Kıbrıs Müzakerelerinde Mekan Politikaları 6: Barış Odaklı Kentleşme Politikaları - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 20, 2024
Poli

Kıbrıs Müzakerelerinde Mekan Politikaları 6: Barış Odaklı Kentleşme Politikaları

Bir önceki sayıdaki yazımda, Kıbrıs’ta yaşayanların büyük bölümünü doğrudan ilgilendirdiği için Kıbrıs müzakerelerinin en kritik başlıklarından biri haline gelen mülkiyet başlığını ele aldım. Geçmiş yarım asırda zorunlu göçler ve yerinden edilmelere ve daha sonra yer değiştirmelere sahne olan Kıbrıs toprakları günün ihtiyaçlarına göre ciddi dönüşümler yaşamış ve gelişmeler yaşamaya devam etmektedir. Tüm bunlar ve adanın siyasi vaziyetinden kaynaklı çifte hukuk sistemi, mülkiyeti karışık ve çok katmanlı bir duruma dönüştürmüştür. Bu şartlar çeşitli sahiplik iddialarının aynı anda geçerli olmasına imkan sağlayarak alışılagelmemiş bir durum yaratmaktadır. Tam da bu nedenle düailst, siyah veya beyazcı, keskin ve tekil politikalarla çözülmesi mümkün değildir. Fiili hibrid yapıyı arındırarak tek sahipli hale dönüştürecek klasik politikalar, büyük bir nüfusun zarara uğramasına sebep olacaktır. Bu zararın maddi telafisi büyük maliyetler ve finansmanlarla mümkün, ancak yine dış güçlere bağımlılığı artırması nedeniyle sorunludur. Daha da önemlisi yeni yerinden edilmeler ve manevi / duygusal hasarlar yaratacağı için; toplumsal barışı ve güven ortamını sekteye uğratabileceği için; radikalleşmeye,  kin ve nefretin körüklenmesine ve daha da derinleştirmesine potansiyel sağlayacağı için tehlikelidir.

Mülkiyet meselesinin çözümü sorunun yapısına uygun bir şekilde melez ve geçirgen / değişken önerilere imkan sağlayabileceği ve klasik anlayışın ötesine geçebilecek çok katmanlı bir sistem tanımıyla mümkündür. Bu çözüm sistemi, her şeyden önemli olarak toplumsal barışı güçlendirecek anlayışa odaklanmalı, kalıcı ve sürdürülebilir barışı hedeflemelidir. Tek formül ile toplu çözüm arayışı ve yukarıdan aşağı inen politikalar yerine özel koşullara adapte edilebilen, esnek ve yerinde geliştirilebilecek çözümleri benimseyen felsefi temele dayandırılmalıdır. Böylelikle mevcut statüdeki ortak paydaları resmiyete tanıyarak, bunların diyalog ortamları geliştirme potansiyellerine dayalı, uzlaşı kültürünü ödüllendirecek politikalar, barış için büyük bir engel teşkil eden mülkiyet sorununu barışa hizmet edecek bir meseleye dönüştürecektir. Bunların hepsini gerçekleştirebilmek için dışlayıcı özelliği olan özel mülkiyet sisteminden vaz geçilmelidir. Bunun yerine ise kucaklayıcı özellikleriyle temellük (appropriation) ve kullanım hakkına dayalı, kullanım şekline göre farklılık gösterebilen, kentleşme ve yapılaşma politikalarıyla beslenen bir anlayış tanımlanmalıdır.


Çünkü özel mülkiyetin aksine kullanım hakkına dayalı politikalar, farklı ölçeklerde  bütünlükçü öneriler sunabilecek, eşitlikçi, özgürlükçü ve barışçı bir toplumsal hayata imkan sağlayabilecek, çevre, doğa ve diğer canlıların ve gelecek nesillerin haklarını koruyabilecek sistemi geliştirmemize imkan sağlayacaktır. Kullanım hakkı toprak üstündeki uygulamaların kimin tarafından yapılacağından daha ziyade, nasıl yapılacağına odaklanacağı için, yer yüzünün, canlıların ve tüm insanlığın ortak yararlarına dayalı uygulamalara yöneltilmesi daha olasıdır. Ayrıca yerelde geliştirilebilen, tabandan güç alan, yerine göre ve koşullarına göre dönüşebilen, tekil değil çevresindekilerle beraber uyum içinde olabilen formüllere imkan tanıyacaktır.

Kıbrıs özelinde altı kategoride kullanım hakkından bahsedilebilir. İlk ve en önemli kategori müştereklerdir. Adanın en az yarısının kesinlikle insan hakimiyetine bırakılmaması amacıyla hassas korumaya alınması gereken ve diğer canlılar ve gelecek nesillerin hayatı için gerekli olan müşterekler ormanlar, dereler, çeşitli doğal kaynaklar, bitki örtüleri ve habitatlar gibi alanlardan oluşuyor.

Müştereklerin hemen komşuluğunda adadaki yaşayacak nüfusun gıda ihtiyaçları için kullanılacak tarım arazileri ikinci kategoriyi oluşturmalıdır. Ancak müştereklerin doğal yaşamına zarar vermemek, ayrıca ada sakinlerine sağlıklı gıda temin etmek amacıyla tarım arazilerinde ilaçsız, kimyasalsız, gübresi, yemsiz, tamamıyla doğal, permakültür ve diğer doğal tarım prensiplerine dayalı, sürdürülebilir tarım gerçekleşebilir. Meyve ve gıda ormanları geliştirilebilir, özgür gezebilen ve gıda ormanlarında beslenilen hayvanlar yetiştirilebilir. Bu yöntemlerle tarım kullanımına ayrılacak olan araziler ada topraklarının %15’ini oluşturabilir.

Adada yaşayan insanların ortak ihtiyaçları için kullanılacak olan, parklar, yollar, alt yapı ve diğer tesisler, devlet binaları, hastaneler ve okullar gibi kamusal mekanlar üçüncü kullanım kategorisini oluşturmaktadır. Bu kullanım için ada topraklarının %5 miktarı yeterli olacaktır.

Bir diğer kategori, tüm halkın kullanımından farklı olarak, belirli grupların kullanımında olacak arazilerdir. Dini cemiyetlerden, spor kulüplerine, siyasal partilerden, kültürel gruplara tahsis edilebilecek bu araziler, dışlayıcı olmamaları, her kese açık olmaları ve kamusal hizmetler sunmaları ve kar gütmeyen faaliyetlerde bulunmaları koşullarıyla belirli bir süre için bu gruplara kiralanabilir. Bunun için ada topraklarının %3 miktarı kullanılabilir.

Adadaki mevcut tüm evleri kapsayan ve gelecekte ada sakinlerinin tümüne yetebilecek miktarda rezerve edilen ev kullanımı için araziler bir diğer kategoriyi oluşturmaktadır. Adanın %12 topraklarını kapsayan bu kategori ile, yatırım amacıyla kullanıma açılabilecek %15 miktarındaki ada arazileri aslında kentleşme politikaları kapsamına giren arazilerdir. Kişisel konut ihtiyacı için 50 yıllık bir süre ile Kıbrıs’ta kalıcı ikamet eden ve ev sahibi olmayan kişilere tahsis edilebilen araziler yaklaşık yarım dönüm için sürdürülebilir mimarlık yöntemleriyle tek veya iki katta ancak tek hane şeklinde inşa edilen ve sadece hak sahipleri tarafından kullanılabilen arazilerdir. Halbuki yatırım amacıyla tahsis edilebilen araziler sanayiden, ticarete, yatırım amaçlı konut inşaatından, turizme çok çeşitli iş alanlarını kapsayabilmektedir. Bir arazinin ev kategorisinden yatırım kategorisine geçişi komşuların görüşleri alındıktan sonra, mahallelilerin onayı ve bölgesel meclisin kararıyla mümkün olabilir. Böylelikle de tabandan yukarı gelişebilecek karar alma mekanizmalarıyla meşruiyet kazanabilecektir.

Aile evi için kullanılacak araziler ve yatırım amacıyla kullanılacak araziler arasındaki dengeyi ve özellikle özel mülkiyetten kullanım hakkına geçecek süreci yaratabilecek en önemli enstrüman kentleşme politikalarıdır. Kentleşme politikaları arazi üzerindeki gelişme oranlarını belirleyerek arazilerin rant olanaklarını oluşturmaktadır. Bu nedenle de adaletli ve barışçıl kentleşme politikaları bu rantların adil ve barışa hizmet edebilecek şekilde dağıtımını sağlayacak şekilde mümkündür.

 

İlk öncelik olarak gelişme ve yatırımın çevre sakinlerinin çıkarlarını koruma esasıdır. Tamamıyla diyalog ve uzlaşıyla yürütülebilen bu süreç, arazilerin iki devletteki yasal sahipleri farklıysa, her ikisinin katılımıyla yürütülebilecektir. Böylece birlikte çalışmayı teşvik ederek, barış kültürünün sürdürülebilirliğine hizmet edecektir. Bu uzlaşı sürecinde ayrıca sağlanacak rantın başta mahallelilere ve genel olarak tüm toplumla geri dönüşü ve paylaşımını sağlayacak mekanizmalar gelişmenin kamu yararına dönüşmesini sağlayacaktır.

Kent merkezleri, deniz sahilleri, yol kenarları gibi rant değeri daha yüksek olan arazilerden elde edilebilecek maddi çıkarlar daha yüksek kira bedelleri alınarak kamu yararına dönüştürülebilir. Bu nedenle de kentleşme politikaları çerçevesinde rant potansiyellerine göre bir çeşitlendirme planı oluşturulmalıdır. Aynı plan üzerinde yüksek rant içeren ancak ses kirliliği veya diğer kirlilikler içerebilen sanayi, kültür-sanat veya spor yatırımları için özel bölgeler tanımlanmalıdır. Uzun vadeli gelişmeleri ön görmeye çalışarak oluşturulacak olan bu planlar Kıbrıs adasının yatırımları için stratejik gelişmeleri ön görmelidir. Bunlar dışında kalan tüm araziler kişisel kullanım için konut veya yatırım amacıyla konut inşaatı ya da küçük ticari kullanımlar için müsait olabilecektir.

Arazi kullanımını elinde bulunduran, her iki devletteki hukuk sistemine göre hak sahipleri, kişisel konut için arazilerini kullanmak isterlerse eşdeğerlilik durumları göz önünde bulundurularak, diğer arazinin statüsü ve durumuyla birlikte (mevcut müzakerelerdeki sisteme benzer bir sistemle) bir komisyonun desteğiyle iki hak sahibi arasında uzlaşı ve devletin desteğiyle çözülebilecektir. Ancak arazi yatırım amacıyla kullanılmak istenilirse, kısa vadeli kira veya uzun vadeli kullanım (leasehold) yapılabilecek konutların inşasına dönüştürülebilecektir. Aynı şekilde küçük ticari tesisler veya başka türlü konut alanlarında yapılabilecak iş kollarına imkan sağlanabilecektir. Bu arazilerin kullanımının yatırıma çevirilmesini teşvik edici kentleşme politikaları geliştirilmelidir. Mevcut sınırlayıcı imar planları anlayışından uzak durulmalıdır. Bu kentleşmepolitikalarında tanımlanabilir olacak tek sınır, çevredeki halkın memnuniyeti, yaşam kalitesi, alt yapıların yeterliliği ve rantın fazlasının adaletli bir şekilde paylaşımı olmalıdır.

 

Mevcut yatay büyümenin Kıbrıs’ın doğasına verdiği zararlar göz önünde bulundurularak, dikey gelişmelerin çok katlı binalara imkan sağlaması doğayı korumaya yardımcı olacaktır. Dikey büyümeye konulabilecek sınırın, kamusal amaçlarla bırakılacak arazi miktarı ve kentin alt yapı sisteminin güçlenmesine verilebilecek katkı olabilecektir. Yani mahalle sakinlerinin katılımıyla yüksek bir binanın yapılmasına karar verilmiş ise, bu yüksek binanın yapımından elde edilecek rant ın bir kısmı kullanılarak binanın ihtiyacı olan alt yapı (yollar, su ve atık su şebekesi, iletişim ve elektrik imkanları gibi) güçlendirilmesi kentte yapılmalıdır. Ayrıca yükseldiği ölçüye göre çevre sakinlerine park, ortak sebze bahçeleri veya başka türlü kamusal kullanımlar için alanlar bırakmalıdır.

Adanın çok küçük bir alanında (%12+%15) kentleşme imkanı veren bu politikalar, bir taraftan her iki devletteki hak sahiplerini kabullenmesi ve tabana dayalı karar alma mekanizmaları nedeniyle uzlaşı, birlikte yaşama ve barış kültürünün gelişmesine katkı sağlarken, diğer taraftan belirli bölgelerin gelişmesiyle bir arada yaşamayı mümkün kılacaktır. Mevcut yatay gelişme sistemi, bölük pörçük, birbirinden bağımsız, gettolaşabilen bölgeler ve birbiriyle buluşamayan insanlar yaratırken, burada tanıtılmakta olan stratejiler yoğunluğu ve aynı zamanda kamusal mekanlar miktarını artırarak kentlerimiz ve yerleşkelerimizi buluşma ve paylaşma ortamlarına dönüştürebilecektir. Daha da önemlisi adanın en az yarısının doğal alanlar olarak insan hakimiyeti dışında tutulmasını olası kılacaktır. Yerel imkanlara odaklanarak çözüme olanak sağlayacak bu kentleşme politikaları, dış finans kurumlarına bağımlılıktan çözümü kurtarabilecektir. Ayrıca fazla oluşacak rantların doğru bir şekilde kamu yararına dönüşümü, tüm kentlerin alt yapısının ve kamusal alanlarının kaliteli bir şekilde geliştirilmesine imkan sağlayacaktır.

Tek formül ile toplu çözüm yerine, tasarımı, yaratıcı girişimleri, uzlaşıyı, birlikte çalışmayı ve paylaşmayı teşvik edecek olan bu sistem diğer taraftan gücü yerele ve insanlara geri vererek demokrasiyi güçlendirecektir. Burada ortaya konulan öneriler, yazı dizisinde önerilen çok bölgeli çok toplumlu yönetim sistemi, çok katmanlı toprak (territory) paylaşımı, müştereklerin (commons) tümüyle korunması, tarım arazilerin sadece doğal tarım amacıyla kullanılması, diğer tüm arazilerin orta veya uzun vadeli tahsis edilmesi şeklinde kamu yararı ekseninde kullanım hakkı verilmesi gibi tüm prensiplerin yerine getirilmesiyle bütüncül bir Kıbrıs mekan politikaları içerisinde geçerlidir.

İlk yazıda doğada olması gereken kuşun insanlar tarafından kafeste yaşatılması için uygulanan yem, ilaç ve tünek gibi mekan politikalarından bahsettim. Kafesteki kuşa su vermek veya hatta sürekli canı çektiği zaman su içebilmesini suluk oyarak olası kılmak, dar bir açıdan bakıldığında çok insancıl görünebilir. Ancak tüm bunlar kafesin var olmasını ve kafes politikalarının devamını sağladığı için etik dışıdır. Bu perspektiften hareketle geçmiş altı sayıda yayınlanan “Kıbrıs Müzakerelerinde Mekan Politikaları” başlıklı yazımda, mevcut müzakere sisteminde yürütülmekte olan mekan politikalarının kafes örneğindeki sulukta olduğu gibi etik sakıncalarını anlatmaya çalıştım. Aynı zamanda da kalıcı barışı sağlayabilecek, adaleti ve özgürlükleri pekiştirebilecek, mecazi anlamda kafesi ortadan kaldırabilecek mekan politikaları konusunda görüşlerimi sundum. Barışa, adalete, özgürlüğe ve yaşama katkı sağlaması umuduyla …
Not: Resimdeki tasarımlar ünlü mimar Prof. Michal Sorkin’in New York ve Gowntown  tasarım projelerinden alınmıştır.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar