Ne Şenlikli Zamanlar Yine - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Mart 28, 2024
Köşe Yazarları

Ne Şenlikli Zamanlar Yine

Nazar ErişkinNazar Erişkin

Oysa ne basitti söylerken: Evde Kal, Güvende Kal. Zaten şu an başka önemli gündemimiz de yoktu; sağlıktan önemli ne olsundu. Doğru da; Zeki – Metin filmlerini sevenlerin hatırlayacağı; birbirine güvenmeyen kardeşlerin, her birinin diğerini uyutup hazinenin peşine düşmesi misali; eller COVIT’le mücadelede görürken; dillerin neler eylediğine de tanıklık ediyoruz şu sıra.

Sanırım ülke siyasi tarihinin en şenlikli süreçlerinden birine tanıklık ediyoruz. Dünyanın virüsle imtihanı elbette çetin; ancak bizim hem virüsle başetmek, hem zaten kolu kanadı kırık ekonomiyle bu gemiyi su yüzünde tutmak gibi dertlerimiz varken; son 1 haftadır görüyoruz ki hükümetin büyük ortağının içinde yaşadığı başka türden problemler var.


Geçtiğimiz Cuma günü Sağlık Bakanı Ali Pilli, kameralar karşısına geçip, süreç içindeki en uzun ve anlamlı konuşmasını yaptığında, sanırım hepimizin gözü kulağı belli cümlelere, belli ifadelere takıldı. Konuşmasının sonunda “yeter artık” diye bağırıp kürsüyü yumruklamasından hiç bahsetmiyorum… Ancak iş o noktaya gelinceye kadar, ne oldu da bu denli gerildi ipler diye düşünürken buldum kendimi. Corona Virüsü ile mücadele kapsamında, Başbakanlık bünyesinde kurulan komisyonun başına Sibel Siber’in getirilmesine bakan Pilli’nin çok da coşkulu yaklaşmadığı, hatta Başbakan Tatar’a küstüğü kulislerde konuşuluyordu. Oysa yine kulis bilgilerine göre, aynı bakan, bu komisyon kurulmadan önce sık sık Siber’i arayıp fikir alıyordu. Ancak ne olduysa, Siber bu görevi kabul etmeden, tüm kabinenin onayını alma şartını ortaya koyduğunda, olur vermeyen tek bakan Ali Pilli oldu. Bilgiler kulis bilgisi olsa da, geçen Cuma’dan bugüne kadar yaşananlara bakıldığında, özellikle de Ali Pilli’nin o basın toplantısında nokta atışı açıklamalarını dinlediğimizde, bilgilerin doğruluğunu bir anlamda teyit etmiş oluyoruz.

Kürsünün Alametifarikası…

1 Nisan tarihinde Sibel Siber yukarıda bahsettiğim o komisyonun başkanlığına getirildi. 2 Nisan sabahı Genç TV’de programda konuğumdu. O programı seyredenler, açıklamaların artık daha hızlı ve sık yapılacağını ayrıca bu komisyon üzerinden geleceğini anladılar. Ancak aradan geçen günler durumun öyle olmadığını gün yüzüne çıkardı. 6 nisan günü, o güne kadar BRT’de katıldığı programlarda yaptığı günlük açıklamalar ile sürece dair bilgi paylaşan Bakan Pilli; kendisi için hazırlanmış kürsüde çıktı kamera karşısına. Ortam bir basın toplantısı için hazırlanmıştı, ancak devlet televizyonu haricinde katılım yoktu. Bu elbette ufak bir ayrıntıydı, ancak Ali Pilli, o günkü haber bültenlerine, o dekor önünde, kürsüdeki görüntüsüyle yansıdı. O kürsü, geçtiğimiz Cuma günü “yeter artık” diyerek yumrukladığı kürsüydü. Kime yeter artık diyordu Bakan? Açıklamalarını eleştirdiği Siber’e mi, yoksa “bu işi başına açan” Başbakan Tatar’a mı? Dün Başbakanlık Ofisi’nde Sibel Siber başkanlığındaki konsey ile yapılan görüşmede Bakan Pilli de vardı. Toplantının günü tesadüf müydü ya da içeride de “yeter” dedi mi bakan bilinmez ama verilen fotoğrafta yüzler gülüyordu.

Geçtiğimiz günlerde çok enteresan bir başka gelişme oldu. Ekonomik Örgütler Platformu, bir ziyaret gerçekleştirdi. Başbakana, Ekonomi, Maliye Bakanlarına falan değil, Sağlık Bakanına idi ziyaret. Platform temsilcileri, sürecin gayet iyi yönetildiğine inanç belirtip “bir ihtiyacınız olursa buradayız” dediler. Enteresan gelmiş olsa da, üzerinde çok durmamıştım. Sonra dün öğlen, bizzat UBP’nin içinden bir isim aynı zamanda gazeteci Alihan Pehlivan, pimi çekip bombayı savurdu; benim için de taşlar yerine oturdu. Belli ki UBP içi muhalefette, saflar sıklaşmış bu kez Ali Pilli de kendi elini güçlendiren hamlelere başvurmuştu. Alihan’ın yazısında bahsi geçen şahıslar bu süreçle değil; partinin seçim harcamaları ya da görevlendirmeler ile alakalı konularda anılıyordu. Ancak o isimlerden biri, Ali Pilli’nin imajını partlatma operasyonunda da başrolü üstleniyordu. İlk intiba olarak, yazının Başbakan’ın bilgisi dahilinde yazıldığını düşünmüş olsam da; gece gelen açıklamasında Başbakan, iddiaları yalanlıyor; bir anlamda Alihan’ı yalnız bırakıyordu. Parti yetkili organları ve ilgililerin yaptırım gücü ile vicdanları bu süreçle alakalı hesabı keser ya da kesmez göreceğiz. Geride bir hoş kürsü kalır. Hafızalarımızda “yeter artık” diyen sesiyle Bakan Pilli ve “sahi nedir yeten” sorusuyla birlikte…
Belli ki biz evde kalırken, bazılarının aklı başka şeylere çalışıyor; gündemlerini ileriye dönük hamleler oluşturuyor. Oysa hepimizin derdi sağlık olmalıydı; belki de “normalleşme” dedikleri bu idi. Çünkü bazılarının “normal”i bu entrikalardan ibaretti

Şu “Normalleşme” Konusu

Geçen gün “Ankara bunları bilmeli” başlığı takıldı gazetenin birinde gözüme. Türkiye’deki iktidar partisinin buradaki temsilcisi, 9 madde ile, ülkede ekonomi çarklarının 1 aydır dönmediğini, bunun yarattığı olumsuz sonuçları kendince sıralamış ve bir anlamda “çekin kulaklarını da açsınlar” diyerek, hükümetin COVIT – 19 önlemleri çerçvesinde aldığı haklı kararların artık yettiğine hükmederek, durumu Ankara’ya duyurma çabası içine girmiş.

Yaptıklarını eleştirip sabaha kadar tartışabilir; farklı nedenlerle ters düşebilir ya da karşı çıkabiliriz ama bu devleti yöneten bir erk var ise, siyaseten sorumluluk üstlenen bir hükümet var ise, gerekçesi ne olursa olsun, bu yapı by-pass edilip başka yollarla iş çözmeye yeltenmek son derece uygunsuz bir tavırdır. Üstelik günlük hayatına belli sınırlar içinde devam eden Türkiye’de enfekte olan insanların sayısının önümüzdeki haftalar içinde peak yapacağı ve Avrupa’nın en yüksek rakamlarına ulaşılabileceği gibi endişeleri, uluslararası yayınlardan dahi takip etmek mümkünken; bu sanki doğru bir yaklaşımmış gibi, burada açılmayı talep etmenin vebali kimin boynunda kalır? Üstelik iki ülkenin en ufak bir kıvılcımda alevlenen ilişkilerinin sorumluluğu da bu tarz davranışlarda bulunanların hanesinedir.

Bu durumun hükümet üzerinde baskı yaratması beklenerek, bakanlar kurulu kararıyla kapanan işletmelerin açılması ve “normalleşme” öngörülmekle birlikte; gözden kaçan asıl konu daha öneli değil mi? Bilim insanlarının “yapmayın, henüz erken, risk bitmedi” söylemlerini de bir an için kenara bıraktığımızı ve hafta sonu itibariyle kademeli olarak 2 hafta içinde yeniden kepenkleri kaldırdığımızı düşünelim. Eski tüketim alışkanlıklarını bırakın, eski gündelik yaşam alışkanlıklarına dönmek bile bu aşamada pek çoğumuz için mümkün olmayacak. Yani hayal görmeyelim. Öğrenci yok, turist yok, 3. Ülkelerden gelen iş gücünün önemli bir kısmı yok. Biz bizeyiz, alım gücümüz düşük, ürkeğiz… Yani sektörlerin yeniden hizmete başlaması değil, korku ortamının ortadan kalmasıdır asıl normalleşme ve uzmanlar bunun 2020 sonbaharından önce olmasına pek de şans vermiyor. Dolayısıyla biz yeniden o uzmanlara, bilime söz versek de çekilsek kenera daha iyi olmaz mı?
Siyaset elbette her ortamda ustalıkla yapıldığında, siyasetçiye puan kazandırır ya da kaybettirir. Kriz ortamlarında siyaset yapmak bu nedenle oldukça risklidir. Ancak muhalefetten gelen destek çağrılarına kulağını tıkayan ve kendi bildiği yoldan gitmek konusununda direten bir erk varsa eğer, o zaman aldığı kararların sorumuluğunu da şüphesiz ki tek başına üstlenir.
Hakkını verelim süreç zorlu, herkes gayretli ve evet gayet iyi niyetli. Ama zaten konu da biraz bu zira zamanın bize öğrettiği, tam da o şarkıda dediği gibi: Bazı şeyler için de iyi olmak yetmiyor ki…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar