KÜFLÜ YALNIZLIK - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Pazartesi, Nisan 29, 2024
Köşe Yazarları

KÜFLÜ YALNIZLIK

 

Zamanın dipsiz kuyusuna
Tenekeden sevişler atılıyor
İnsan denen küflü ruhun üstünden
Katar katar-yalnızlık geçiyor…


“Haklıydın, en derin yalnızlık kabız bir kaleme edebi süs vermekle başlarmış…”
Acılardan edebi reklam yapılıyor derken haklıydın. Sayfalarca kullanılan, itinayla evrilip, çevrilen yaşamların malzeme yapıldığına tanık olunca haklı olmanın nasıl hazmedilmez bir mağlubiyet olduğunu anladım. Posası kalmış anlamların arasında döndüreğe dönen bir düzenekte, kaybettiğine “dön” diyemediğin için haklısın. Duy işte, saniyeler tik-tak diye vuruyor ve akıyor zaman eskimiş sesiyle. Doğa tüm analığıyla doğuruyor yeni sabahları. Kurbanlar çoğalsa da her yeni anda, dağ başında bir nergis salınmaya devam ediyor hala. Bak ve gör, vicdanının kuytusunda bir çocuk ağlıyor. Şiirler intikam alıyor, en çok diyemediklerinden. Yaşamın kızgın yağında kızarttığın haklılığın hıncını çıkarıyor. Sen ise sandığında sakladığın kullanılmış öykülere yeni özneler takıp satmakla meşgulsün hala. Sen, çekmecende gizlediğin suçlarına yeni eylemler yükleyerek uyduruyorsun şimdiki zamana. Geçsene artık –miş’ten –mış’tan. Geçsene artık betonlaşmış kalemlerin kandırmacasından, patlamış yüzlerin mürekkep artıklı kusmuklarından. Hatırlar mısın bilmem, itlaf edilen sevdaların hastalıklı merhabasıyla girmiştik 2015 yılına. Şimdi sen, kuşbaşı doğrayıp, ruhunu sunduğun bir sofradan bakıyorsun nakaratlaşmış bir mevsimin boşluğuna. Sen, edebi bir kandırmacanın haklı ve de paslı kalemi, gece yarısı gülen gözleriyle bakan bir çocuğun şiirini hiç hissettin mi? Bir çocuğun ellerinde taşıdığı ateşe dokunabildin mi en cesur halinle? Sen, mağlupların fikir yürütücüsü, sen galiplerin bilek bükücüsü, sen ruhsuzların bel altındaki karbon kağıdı, sen haklılığın yüz karası, sahteliklerin üzerine çöken karabasanı… Sen, sanat adı altında yapılan ruh kıyımlarının ad koyucusu, sen haklılığın sinmiş homurtusu! Kaldır başını ve çık ortaya. Yalnızca edebiyat sancısı çekmiyor ki dünya. Kelimelerden öte keşfedilmemiş yaşamlar ve acılar var, sen ayak basmasan da.

Bugün ne kadar bildiğim şiir duası varsa ettim sana, bana ve insanlığa. Baksana elimizde kalana: acılardan bozulmuş bir pusula ve kısır kalemlerimizden arda kalan ağır bir fatura. Söylesene, bilgi hammalarının kamburlaşmış kalemleriyle ve heybelerini koyacak yer bulamayanların spastik donanımlarıyla karşılaşınca senin haklılığın ne işe yarar ha!. O dik duruşundaki nefes darlığını ve oksijensiz kalmanın verdiği iç yarasını duyumsuyorken ve acıların üzerine hamamböcekleri tünemişken, o küflü yalnızlıkta haklı olmak da haksızlık değil midir, söyle bana?

Yüzüne bakıyorum. Yüzüne sığınıyorum. Hüznüne yüz sürmek için. Afallıyor, şaşırıyor, kırılıyor, yaralanıyorum. Yüzünde herkesten gizlediğin bir evin içe döndürdüğün sancıları. Ben görüyorum, sen kimseler görmüyor sanıyorsun. Yüzünde dağınık odalar, yer değiştirmiş eşyalar, yorgunluklar, yoran anlamlar. Oturacak bir sandalye vermiyorsun. Dinlenecek yerin yok. Dinlendirmiyor, hep yoruyorsun. Bir yerin yok dinlencelik, gitgide daha kırılgan bir dünya yaratıyorsun. Yorucu, tutucu bir dam altında, karman çorman bir ortam yaratıyorsun. Düşüncelerin etrafa saçılmış, hayallerin yarıda kalmış, rüyaların renkleri gözlerine bulaşmış. Gözlerinde dağınık dolaplar, yerlerde silkelemediğin halılar. Her yer toz içinde. Dudaklarında zeminden kayan bir yer, tutunamıyor, tutturamıyor, acıtıyor, düşürüyorsun. Hem yaratıyor, hem öldürüyorsun. Hem var ediyor, hem yok kılıyorsun.
Yüzünde saklanan tablolarda, pastel tonlu yitik aşklar, “harnıp” kokan çocukluklar. Beyaz zambaklı sevdalar. Limon kokulu yağmurlar. Atılacak nice düşünce büyütmüşsün yanaklarında. Ne çok boşluk var elmacık kemiklerinde. Ne çok uçurum saklıyorsun gözbebeklerinde. Itır kokulu bir öpüşle kanattığın nice şiir var yüzündeki derinlikte. Kemikleşmiş anılarına inat ne çok kırılganlıklar var kirpiklerinde. Gözlerinde açmadığın kalın perdeler çekilmiş, içinde soğuk, kasvetli bir arka pencere. Kulaklarında bir günah gibi taşıdığın küpeler, damla damla, düşüremiyorsun, batırıyorsun yaşadıklarını tenine. Kaşlarının üzerinde meydan okuduğun insanların yerden bitme halleri. Zayiatların, yaralıların, ölülerin ve hastaların. Kaşlarının her kalkışında dumanlanan dağ başların, yorgun, suskun, bitkin bir isyanı haykırışların.
Yüzünde dağınık odalar. Değiştirilmemiş çarşaflar, havalandırılmamış, ışıksız yataklar, puslu camlar, kırık kapı kolları… Yüzünde ne çok dağınıklık var… Ne kadar tertipsiz, ne kadar terbiyesiz, ne kadar albenili üstelik… Tezatlar… Bunca dağınıklığın içinde mıknatıs gibi çektiğin nice yüz, nice yüzsüzlük, nice, nice… Yüzlerce… Çeşmelerinden suların akmıyor, muslukların bozuk, pislenmiş zamanların tıkamış lavabolarını. Akıp gidememiş, zaman denen oluklardan akıtamadıkların, ardında bırakamadıkların. Çekilmemiş sifonlarlarınla hastalıklara açık bir pencere gibi yüzün. İlaçsız, sabunsuz ve korumasız. Mikroplara yuva olmuş konuşmalara tanık yüzün.
Yüzünde dağınık koca bir ev… Girenler, çıkanlar, çocuklar, akrabalar… Örtüleri yırtılmış sehbaparın, tahtaları eskimiş, cilaları atmış eşyalarınla, küflü ve boğucu bir hal var yüzünde. Yüzündeki o ihmal ettiğin “evde”… Yüzün bir hüzünden öte karanlık bir dehlize gebe. Yüzün kayıp bir lehçe. Elektriklerin kesik, ödeyemediğin aydınlıklarının bedeliyle. Karanlıklarınla yüzleşen gözlerinde çakmak çakmak hareler gezinmekte. Bir yıldız gibi gözlerin, onca karanlık içinde bir yıldız… Yüzünde…
Yüzünde dökülmüş sıvaların, düşmüş badanaların, katılaşmış harçların, karışımların, alaşımların… Etkilerin, tepkilerin, yalnızlıkların, kalabalıkların, saçmalıkların, kaygıların, isyanların, sitemlerin, istemlerin, isteklerin, “in”… İnde yani “içinde”… Yüzün… Yüzün yüzünün içinde gizlenen kocaman bir kara delik gibi kaybediyor içinde yaşayanları… Uçsuz bucaksız bir his. Uçsuz bucaksız bir kayıp ev. Yüzünde dağınık odalar, yüzün, odaların, evin… Caziben, dehşetin, uçurumun, yorgunluğun, dinlencen, yüzün ziyafetin, esaretin, özgürlüğün, ağıtın, duan, zirven, kaygın, kaybın, uslanmazlığın.. Yüzün, seni sıradanlaştıramayan dağınıklığın. Hoyratlığın, kavgacılığın, Yüzün, vazgeçilmez, terk edilmez, gücün…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar