MALUMUN İLAMI OLDU - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

MALUMUN İLAMI OLDU

Nazar Erişkin

Halkın Partisi’nde beklenen istifalar geldi. Böylelikle bir parti daha geldi, geçti siyasi tarihimizden. Oysa ne umutlar ve ideallerle çıkılmıştı yola.

Açıkçası benim başarılı olmasına ihtimal vermediğim bir yerden başlanmıştı. İdeolojik bir bütünsellik olmadan mümkün göremediğim ortaklaşmalar, bugünkü ayrışmanın en temel nedenlerinden diye düşünüyorum.


Farklı geçmişleri olan idealist insanları biraraya toplamak iyi bir fikir ancak bu insanların sıkı sıkıya bağlı oldukları bir lider etrafında toplanmaları bambaşka bir şey.  HP de olan ikincisiydi. Müritlik seviyesinde bağlı olunan, mutlak güven duyulan bir lider ve siyaseten tecrübe kazanıp, liderin hatalarını görüp, ondan uzaklaşan exmüritler sorunsalı belki de…

halkın partisi merkez binası

Bence bu ülkenin köprüden önceki son çıkışıydı 4’lü koalisyon. Şahane değildi belki ama bizimdi. Daha sonra olup bitenlerin tümü ne kadar da dışımızda. Kısacık bir süreçte neler neler yaşamadık ki. İşte şimdi yine bir sandık koyacaklar önümüze. Al sana demokrasi, seç bakalım diyecekler. Belediye başkanı, meclis üyesi, muhtar, aza belki seçilen ama; madem köprü yolunu çoktan tuttuk, manzaranın keyfini olsun çıkaralım öyle değil mi?

HP henüz bir siyasal parti kimliğine bürünmeden yani henüz Toparlanıyoruz Hareketi iken bir misyonu vardı. Her ne kadar bugün toplumun bir kesiminin siyasete bakış açısındaki enkazda vebali çok olsa ve bugün dağılmış bir siyasi partiye dönüşmüş bulunsa da vaat ettikleriyle ülkenin o yönde bir beklentisi olduğunu bana hatırlatıyor. Belki de şu an yapılması gereken tam da budur. Yani aktif siyaset yapmak yerine aktif siyaset yapanları besleyecek, tabanı hareketlendirecek ve en önemlisi yeniden güven aşılayıp heyecan verecek bir hareket. Kim bilir belki de olur…

MUTLU OLMALARI ŞAŞKINLIK VERİYOR. HAYIR CANIM KISKANMIYORUM!

Basit bir döngü içinde sürdürdüğüm hayatımda bir süredir açılımlara gittim. Çoğunuz için çok basit, benim için nicedir yapmadığım şeyler. Oraya buraya gitmek gibi mesela… Rutinimden çıkıp kafayı biraz kaldırdığımda gördüğüm başka dünyalar bana hatırlattı ki; bir ülke var burada; bu ülkeden içeri…

Bir kesimin sürekli şikayet ettiği ve kriminal olaylarla bağlantılı değerlendirdiği, bir kesimin ise Mevlana’dan bağımsız; “ne olursan ol gel” dediği nüfus bir yana; son derece varlıklı, para harcayan ve ülkenin tüm güzelliklerini keyfince yaşayan bir nüfus yapısı da var artık ülkede. Üstelik  ortak kamusal alanları kullanıyor olsak da; pek de ortak yönümüz olmayan insanlar. Farklı farklı ülkelerden geliyorlar. Belli ki bir süredir burada yaşıyorlar. Özellikle pandemi ve Ukrayna’daki savaşın etkili olduğunu duyuyorum onları benden daha yakından tanıyan eş dosttan. Almanlar var mesela etrafta. Öyle görmeye alıştığımız emekli İngiliz modeli değil hem. Genç insanlar, çiftler falan. Mutlular, huzurlu görünüyorlar. Ortaklaştığımız dünyalı şeyler var tanıştıklarımdan bazılarıya. Anlatsam asla anlamayacakları dertlerim var oysa benim ülkeye dair. Kurultaylar, seçimler ve yine seçimler yapılan; her seferinde binbir vaatte bulunulan memlekette yaşadığımız saçma sapanlıkların çoğundan habersizler mesela. Belki de o yüzden mutlu ve huzurlular. Ansızın içimde hiçbir şey yapmama isteği uyandırıyorlar. Yerleşeyim en sevdiğim Lapta’ya, sırtımı vereyim dağa yüzümü de denize. İlgilenmeyeyim hiç bir şeyle. O zaman işte varacağım ben de zevkine ah güzel ülke!

SOĞUK KANLI KATİLLER ARAMIZDA GEZİYOR

Evde bir kedi bir de köpek yaşıyor bizimle… Köpek onunla birlikte yaşayan kişi yurt dışına taşınacağımd evsiz kaldı. Açılan bir ilana kayıtsız kalamayarak hayatıma bir köpek dahil ettiğim gün, pek çok şey değişti. 11 yıldır eve geliş gidiş saatimden tatil planlarıma, ev ekonomisinden aidiyetim ve sevgi anlayışıma kadar pek çok şeyi şekillendiriyor. Kedi ise sokakta kucağıma zıpladı geldi daha da bırakmadım. Dışarıda her gün sıraya girmiş pek çok kedi yemeğini yiyor. Olabildiğince yaz ve kış şartlarına uygun hazırladığımız ortamda geçinip gidiyor. Bunları neden yazıyorum? Çünkü bu ülkede benim onlarsız kalmayı asla düşünemeyeceğim pek çok hayvan her gün sokakta kalleşçe zehirleniyor ve korkunç şekilde can veriyor. Tercih şansımız olmadan, onları zehirleyenlerle aynı havayı soluyoruz her gün. Soğukkanlı birer katilden farkları olduğunu düşünmediğim bu insanlar, çaresizlikten ve açlıktan, zehirli mamalara muhtaç kalan hayvanlar ölüp giderken, bizimle birlikte yaşamaya devam ediyor. Sizi temin ederim, bunu yapabilen bir beynin, yapamayacağı hiç bir şey yoktur. Hayvanlara pusu kurup onları öldüren, sonra da köşesine çekilen bu insanlardan kimseye hayır gelmeyeceği gibi, ifşa olmaları gerektiğini de düşünüyorum. Yitip giden canların hayatları bu kadar ucuz olmamalı. Diyeceksiniz ki bizim canımız da öyle değil mi? Karanlık ve tekinsiz yollarda bizler de ölümle burun buruna kalmıyor muyuz. Yerel ya da merkezi yönetimin politikaları çözüm odaklı mı ki biz dahi doğru düzgün hizmet alamazken, hayvanların güvenliğinden ve yaşama haklarından bahsedelim… Aslında yapmamız gereken tam da bu. Bir toplumun nasıl yönetildiği, dezavantajlı gruplarına bakılarak anlaşılabilir. Bu ülkedeki sokak hayvanları da tam olarak o listenin en sonunda yer alır. Göstermelik bir kaç barınakla değil, bütünlüklü politikalarla ancak bu sorun çözülür.

 

UYUZ OLMAK DEĞİL AMA ETMEK İSTİYORUM!

Geçen gün Bülent Hoca (Dizdarlı) paylaştı sosyal medya sayfasında. Ülkede bir uyuz salgınıdır gidiyor. Üstelik bireysel önlemlerimizi alsak da hastalığın gelip bizi bulması hiç de uzak bir ihtimal gibi görünmüyor. Tam da böyle bir zamanda okulları pislik götürüyor. Nasıl olabiliyor ki; hademelerle ilgili sorun haftalardır çözülemiyor. Sözüm sadece hükümete değil, aynı zamanda sendikalara, okul aile birliklerine, okul yöneticilerine; yani aslında tüm paydaşlara. Nasıl olur da günlerdir basında yer bulan o leş gibi fotoğrafların çekildiği ortamların oluşmasına göz yumuluyor. Bakın bu noktada “kim haklı” derdinde değilim çünkü beni sonuç ilgilendiriyor. Neticede toplanmayan çöpler birikiyor, tuvaletler ise içler acısı bir hâle geliyor. Bakanlık da her ne kadar “görüşmeye açığız, yapıcı yaklaşıyoruz” diyor olsa da sendika da bence bu konuda suçlu. Çünkü ortada pislik götüren okullar var ve o fotoğraflar kamuoyu baskısıyla şimdi bakanlık için bir silah olarak kullanılacak gibi görünüyor. Geçen günlerde basına demeç veren ve eylemde olan bir hademe “bizim toplu iş sözleşmemiz olmasın mı, iş güvencesi istiyoruz, bu çok mu” diye sorduğunda, doğal olarak hepimizin içi gidiyor. Ancak şunu da unutmamak gerekiyor. İdeal dünyadan son derece uzağız ve bu ülkenin kaynakları o kadar fütursuzca harcanmış durumda ki bu gemi artık yürümüyor. Gönül ister ki her bir çalışan TİS’li olsun. Ama bunun yanında örneğin her bir TİS’li de görevni olması gerektiği gibi yapsın. Öyle olmadığında örneğin ilk hesabı soran da sendikası olsun. Ancak maalesf bizde bu siyaset anlayışı ve fütursuzluk diğer yandan da iğneyi kendine batırmayı bilmeyen ve maalesef genele yayılmış bir hak mücadelesi olduğu sürece okulları basan b*k paçamızdan akanınyanında solda sıfır kalıyor.

Tepki göster
Bayıldım
5
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar