksa
Ne zaman arafta kalsam
Kalemimi uçlatamayacak kadar tükensem
Ne zaman mürekkebim bitse, parmaklarım buzlansa, gözlerimin içini karıncalar bassa
Ne zaman kulaklarımın içinde örs ve çekiç kavga etse, kırılsa sesler
Ne zaman yeni bir dil arasam
Yeni bir söze niyet etsem
Bu yinelediğim tekrar sözler gibi usanırım kendimden
Vazgeçerim ve otobüs duraklarımda iner şiirlerim
Beklemez beni trenler, benzini biter arabamın, bisikletimin lastiği patlar.
Nefes alamamanın türlü halleri, mide spazımları, allerjiler, kilo almalar ve daha bir yığın berbat ayrıntı girer hayatıma.
Hiçbirinin bana ait olmadığı ama hepsini taşıdığım yüklerin altında ezilsem.
İsyan edemediğim, direnemediğim her sözcük yeni değil yabancı bir lisan olur bana.
Lugatı olmayan, kuralı bulunmayan yeni bir dil bulmaya çalıştığım zaman
Şeytan yüzler belir hafızamda, irinli suratlar, kusmuklu sohbetler
Ne zaman kalemimi uçlasam, salyalı bir tanıdık çıkar yoluma
Kalabalıklaşırlar, çoğalırlar ordularca
Ne zaman kendi hesabıma çıksam
Yıllar çabuk geçer
Annem yaşlanır
Teldeki güvercin uçar
Güneş buluta girer
Ne zaman böyle bir cümleye başlasam
Telaşlansam yetişememekten, söyleyememekten, yazamamaktan korksam, delirsem saate, takvime küssem,
Zaman bir testereye döner, hayallerimi keser orta yerinden
Bir makas olur keser saçlarımı, çocukluğum biter.
Affedişlerim çoğaldıkça, suni gündemler girer hayatıma. Suni gübreler atılır saksılarıma.
Kırıldıkça un ufak olurum. Kırıldıkça bilenirim. Kırıldıkça sertleşirim.
Bildik iltifatlarla gübrelenen yaşamların içinde dayanabilmek için ne zaman herkesleşmeye kalkışsam, cehaletim olurum, önümü keserim, düşman olurum kendime
Ne zaman yeni bir dil arasam, ne zaman yeni bir dil öğrenmeye kalkışsam kendi kendimin karşısına dikilirim..
Ne zaman kendimi tanımaya kalksam, yeni bir ben belirir kafamın içinde. Yeni bir dilin tılsımlarını, imgelerini parça parça eder.
Ne zaman koşsam, sözümü, şiirimi, şarkımı arasam, keserim dilimi, susarım…
Şiir Seçkisi: Nilgün Marmara
KUĞU EZGİSİ
Kuğuların ölüm öncesi ezgileri şiirlerim,
Yalpalayan hayatımın kara çarşaflı
bekçi gizleri.
Ne zamandır ertelediğim her acı,
Çıt çıkarıyor artık, başlıyor yeni bir ezgi,
-bu şiir –
Sendelerken yaşamım ve bilinmez yönlerim,
Dost kalmak zorunda bana ve
sizlere!
Çünkü saldırgan olandan kopmuştur o,
uykusunu bölen derin arzudan.
Büyüsünü bir içtenlikten alırsa
Kendi saf şiddetini yaşar artık,
-bu şiir –
Kuramadığım güzelliklerin sessiz görünümü,
ulaşılamayanın boyun eğen yansısı,
Sevda ile seslenir sizlere!
DÜŞÜ NE BİLİYORUM
Kimdi o kedi, zamanın
eşyayı örseleyen korkusunda
eğerek kuşları yemlerine,
bana ve suçlarıma dolanan?
Gök kaçınca üzerimizden ve
yıldız dengi çözüldüğünde
neydi yaklaşan
yanan yatağından aslanlar geçirmiş
ve gömütünün kapağı hep açık olana?
Yedi tül ardında yazgı uşağı,
görüldüğünde tek boyutlu düzlüktür o
ve bağlanmıştır körler
örümcek salyası kablolarla birbirine
sevişirken,
iskeletin sevincini aklın yangınına
döndüren, fil kuyruğu gerdanlıklarla.
Yine de, zaman kedisi
pençesi ensemde, üzünç kemiğimden
çekerken beni kendi göğüne,
bir kahkaha bölüyor dokusunu
düşler marketinin,
uyanıyorum küstah sözcüklerle:
Ey, iki adımlık yerküre
senin bütün arka bahçelerini
gördüm ben!