KUYU MEZARLARI ÜLKESİ - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Mart 29, 2024
Köşe Yazarları

KUYU MEZARLARI ÜLKESİ

Kıbrıslı iseniz savaşın, göçün, ölümün travmasını ailenizde ya da çevrenizde yaşamışsınızdır. Mutlaka bu acılar, sancılar sevdiğiniz birinde ya da kendi hayatınızda mevcuttur. Ailede verilen şehitler, gaziler, göçenler kaç kuşaktır travmalarını da bir sonraki kuşağa miras bıraktılar.

Bunun ne demek olduğunu çok iyi bilirim. Kader gibi, ailemizde erken yaşta babasız kalmak bir ritüel halini aldı. Bu korkunç tespit en azından üç kuşaktır eksikliklerini, gözyaşlarını hayatlarımıza taşıyarak yer etti yaşamlarımızda. Duygularım arasında en canlı olanlar çocukluğumda babamın dedemi anlatmasıdır. Dedem, babam henüz 20’li yaşlarındayken kaybolmuş. “Desteban” diye bilinen dedem Halil Ziya, köyü olan Menevi’den çıkarak Larnaka’ya zerzevat götürmek isterken, 17 Mayıs 1964’te “kayıp” olmuş… Bir daha geriye dönmemiş dedem. Bir daha bulunamamış, ne ölüsü, ne dirisi. Tüm özel günlerimizde babam uzaklara dalar, gözlerindeki yaşlarla bize dedemizi anlatır dururdu. Hiç mevlit okutmadılar hep yolunu gözlediler. Ya yaralı kurtulduysa, ya bir yerdeyse, ya hafıza kaybı olup da bizleri bulamadıysa?
Şimdi bizlerin üzerinde bu acıların etkileri var. Yaşamışçasına gözlerimizin önünde görüntüler, gözyaşları… Nenemin, halamın, amcalarımın yıllar boyunca bekledikleri dedem gelmedi, diğer gidenler gibi. Halam Nurten Öztürk, Kayıplar Komitesi’ne başvurarak kemiklerinin bunca yıl sonra olsun bulunmasını bekliyor. Nenemin ve babamın yanına Mormenekşe’deki mezarlığa gömülerek, eksik olan cenaze töreninin yapılabileceğini umuyor. Acılar eskimiyor bu kayıp ailelerinde. Öldü kelimesini yıllar sonra gelmeyeceğine inandıktan sonra söyleyebiliyor insanlar. Son görevlerini yapamıyorlar. Hep beklentide ve açılan kocaman bir yaranın acısını çekerek.
Elbet hem Rum hem Türk yaşamış ve yaşıyor bu acıyı. Bugün oldu aramalar devam ettiği için mezarlar bulunuyor, insanların içine yeni mezarlar açılıyor.
Şimdi nerden girdim bu konuya diyeceksiniz. İçimdeki derin yaranın açılmasına ve şu anda gözyaşlarım içinde çocukluğumu, babamı, onun gözyaşlarını akıtmama sebep bir kitap oldu. BÜLENT DİZDARLI’NIN “KUYU MEZARLARI ÜLKESİ”… Dr. Bülent Dizdarlı ile ilk yazısının çıktığı zamandan beridir bu yönde paylaşımlarımız oldu. Bu ülkenin bağrından çıkan benim için en değerli, mert, cesur insanlardan bir tanesidir. Bu kitapla ilgili konuştuğumuz zaman kitabın adı bile derinden etkilemişti beni. Sanki bu üç kelime bizim kaderimizi anlatıyor ve özetliyordu. Bu ülkenin insanlarını kaç kuşaktır sevdiklerini kuyularda arıyordu. Kayıplar, gidip de dönmeyenler ve bir yığın trajediyi ele alıyordu bu kitap. Tam bizim içimizdeki mezarlara dokunuyordu. Kitaptaki kahramanların hepsi tanıdıktı. Ya nenemiz, ya annemiz, ya kız kardeşimiz, amcamız, komşumuzdular. Okuduğumuz karakterler aslında bizdik. Aslında kahraman değil herhangi bir Kıbrıslıydılar.
Bu kitap Bülent Dizdarlı’nın 2. romanı. İlkinin çıkma sürecinde de sancılarını paylaşmıştım. Benim için inandığım bir olaya hizmet etmek demekti bu kitapların içinde ufak da olsa bir katkı sağlamak. Ülkemizde roman az yazılıyor. Bu anlamda Dr. Bülent Dizdarlı bir eksikliği tamamlama yönüne de katkı koyuyor. İlk kitabını çabucak okuyup bitirmiştim. Hatta “keşke biraz daha detaylı yazsaydın” dediğimi hatırlarım. İkincisinde bir okuyucu olarak diyebilirim ki ilkinden daha fazla uğraşılmış. Konular, bağlantılar biraz daha itina ile bağlanmış. Dizdarlı’nın en güçlü yanı kurgusu. Bunu kendisi de dillendirdi. Olaylar arasındaki zekice ve ustaca bağlar insanları hayrete düşürüyor. Hatta romanın bir yerinde “haydaaa bu olay da nerden çıktı” deyip usanacakken sizi aniden konuya bağlatıp şaşkınlık yaşatıyor. Bu bir ustalık. Kitapları okursanız ne demek istediğimi anlarsınız. Bir de konuları anlatırkenki içerik, tarihi detaylar, bilgiler çok önemli. Bir içki içerken, bir şehri, bir şarkıyı anlatırken sizi bilgilendiriyor da aynı zamanda. İçeriği zenginleştirecek kendine has gücü var yazarın.
Bazı karakterler üzerinde görüş farklılıklarımız olmuştu kitabın yazılma sürecinde. Bir kadın olarak romandaki Serap karakterini çok pasif bulduğumu söylemiştim. Eğitimini ve nenesi Serap’ın ona aşıladıklarını düşününce, romanda kızı aptal bir aşık gibi bulduğumu ifade etmiştim.
Meral kahramanı ise etkileyiciydi. Hem babasının hem kocasının acısını yaşayan Mesarya Ovası’ndan rüzgar gibi geçen BEYAZ ATLI KIZ romanın ana kahramanıydı. Kitabın içinde Filiz Naldöven’e ait bir şiirin olması da benim için ayrı bir güzellikti.
Geçen hafta Mağusa’daki son tanıtım gecesi yapıldı bu romanın. Roman Khora Yayınlarından çıktı. Gece samimi bir ortamda geçti. Bülent Dizarlı’nın yaşamdaki samimiyeti onun en büyük güçlerinden bir tanesiydi, o geceki konuşmalarından bu hissedildi. Benim için hakiki bir insanın çalışmasıydı bu kitap. Pek çok açıdan dahil olduğum romanın bir parçasında kendimi de hissettim. Yolu açık olsun Dizdarlı’nın üçüncü romanını okumak için ben en azından sıradayım.
Bu kitapla acılarımız tazelendi, açığa çıktı yeniden. Bizi “kör kuyularda merdivensiz bırakan” şarkılar gibi derin bir sayfa açıldı yeniden ömrümüzde bu kitapla. Yeniden anımsadık bu adada insanın insana neler yaptığını. Yıllar geçtikçe tazelenen acılarımız, kuyulara atılan, yerleri bilinemeyen ve aranan sevdiklerimizle travmalar yaşayan bir neslin acılarını teslim aldık. Bu kitapla yeniden sorguladık her şeyi. İnsan sevgisi olmayınca vatan, bayrak sevmenin samimi olamayacağını anladık. Acıların ve gözyaşlarının rengi yoktu, ırkı, cinsi, milliyeti de. İnsan olmayı beceremiyorduk diğer her şey için eğitimimiz vardı bizim, donanımımız da. Bu kitap bana çok şey hatırlattı yeniden.
Dedem hala kayıp. Halamın isteği henüz olmadı. Ona bir cenaze töreni yapıp, nenemin yanına gömeceği günler için mücadele veriyor. Babacığım öldüğünde kapılar bile açık değildi. Doğduğu yerlere, köyüne, arkadaşlarına hasret gitti. Anılarında hep o acıları anımsatan yerler vardı. En son dedemle vedalaştıkları köy, sabah arabası ile çıkıp gittiği yol, boş araba, kan izleri dolu hatıralar kazınıp kaldı hayatlarımızda.
Bu konuyu ele alıp yeniden sorgulatan ve bize kendimizden ayna tutan Dr. Bülent Dizdarlı’ya teşekkür ederim. Bu aynaya bakın derim. Kendinize ait mutlaka bir gözyaşı bulacaksınız.


Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar