MÜZAKERELER BAŞLARKEN (ÖZERSAY’IN AÇIKLAMALARI) - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Köşe Yazarları

MÜZAKERELER BAŞLARKEN (ÖZERSAY’IN AÇIKLAMALARI)

Tabii ki  “tamburam ne çalar sen ne söylersin”  aykırılığına düşecek kadar saçmalamak istemeyiz! Bir yanda çözüm umutları yeşertilirken öte yanda karamsarlığa sarılı umutsuzluğu süreklilik haline getirmek de istemeyiz.  Zaten ne yapar eyler en kötümser yorumlarımızın bile aralarına  “çözüm istediğimizi” bizim için özellikle  “çözümün çok önemli olduğunu”  sıkıştırırız.
ANCAK:  Karşı görüşlere sahip  “iyimserlerin”   de her Allah’ın günü  “işte çözüm kapının arkasındadır,  dolayısıyla süreci olumsuz etkileyecek yayımlardan kaçınılmalıdır”  uyarılarının  doğru olduğuna inanmak  istemiyoruz.  Çünkü Türk tarafının bütün “ketumiyetine”  karşın Rum medyasının her gün Rum cephesinden ayazlattığı haber ve açıklamalarını izledikte görüyoruz ki gerçekten bizim tarafın da kabul ettiğince   hâlâ  iki taraf arasında  “uçurumlar”  vardır…
İşte anlatmakta ısrar ettiğimiz de budur.  Nitekim  ne diyoruz ikide birde?  Rum tarafı  “almak,”  Türk tarafı “vermek”   için müzakerelere başladı!  Yani yanlış başladı!
Özersay içinse   bizim bu dobra   vurgulamamız  aslında olması gereken  “al-ver sürecidir”  ki nihayet geçen gün başlayıverdi.  Ancak Türk tarafı yine  “gizliliğini”  korumaya devam ediyor sadece karşılıklı önerilerde bulunulduğunun açıklamasını yapmakla yetiniyor.   
GELELİM SON AÇIKLAMALARA:  Henüz Baş müzakereci durumundaki Eroğlu ile Anasiadis görüşemediklerinden “özlü müzakerelere” Kudret Özersay’la Mavroyannis katıldılar.  Açıklamayı da Özersay yaptı. Buna göre:
Beş saatlik müzakerelerde   “mülkiyet,”  “Federal Kamu Hizmeti ve Komisyonu” ile “Federal Yetkiler görüşüldü.”
Görüşmeciler bu konularla ilgili karşılıklı birer öneri sunmuşlar.  Türk tarafının Kamu Hizmeti Komisyonu ile ilgili önerisine Rum tarafı karşı öneri sunmamış. 
Ancak yine Özersay’dan öğreniyoruz   “Federal Kamu Hizmeti” başlığı altında  “Federal Hükümette”  yani Merkezi hükümette yer alacak üst düzey bürokratların sayıları, görevleri, atamaları  falan da tartışılmış.
Özersay bu konuya şu yönden dikkat çekiyor:  “1960-1963 Kıbrıs Cumhuriyeti dönemlerinde yaşanan en büyük sıkıntı Kamu Hizmeti Komisyonu’nda yaşanan sıkıntıydı.  Burada yapılacak düzenlemenin Federal  Hükümetin Kıbrıslı Türklere de ait olduğu, sadece Rumlar tarafından yönetilmediğini göstermesi açısından önemlidir…”
BİR  “DİKKAT  ÇEKME” DE BİZDEN OLSUN:  Bakın Rum tarafı  “yeni bir sayfa açtık, eski anlaşma ve doneler masada yoktur”  diyor ama   “Birleşik Federal Kıbrıs”  söz konusu oldukta 55 yıl öncesi Kıbrıs Cumhuriyeti ahkâmlarına bağlı olarak o günlerin  iki halk arasındaki  “Kamu Görevlileri” paylaşım ve işlevlerine atıf yapılmadan da mevcut arayışlar izah edilememektedir!           Ki hatırlayalım:  Anastasiadis bir ara   “çözümü 1960 KC’nin evrimleşmiş hali”   olarak izah ediyordu!  Hani şu yüzde 30 Türk temsiliyeti ile yüzde 70 Rum temsiliyeti…  (KC’i  ahkâmlarını burada kesiyoruz çünkü  o gün de söz konusu olan üniter Kıbrıs’tı. Üstelik  “iki bölgelilik”  de yoktu Türklerle Rumlar iç içe yaşıyorlardı.
ŞİMDİ Yine Birleşik Kıbrıs söz konusu olmaktadır ama bu kez iki bölgeden dolayı adı  “üniter”  değil,  “Federal”  olarak konmuştur.  Fakat arayışlara baktığımızda gördüğümüz,  ısrarla tekrarlıyoruz  ki bir süre sonra ayan beyan ortalara çıkacaktır,  yine nüfus ve mülk çoğunluğu ile azınlığına dayalı şu 1960  KC’i ahkâmları hortlatılmak istenmektedir!       Ve tabii yine soracağız:  Geçmişte iç içe geçmiş iki toplum  “birlikte yaşama”  beceri ve anlaşmasını başaramazlarken,  bugün iki ayrı bölge ve iki ayrı toplum gerçeğinde,  üstelik kendi içlerinde de özerk olacakları bir federal sistemde nasıl bir Ortak Hükümet oluşturup nasıl uzlaşı ile hem içte hem dışta Kıbrıs’ın çıkarları ilkesinde bir  “birleşmeye”  varacaklardır? 
Büyük fedakârlığı gerektirir ki  “hep almak isteyen” Rum tarafında da işte bu “fedakârlık kabiliyet ve cibilliyetini  göremiyoruz!”                   

     **********
KISACA TAKILDIKLARIMIZ:  (DÖKÜLEN ALTYAPIMIZ)

E DEVLET OLACAĞIZ:   Yahut Bilişim Adası olacağız! Ki üniversiteler diyarı da olduk,  artık dünya çapında üne sahip büyük turnuvalar düzenleyen Gazinolar memleketi de olduk!  Az biraz daha gayret edersek her hafta bir iki köyde olagelen  adları  “festival,”  mealleri “panayırlar” olan etkinlikler konusunda da dünya şampiyonu olacağız! 
Fakat onca işgüzarlıklarımıza,  “kültür sanat” kulpu takılmış onca etkinliklerimize,  Çevre doğa diye diye beş on kilometre karelik coğrafyamızda  binlercemizle dolanıp durmamıza karşın;  bu ülkenin alt yapısı  dökülüyor!
E devlet bunlardan biri!   Tapu Sistemi bilgisayarlaştırdık falan  ama   bir de bakıyorsunuz  ikide birde zırt pırt  “internet gidiyor!  Geçen gün yine ayni sıkıntıyı yaşadık. ADSL sistemi yine arızalandı.  Müdür Remzi Evram diyor ki sistem 7 yıllık!  Geçmiş hükümet döneminde bakımı yapılacağına,  “bakım anlaşması iptal edilmiş!”  Beğendiniz mi?  Hadi daha beterini yazalım:             NARENCİYECİ YİNE DERTLİ. ÇÜNKÜ:    Diyorlar ki bu yıl hasat 46 bin tona ulaşacak.  (Şimdi siz maşallah maşallah” diyeceksiniz. Fakat bakın Narenciye üreticileri ne diyor?  Bu hasadın tümünün Cyprufvex tesisinde işlenmesi mümkün değil!  Çünkü konsantre tesisimiz 24 saat çalışsa da aylık kapasitesi 9-10 bin ton!  Dolayısıyla Mersin’deki tesislere sevk etmekten başka çaremiz yoktur!  Zaten Sennaroğlu da açıkladı durum vahim!
Oldu mu?  Narenciye başlara dert olur mu?  Bu memlekette olur çünkü alt yapısı tesisleri nanay! 
NE OLDU HAL’LER?  Bir de hal’ler sorunumuz var.  Et kombinamız sorunu var!  Ki bunlar yeni ortaya çıkan sorunlar değiller!  Yılların müzmin dertleri! 
Bunlara   “trafik”  ve  “Trafik Altyapısı”nı  da eklediniz miydi,  işte o zaman KKTC’yi sigaya çekebilir,   “bu nasıl devlet” sorusuyla töhmet altına sokabilirsiniz. 
KISACA:  Bu ülkeyi  “imar iskâna”  açtık ama  “fonksiyonel” yapamadık çünkü   “alt yapıyı”  oluşturamadık!  Dolayısıyla üniversitelerimiz, festivallerimiz, villalarımız,  lüks arabalarımız,   çevreciliğimiz,   üretimimiz,  kültür sanatımız   falan,   ne varsa,  vıcıklıkla cıvıklığın üzerinde  “yitip giden değerleri ile sanal alemler”  olarak kalıyorlar!       


  **********    

NASIL BİR EĞİTİM? (ARTIK GENÇ KUŞAK BİLE SORUYA CEVAP ARIYOR!) 
Ben  “nasıl bir eğitim” diye çatlarken   baktım dünkü Havadis Gazetesi’nde Hüseyin Ekmekçi neşteri tam da yüreklere vuruyor ve  soruyor:  “En Son Hangisini Oynadı Çocuğunuz?”        Ve hatırlatıyor:  “Mahallede futbol maçına mı katıldı?”  Pirili mi oynadı?  Döndürerek mi çevirdi?  İp mi atladı?  Yakan top,  Saklambaç mı oynadı yoksa?  Yahut uzun eşek,  mendil kapmaca? 
Üstelik bunları küçük kareler halinde fotoğraflarla da köşesine taşıdı ki  işte size  “çocuk eğitiminde”  nerelere geldiğimizin dört dörtlük bir saplaması!  Çünkü artık çocuklarımız oynamıyorlar! 
Ne demektir bu?  Çocuklarımız gelişmiyorlar,  sosyalleşmiyorlar,  arkadaşlar arası iş birliği,  dayanışma, paylaşım,  fedakârlık gibi mefhum ve olaylardan uzaklaşıyorlar! 
Ama daha ilkokulu bitirmeden İngilizce bilirmiş…  Bilgisayar kullanır,  en son teknoloji ürünü cep telefonu ile konuşurmuş…  O kadar zekiymiş  ki  leb demeden leblebiyi anlarmış…  Ödevlerini bir tamam yapar öğretmenini çok mutlu edermiş…
Fakattt:  Karafille dildamağı birbirinden ayıramaz,  testlerin ABC’lerinden öte bir anlatım metodu bilmezmiş!  Dolayısı ile kıyas yapamaz,  kelimeleri cümle haline getirip yazmakta zorlanır,  matematik,  İngilizce dersleri alır gibi futbol,  voleybol dersleri alarak  derslerine yeni dersler de katarmış!..
KISACA: Çocuklar çoktandır çocukluklarını yaşamıyorlar!   Bu nedenle olmalı  yetiştiler miydi bir yandan insan ilişkilerinde zorlanıyorlar öte yandan “mesela”  diyorum,  o  “yalnızlıklarını”  büyük dostları haline getirdikleri arabaları,  motorları,  jet skilerini kullanırlarken kendileri ile yarıştırarak  yeniyorlar!  Yahut işte trafik kazaları,  bazen yeniliyor arkalarında göz yaşı acılar bırakıyorlar!
Çocuklarımız bir yandan “eksik”   yetişiyorlar.  Öte yandan  içinde  boğulacakları kadar  “olanaklarla!”  Eğitim yönünden  “eksiklerle olanakların”  ortası bir yetiştirme ve yetişme olayını yaratamadık.  Refikim Hüseyin Ekmekçi  genç kuşak insanı olmasına karşın bu yetişme tarzı onu bile şaşırtıp üzüyor işte…   Ve soruyor:  Çocuklarımız  en son hangisini oynadı?”

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar