Lefkoşa’da tehlikeli bir aşk hikayesi - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 26, 2024
Poli

Lefkoşa’da tehlikeli bir aşk hikayesi

hamam
Ahmet Okan
Ahmet Okan

Aşağıda aktaracağımız olayı bir köşe yazımızda anlatmıştık. Şimdi bu hikayenin tamamını veriyoruz…

1800’lü yılların ilk çeyreğinde Lefkoşa’da korkunç bir olay yaşanır. Buna aşk öyküsü falan derler ama anladığımız kadarıyla işin aslı pek de öyle değil.


Bu aşk, bir Ağa’nın cinsel tutkusundan ibaret olsa gerek.

Çünkü Ağa’nın aşkı karşılıksız ve giriştiği eylem, hiç de ahlaki değil.

Dönem, Ağaların fink attığı dönemdir. Ağalar ki bir dedikleri iki edilmez, gelen Osmanlı yöneticilerine yardakçılık etmekteler.

Konu edindiğimiz Ağa da Lefkoşa’da konaklar, araziler, hamamlar sahibi, sözü geçen bir kimse.

Menteşzade’lerden olduğu söylenmekte.

Olay, Asmaaltı’nda olduğu belirtilen ve Elmaslı Hamamı diye bilinen yerde geçiyor ki hamam Ağa’nın mülkünde bir yer.

hamam2

Bu gerçek öykü, Lefkoşa üzerine birçok kitapları olan Haşmet Muzaffer Gürkan’ın kitabında aktarılıyor.

Bu olayı nasıl elde etmiş, kimlerle temas kurmuş anlatıyor Haşmet Gürkan.

Sözü fazla uzatmadan Gürkan’ın “Dünkü ve Bugünkü Lefkoşa” adlı kitabında “Tahir Ağanın Tehlikeli Aşkı” başlığı altında yer alan hem Gürkan’ın görüşlerine hem de olaya yer verelim:

Lefkoşa’da Asmaaltı’nda şimdi bir ambar olan yerde 8-10 yıl öncesine kadar (Haşmet Muzaffer Gürkan bu yazıyı yayınladığında yıl 1989’du. A.O) bir çarşı hamamı vardı. “Elmaslı Hamam” derler küçük bir hamamdı bu.

Vaktiyle yaşlı bir hanımdan buranın çok büyük bir konağın hamamı olduğunu duymuştum.

Bu konak o kadar büyükmüş ki Yenicami’den başlayıp Asmaaltı’na dek uzanırmış. Hamamın eski bir konak hamamı olabileceğine aklım yatmıştı da böyle büyük bir konak olabileceğine inanmamıştım.

Aradan bunca zaman geçtikten sonra, bir gün doğma büyüme Lefkoşalı yaşlı bir kişiyle konuşurken, sorduğum bir soru üzerine bu kişi bana hamamla ilgili bir öykü anlatmasın mı?

hamam3

Ben bu öykünün bir bölümünü araştırmacı yazar dostum Harid Fedai’den de duymuştum. Her ikisini birleştirince, ortaya şimdi anlatacağım öykü çıktı.

1830’larda bir gün Kıbrıs’a Osman Paşa adlı bir vezir (bakan) gelir. Paşa özel bir görevle gelmiştir.

Ne var ki Lefkoşa’dayken rahatsızlanır ve hava değişimi için Lefke’ye götürülürse de çok yaşamayıp orada ölür.

Paşayı alıp Pir Paşa Camii’nin avlusuna gömerler. Haber İstanbul’a ulaşınca Paşanın hanımı somaki mermerden kitabeli bir mezar yaptırıp Kıbrıs’a getirir ve bunu cami avlusuna diktirir. (Nedendir bilinmez, Osman Paşa’nın mezarı sonradan bir ziyaret yeri haline dönüşür.)

Lefke’deki acı görevini yerine getiren Paşa hanımı, Lefkoşa’ya gelir ve İstanbul’a dönmeye hazırlanır.

Kentin ileri gelenleri bir saraylı olan bu hanımı evlerinde misafir etmek isterler. Ev sahipliği Menteşzade Tahir Ağa’ya düşer.

İstanbullu hanım, Ağanın Asmaaltı’ndaki büyük konağına misafir olur.

Bu konak, öykümüzün bir bölümünü, kendisinden aldığımız Lefkoşalı tanıdığın ifadesine göre, İdadi Sokağı’nda bulunan Mısırlızade Konağının olduğu yerdeymiş ve ondan birkaç yüz ayak ötedeki Elmaslı Hamam da bu konağın hamamıymış.

Çok eski, tanınmış bir aileye mensup olan Tahir Ağa, zamanın önde gelen, sözü geçen kişilerindenmiş.Ona atfedilen bir öykü de bunu yansıtmaktadır.

1821’de Vali Küçük Mehmet Ağa, Rum Başpiskoposu ve üç piskoposun idamlarının yanı sıra birçok ileri gelen Rum’u tutuklamış ve çoğunu idam etmişti.

Tahir Ağa, bu Rumlardan birine, kendisini kurtaracak diye söz vermiş, ama bunu yerine getirmemiş.

Anılan Rum, ötekilerle beraber Sarayönü’ndeki dut ağaçlarında idama götürülürken Tahir Ağa’yı görmüş ve “Ne oldu Ağam verdiğin söz?” diye sormuş. Tahir Ağa ne desin çaresizlik içinde işi bozuntuya vermeden “Geç gâvur geç” demekle yetinmiş.

Evet, ne diyorduk? Osman paşanın dul hanımı Tahir Ağa’nın misafiri olmuştur.

Ama gelin görün ki ağamız çok geçmeden bu İstanbullu hanıma aşık olmasın mı? Kadın da güzel mi güzel, edalı mı edalıymış.

Bu güzel hatunun aşkıyla yanıp tutuşan Tahir Ağa, bir gün şeytana uyarak ona sahip olmaya karar verir:

Konaktaki hamamın yandığı ve saygıdeğer konuğun da yıkanmak üzere hamama girdiği bir sırada, Ağa evdeki herkesi bir bahaneyle oradan uzaklaştırır. Ve sonra da heyecanla hamamın kapısına dayanır.

hamam4

Güzel saraylı yarı çıplak vaziyettedir. Kapıda duran ağanın gözlerinden de sözlerinden de niyetini anlar. Anlar ama ona kendisini teslim etmek istemez.

“Ben zaniye (fahişe) bir kadın değilim” diyerek ağayı fikrinden caydırsın ister.

Ama içini aşk ateşi bürümüş ağamızın laf dinleyeceği yoktur.

Bunun üzerine, namusunu korumaya kararlı İstanbullu hanım bir şeye başvurur: “Müsaade ediniz ağam” der, “yıkanayım, paklanayım, yanınıza öyle varayım… Siz odanızda bekleyin!”

Tahir Ağa bu sözlere inanır ve odasına çekilip yanıp tutuştuğu kadının gelmesini bekler.

O, kalbi çarpa çarpa kavuşma anını bekleyedursun, açıkgöz saraylı, çabucak giyinip bahçe kapısından sokağa fırlar ve soluğu Vali Paşa’nın yanında alır.

Vali onu dikkatli dinler, yatıştırır ve kendi hareminde misafir eder. Sonra da oturup olayı İstanbul’a duyurur.

Çok geçmeden saraylı hanım da Kıbrıs’tan ayrılıp İstanbul’a döner ve başına gelenleri Padişaha arz eder.

Padişahın buna tepkisi çok sert olur. Tahir Ağa’nın kelle gidecektir.

Fermanı alan Vali Paşa, Tahir Ağayı çağırır ve “Hakkında idam fermanı var. Başın kesilip İstanbul’a gönderilecek. Elimizden kaçamazsın, İyisi mi gel bu emre hemen uy. Acı çekmeyesin diye sana bir zehir vereceğim. İç onu ve başını sonra kestireyim!..”

Tahir Ağa kurtuluş yolu olmadığını görünce denileni yapar, zehri içer. Vali de başını kestirip, bozulmasın diye içi bal dolu bir kaba koyarak İstanbul’a gönderir.

Orada kesik baş saraylı hanıma gösterilir ve başın Tahir Ağa’ya ait olduğunu onaylaması üzerine bu korkunç öykü de sona erer.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar