Ne olmak istiyorsun; Şah mı Piyon mu? - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Köşe Yazarları

Ne olmak istiyorsun; Şah mı Piyon mu?

Artık tükenmiş bir şekilde kendini koltuğa attı ve sordu kendine kadın; ‘ Şikayet ettiğin, sana acı veren, seni hasta eden her şeyi bırakmaya var mısın?’

Hiç anlam veremediği bir şekilde içini birden bir kaygı kapladı. Şikayet ettiklerine tutunduğunu gördü. Şikayet etmek onu var kılıyordu. Mağdur olmak, üzerine yük ettiklerinin sorumluluğunu almaktan onu koruyordu. Diline doladığı ‘elimde değil’ler onu bir yandan çaresiz hissettirirken öte yandan kendine yapacak bir iş bırakmadığı için konfor alanı olmuştu. Hep şikayet etmiş, çözüm aramamış, çözüm bulmanın gerektirdiği sorumluluktan kaçmış ve kendine büyüyüp dönüşmek yolunda bir yatırım yapmamıştı. Bunları fark ettikçe, kaygısı anlam kazandı. Şikayet ettikçe sorumluluk almadığını, bırakabilmek için hayatının sorumluluğunu alması gerektiğini fark etti çünkü.


 

Kaygının ardından bir boşluk hissi ile sarmalandı. Aslında şikayet ettiklerine ve şikayet etme eylemine o denli tutunmuştu ki onlar elinden alındığında tutunacak bir şeyi kalmayacaktı. Bunun yarattığı boşluğun ta kendisi idi bu… Adım atmaya kalksa; kaçtığı sorumluluklar bir bir üzerine yağacak, tüm bunların altında ezilecekmiş gibi hissetti. Şikayet ederek, kendini acı veren durumların içinde tutmaya devam ettiği gibi, bu durumlardan nasıl kurtulabileceğine dair kendini hiç büyütmemiş olduğunu gördü… Birden o denli çaresiz ve sıkışmış hissetti ki bir an nefes alamadı…

 

Evet, çok tanıdık bir histir sıkışmışlık hissi değil mi? Size acı veren bir durum vardır. Ve ‘kurtulmak istiyorum ama elimde değil’ cümleleri ile donatırsınız etrafını. Sonra da bu bu kendinizi sıkıştırdığınız bu döngü içinde dolanır durursunuz. ‘Peki kimin elinde?’ diye sorarım ben de! Senin hayatınla ilgili alacağın bir karar, hayatının dümenini çevireceğin yön kimin elinde olabilir senden başka? Bu sorunun devamında şu gelir;

  • ‘Evet ama yapamıyorum’.
  • ‘ Hiç denedin mi yapmayı?’
  • ‘Ona bunu yapamam, onu yarı yolda bırakamam’, / ‘ Yaparsam hakkımda ne düşünürler?’, / ‘Ya işler daha kötüye giderse’

Ve sorumluluk diğerlerine ya da geleceğin bilinmezliğine atılmış olunur böylece… Bu döngüye giren kişiye ne söylerseniz söyleyin o her şekilde kendinin mağdur olduğuna ikna etmeye çalışır sizi, hatta bir süre sonra onu anlamadığınız için daha da mağdur olur kendi dünyasında. Çünkü katili olan mağduriyet, bir yandan da onu geleceğin bilinmezliğinden, hata yapması sonucunda doğacak suçluluk hissinden, sorumluluk alırken yani büyürken sergilemesi gereken efordan korumakta ve hatta bazen diğer insanlar tarafından ilgi ve şefkat görmesini sağlayabilmektedir. Tabi ki kişi bunun üzerine düşünüp bunu planlı bir şekilde yapmaz. Ama alt metinde yazan genellikle budur.

 

Bizi hasta edene, bize iyi gelmeyene de tutunabiliriz. Bir şeyi bırakmıyorsak mutlaka ondan sağladığımız bir fayda var demektir. Niye yediğimiz cipsin paketini atarken, yediğimiz fıstık ezmesinin kavanozunu saklarız? Çünkü birinden alabileceğimiz hiçbir şey kalmamıştır ve onun bize fazladan yük olacağı somutta görünürdür. Ancak bir kavanoz evde gerekli olmasa bile, fazlalık olsa bile onu kullanabileceğimiz hala bize iyi gelebilecek durumlar vardır. Bu her şey için böyledir.

  • Bize şiddet uygulayan bir sevgiliye birkaç güzel an yaşatabilme ihtimali için tutunuruz,
  • Bizi hırpalayan bir arkadaşa yalnız kalmamak adına tutunuruz,
  • Her gün lanet ederek gittiğimiz bir işe para kazanabilmek için tutunuruz,
  • Artık bedenimizi hırpalayan bir uğraşa dışardan alacağımız takdir için tutunuruz
  • Sürekli sınırlarımızı aşan ailemize onların onayını alabilmek adına tutunuruz…

Bir yandan mantığımızın almadığı için bu uğraş şikayet etmeye doğru iter bizi. Ancak beklentilerimize/ihtiyaçlarımıza karşılık az da olsa bize sunulanlar karşısında kendimize iyi gelmeyen bir şeyin içinde kalmaya devam ederiz. Bir süre sonra beklemenin burada kalmanın bizim tercihimiz olduğunu unutur, tüm gücümüzü görmezden gelir ve bir kurtarıcı beklemeye başlarız. Üzgünüm o kurtarıcı gelmeyecek… Velev ki gelirse de sen hayatının sorumluluğunu almadıkça bir başka çıkmaza sürüklenecek hep birilerinin seni kurtarmasını bekleyen bir kişiye dönüşeceksin. Hayatını kendi ihtiyaçlarına, kendi doğrularına göre yaşayamamak değil midir bu?

 

Bazen bizi hasta edene, bize iyi gelmeyene de tutunur, ondan da besleniriz dedik. İşte bunun bizi beslediğini görmedikçe, ne hayatın iplerini eline almamız mümkündür ne de kendimizi büyütüp, iyileştirmemiz. Mağdur olmanın sağladığı korunaklı ama mutsuz alanda sıkışır kalırız. Burdan kurtulmanın tek yolu karar vermektir. Hadi karar ver; hayatında şah mı olmak istiyorsun piyon mu?

Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar