Ankara’nın Kıbrıs politikasına kırk beş yıl sonra “nedir” diye soru işareti koymak, en azından aklımıza ayıp olacak?
Fakat 1974’den bu yana geçen süre içinde hem garantörlük hakkına dayanarak..
Hem de 1974 Barış Harekâtı sonucunda Türk halkının Kuzey’de bir devlet kurmasını sağlayarak..
Ankara’nın yarattığı fiili ve siyasi sorun nedeniyle, “çözümü” de sağlamak yükümlülüğünde olduğu yadsınamaz gerçek değil midir?
Kaldı ki 1974’den beridir çözüme ilişkin süregelen müzakereler de Kıbrıs Türk liderliği ile Ankara’nın, (tutun ki artık telafuz edilemese de) “Anavatan-Yavruvatan” dayanışma ve ırksal kardeşliğinde “birlikte kararlarlar ve planlarla” devam etmiyor mu?
FAKAT: TC-KKTC dayanışma ve “tarihi kader birliğine karşın 45 yıldır artık hem Ortadoğu’nun hem de dünya siyasi platformlarının önemli ve etkili aktörlerinden olan Türkiye.. Adada askeri ve TC’den kaydırılan nüfusuyla sermayesi ve maddi manevi her türlü yardımlarıyla var olmasına karşın, neden inisiyatifi KKTC liderliğine bırakmış gibilerinden görülen bir siyasi tutumla hâlâ kendini Büyük Türkiye imajına karşın, Türk toplumunu çözüme ulaştıracak başarısının dışında tutmaktadır?
TABİ ki KKTC-TC ilişkileriyle ilgili elbette sorulacak çok soru vardır fakat verilecek doğru cevaplar gitgide azalmaktadır! Çünkü:
Çünkü Ankara’nın “zamana mı oynadığını?”
Yoksa çözüm için aradan 45 yıl geçmesine karşın hâlâ müsait zaman mı kolladığını?
Yoksa geçen zaman içinde adadaki varlığına ve garantörlüğüne karşın çözümü KKTC liderliğinin sağlamasına mı bıraktığını.?
Yoksa Rum tarafının geçen zaman içinde kendiliğinden Türk tarafının istediği çözümü kabul edecek zafiyete düşeceğini mi sandığını…
Hâlâ anlamış değiliz ki cevap verelim..
ŞÖYLE ki eğer Türkiye yukarıda “geçen zaman” vurgulaması içine aldığım süreçle Rum tarafını siyasi yönden diskalifiye edip çözüme varmayı düşünüyorsa; vallahi ortada ne öyle bir gidişat var ne de emare!
Kaldı ki “zamanı kollayan” Ankara ise Güney Rum Yönetimine yönelik politikası olmalı bir, o politikasını “manevra” haline getirirken KKTC’i Rum komşuya karşın sosyoekonomik yönden çok güçlü duruma getirmesi gerekir iki!
OYSA: KKTC gitgide batarken, Güney Rum Yönetiminin bırakın AB, BM’ler üyeliğiyle uluslar arası ilişkilerde önemli bağlantılar kurmasını..
Bir yandan da Doğu Akdeniz’i bloke ediyor.. Sadece enerji kaynakları üzerine oturmakla kalmıyor.. Kıbrıs adasından başlayarak dokunulmazlığı olan Münhasır Ekonomik Bölgeleri dolayısıyla sürekli artırdığı karasularıyla deniz egemenliği uzantılarında, Meis adasından Rodos’a kadar büyük bir coğrafi alana yayılıyor!
Yani gitgide Yunanistan-Ege denizi ve Kıbrıs adasını içinde yer aldığı Doğu Akdeniz ile bütünleştirme politikasını sürdürüyor!
Yani çözüm daha bir zorlaşıyor…
Ha! Hâlâ “kim korkar hain kurttan” mı deniyor? Mesela ben bu gidişattan, sürüp giden çözümsüzlükten ve Ankara’nın görkemine karşın her gün biraz daha battığı için “batık” gemi durumuna gelen KKTC gerçeğinden çok korkuyorum!
**********
OKULLARDA GÜVEN SORUNU MU?
Son zamanlarda sık sık medya haberleri olarak gündeme gelen “okullardaki güvenlik sorunları” öğrenciler arası şiddet, disiplinsizlik olaylarının artması elbet her kesimi tedirgin edici olmalıdır!
Ki yazmaya hiç gerek yoktur. Bu gençler “kompüter, dijital, elektronik çağın gençleridirler..” Ve bu konularda o kadar çok iyi oldukları sanılmaktadır ki “gelecek gençlere emanet” denmektedir…
GENE treni kaçırdık ama! Çünkü bugün gençlerin sahip oldukları “elektronik ve dijital olanaklar” (hepimiz biliyoruz) bilgiyi, başarıyı, büyümeyi gerçekleştirmek için değildir!
Nitekim Kuzey’de “yeni bir vatan kurduk” ama ne çözüme ulaştırabildik ne de düzen kurabildik! Demek ki “vatan” sahibi olmak yücelmek değildir!
Ki şu anda kurduğumuz devletin, “devlete zarar veren kurumlarının” sorunlarını tartışıyoruz!
Aynen sürekli artan nüfusa karşın yeterli ve sağlıklı altyapıyı oluşturamadığımızdan trafik kazalarının artması gibi!
İmar İskân olayı yaratırken kentlerimizi çarpık yapılaşmalarla yaşanamaz hale getirdiğimiz gibi…
BUNLARI dikkatinizi çekerek yazıyorum. Sözünü ettiğimiz toplumsal yaralar küçük KKTC’de 15 Üniversite sahibi oluşumuza karşındır!
O zaman sormaz mısınız? Hani bilgi? Hani elektronik yada en basiti hani “e-devlet?
Hızla sosyalleşip ekonomik büyümeye karşın hatta toplum bünyemizde “alt ve üst kültürler” gerçeğinin yarattığı sorunlar da salınırken; nüfusumuzu bile kesinlikle ifade edemeyecek bilgi kısırlığı ve çağ dışılığın içindeysek; “okullarımızı bir defa değil bin defa düşünmemiz gerekir..” **********
KISACA TAKILDIĞIM: (TABİ Kİ OLUR!)
Son zamanlarda yeni bir sorunla daha tanıştık: Yukarıda yazdığımca “okullarımızdaki şiddet ve ötesi illegal olayların artması.” Artar tabi!
Geçmişte “yerli yersiz Eğitim Şuraları yaparlarken şimdilerde adını bile unuttular…
Öğretmenler Sendikaları için eğitim Türk-Rum kardeşliğinin oluşturulmasına dönüştü!
Öğretmenler için okullarda ders vermek can sıkıcı bir zorunluluk haline geldi!..
Öğrenciler için “nasılsa okulu bitireyim” düşüncesinden öte bir eğitim anlamı kalmadı!
Okul Aile Birlikleri işlevlerini yitirdi…
Okullardaki Öğretmen-Öğrenci ilişkileri laubaliliğe dönüştü…
Eee, tabi ki okullarda güvenlik sorunu da olur, uyuşturucu da olur, hırgür de olur…