Olaylara ve konulara yaklaşımların farklılıkları sonucu değiştirmeyeceği gibi bazı zamanlarda sonucu desteklediği de görülmektedir. Bu çerçevede ülkemizde yaşananlar problemlerin sığdırılmaya çalışıldığı çerçeve daha dar pencereden konuların değerlendirilmesi büyük resmin dışında tek tek değerlendirilmesi meselenin ciddiyetinden uzak bir yaklaşım olduğunu düşünmekteyim.
Annan planı sonrası batıda yer alacağını düşünen ve bu çerçevede politikalar geliştiren sürecin bu yönde gitmesini destekleyen Türkiye Cumhuriyeti devletinin dış politikası batı ile ilişkilerini değişmesinden Kuzey Kıbrıs Kürk Cumhuriyeti’nde rejiminde bu konuda eksen kayması olduğunu düşünmekteyim.
Ülkemizde çok uzun yıllardır çözüm ve barış iki toplumlu yaşam mücadelesini veren Kıbrıs halklarının var olması Kıbrıs adasındaki 2 farklı devlet gerçeği temelde bazen siyasi eşitlik üzerinden bazen de iki devletli çözüm her zaman konuşulmuş olmasına rağmen bugünkü kadar öne çıktığı bu kadar görülmemiştir.
Tabi ki meselelerin çözümsüzlüğü sonsuza kadar sürmeyeceği gibi, çözümsüzlüğün de bir çözüm olduğunu düşünmek gerçeğini son bulduğu bir noktadayız, bu nokta sonunda birlikte getiriyor, çözüm ve barış mücadelesi veren halkların mücadelesinin sonucunu bir şekilde bir sonuca bağlanacağı gerçeği 21 yüzyıl jeopolitiği gerçeği konunun daha fazla uzun sürmeyecek ve bir sonuca evrildiği gibi görünmektedir.
Ülkemizde yaşanan kendi kararlarımızın dışında gerçekleşen, külliye büyükelçi ataması, mali iktisadi protokoller ve ülkedeki kooperatifleşmenin bile rejimin gelişmesini destekleyici unsurlar ile ilgili planlardan geçtiğini buradan söylemek istiyor.
Bu durumu Kıbrıs Türk halkının siyasi sosyal ve sivil toplum hareketinin bilmediğini düşünmek safça olan bir durumdur, ancak bu durumu toplumun ve bu kesimlerin bir kısmının kabul ettiği de bir gerçektir.
Ülkede birçok sorunun içinden çıkılmaz hale geldiği gibi yaşamın oldukça zor koşullara ulaştığı faydacı ve işbirlikçi ilişkilerin buna bağlı olarak geliştiği bir toplumun kendi kararlarını verme yetkinliği noktasındaki yapabilecekleri muhalif düşünce ile sınırlı olması yeterli değildir.
Sorunların ve çözümün ortaklaştırılamadığı toplumlarda sonuçları bundan bağımsız değerlendirebilmek mümkün değildir.
Aslında burada çoğulcu ve katılımcı demokrasinin kural kavram ve yaşamımızdaki yerinin yıllardır eksikliğini tartışmamız yaşam şeklimizi sadece kültürel bir yaşam biçimi olarak değerlendirmemiz ve bu durumu politikaya dönüştürme noktasındaki eksikliğimiz bugün bu yaşadıklarımız sonucudur.
Ancak yaşayacaklarımız çok daha fazlası olduğunu bu noktadaki plansız ve örgütsüz toplumlar, beklentilerini ulaşma noktasında kendilerini kurtaracak her zaman birini aramaktan öteye geçemeyecekleri gerçeği dünya tarihinde oldukça çok görülmekle birlikte bu sonucu doğurmaktadır.
Her mücadele her zaman tam istediğimiz gibi olmayacağı gibi kendi varlığının ve kendi kültürünüzü sürdürmenin yolu kendi yurdumuzda özne olabilmenin uzun soluklu mücadelesi menfaatten daha önceleyen insan sayısının çoğalması ile mümkündür.
Şu anda kendi coğrafyamızda doğu Akdeniz’in ortasında Kıbrıs adasının çevresinde dönen bir savaşa dönüşecek gerginliğin Kıbrıs halkları neresindedir ne kadarı tartışılmaktadır ve özelde Kıbrıs Türk halkının bu konudaki düşüncesi nedir yeterince duymadığımı söylemek isterim.
Çok yakın tarihte savaş geçirmiş olmamıza rağmen bu coğrafyada yaşanabilecekler in sonucunun ne Kıbrıs haklarına nede savaşanlara bir faydası olmayacağını haykırarak savaşa hayır diyebilecek kurumsal siyasal ve sivil toplumun eylem ve söylemeni ihtiyaç vardır.
Evet bu durum daha da detaylandırılabileceği gibi temelde bu yaşananların ülkede uzun yıllardır çağdaş seküler laik bir yaşam süren Kıbrıs Türk halkının son 10 yılda ortaya konulan ve konulmayan politikalar sonucunda bugünlere geldiğini ve geldiği noktanın kimse için sürpriz olmadığını hepimiz bu durumu yaşayarak gördüğümüzü ve yaşayarak da olaylara izleyici kalabileceğimiz gibi bir durumun da ortada olduğu, ülke yönetiminde bulunan hükümetler tarafından çok net bir şekilde görülmektedir.
Kıbrıs Türk halkının kendi yaşam biçimini kültürünü siyasal düşüncesini özgürce yaşayabileceği ve bunun mücadelesini verebileceği demokratik yapının ortaya çıkması için mücadelenin kendi öz mücadelesi olduğunu unutmadan, kimseden bu mücadeleyi bekleyerek zamanı doğru kullanamayacağı gerçeğini kabullenip kendi mücadelesini daha vermelidir.
Ancak böylelikle kendi tarihini yazma noktasındaki becerinizi ortaya koyabilme noktası ile tarihte yer alabilirsin.
Evet sadece rejim mi ! ya halk.?