Kıbrıs konusunda müzakerelerde gelişmeler var mı? - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Köşe Yazarları

Kıbrıs konusunda müzakerelerde gelişmeler var mı?

Türk ve Rum liderler, görüşmeciler, bu hafta yaptıkları toplantılar sonucunda görüşlerini ve önerilerini açıkladılar ve gelecek toplantının 18 Temmuz’da gerçekleşeceğini söylediler.

İki lider arasında varılan mutabakat çerçevesinde başlatılan kapsamlı görüşmeler devam ederken, güven artırıcı önlemlerin, Rum tarafınca aralıklarla ısıtılıp ön plana alınması çabaları başından beri devam ettiği gibi, ümit verici bir gelişmenin de sağlanamadığı, yapılan son beyanatlardan görülmektedir. Masadan ayrılmama görüntüsü içinde, aylardan beri görüşme süreci başladığı halde kapsamlı müzakereler ve uzlaşma yönünde herhangi bir olumlu ilerleme olmadı. Toplantı günlerinin tespiti haricinde, öze ilişkin müzakere konuları ile ilgili hiç bir konuda yakınlaşma veya mutabakat sağlanamadı. Çözüm sürecinden de epeyce uzakta olduğumuz gözlemlenmektedir.
Hatta kapsamlı çözüm konusunda işin özüne yönelik müzakere ve mutabakat sağlama bir yana, bu görüşmelerden önceki dönemde varılan mutabakatlar dahi Rum tarafınca kabul edilmemektedir. Esasen, Cumhurbaşkanı seçildiği dönemde ve sonrasında her şeyin en baştan başlaması gerektiğini, geçmiş mutabakatlara ve müzakere kâğıtlarına bağlı olmadığını, Rum Yönetimi Başkanı N. Anastasiadis, ortaya koymuştu.
Görüşmelerin bu safhasında, Türk tarafınca yapılan açıklamada, Rum tarafına 5 başlık altında bir öneri paketi sunulduğu ve gelecek toplantıya, Rum tarafından görüş beklendiği, ifade edildi. Ancak bu takvim sıkıştırmasının öze ilişkin konuların halline yardımcı olup olmadığını kısa sürede göreceğiz. İnşallah Rum tarafı için, konuları başka mecralara çekme ve uzatma konusunda bir gerekçe olmaz.
Bu öneri paketinin 1 ve 2’nci maddesi, tarihler olarak görüşülecek genel konuları, yaz tatilinden önce ikinci safha özlü müzakerelerin tamamlanması, Al-Ver sürecinin Ağustos son haftasında başlayacağı ancak harita, güvenlik ve garantiler konularının bunun dışında olacağıdır. 3cü madde, Eylül’de BM Genel Kurul toplantıları esnasında iki taraf liderlerinin BM Genel Sekreteri ile görüşmeleri ve Ban Ki-moon’un himayesinde müzakerelerin son adımlarının tasarlanması, bilahare 4’üncü safhada Türkiye ve Yunanistan’ın katılımıyla 4’lü konferans düzenlenmesi ve referandum tarihinin tespiti, 5’inci aşama olarak da referanduma gidilmesi konusudur. 4 ve 5 arasındaki sürede de uzmanlardan oluşturulacak komitenin, Maraş’a girerek kentin ikamete açılması için çalışma yapması, olarak saptanmıştır. Bakalım gelecek toplantıda Rum liderliği ne cevap verecek göreceğiz. Teklif içeriği müzakerelerin ne safhada olduğunu açıkça göstermektedir.
Çok yavaş süren ve halkın ilgisinin gittikçe azaldığı Kıbrıs müzakerelerinin canlanması için, iki tarafa ilaveten toplantılarda şimdiden, ya garantörlerin veya BM Genel Sekreteri’nin etkin desteği ve teşviki veya baskısı olmazsa yakın zamanda bir sonuç çıkmayacağı gün gibi aşikârdır. Müzakere masasında daha ziyade zamana oynama veya oyalama taktiklerinin hüküm sürdüğü ve özüne ilişkin sistemli ve düzenli bir şekilde ve bir program dahilinde konuların ele alınarak müzakerelerin yürütülmediği açıktır. Konuların ele alınışında dahi dağınıklık vardır. Rum tarafı zaten bidayetten beri çok isteksizdir. Adeta zorla masa başına oturtulmuştur. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tek temsiliyetini eline geçirmenin verdiği rahatlık içinde ve AB ile ABD’nin desteğini arkasına alan taraf olarak, Türk tarafından çok tavizler beklemektedir. Esasında mağdur olan Türklerdir ve bu adada Türkler, Rumlar kadar hak sahibidir. Öncelikle Rumların ve uluslararası camianın, her iki Toplumu iki eşit taraf ve eşitlik temelinde hak sahipliliğini, teslim etmesi gerekir.
Halbuki geçenlerde Rum Dışişleri Bakanı Kasulides, “ABD’nin stratejik ortağı” olduklarını “ABD’nin kendilerini desteklediklerini ve bu durumda statülerinin daha da güçlendirilmesi gereği” üzerinde durmaktadır. Türk tarafı maalesef çeşitli nedenlerle müzakerelerde sürükleyici olamamaktadır.
Dünya kamuoyu ve BM dahi bu işten soğumuş görünmekte, iyi niyet misyonu çerçevesinde, gözetim ve arabuluculukları altında müzakerelerin yürütülmesinde rol almakla beraber, Taraf’ların uzlaşmada ‘istekli’ olmalarını, beklemektedir.
Türkiye, uzlaşmadan yana olduğunu her vesile ile dile getirmekte, iş birliğinin geliştirilmesi konusunda verdiği önemi vurgulayarak, Doğu Akdeniz’de barışın tesisine yardımcı olunacağını tekrarlamaktadır. Çözüme destek vermektedir. Ancak uluslararası ilgili aktörleri tarafsız eşit koşulların müzakerelerde yaratılmasına destek olmaları konusunda, aktif politikaların uygulanmasına gerek duyulacaktır.
Bu dönemde Türkiye’nin Güvenlik Konseyine geçici üyeliği de söz konusudur ve bu konuda çaba harcamaktadır. Barışçıl müzakerelerin her iki taraf arasında sürdürülmekte olduğu bir zamanda, bu konuda görüşünü açıklayan Kasulidis, “Türkiye’nin değil Güvenlik Konseyine geçici üye seçilmesi, BM Üyesi bile olmaması gerekir” diyor. Öte taraftan Türkiye ile AB üyelik yolunda yapılan çalışmalarda da, Türkiye ile AB arasında hangi başlıkların görüşüleceği konusunda Kasulides, “enerji” başlığının açılmasına ret oyu kullanacaklarını açıklamaktadır. Yine aynı beyanatında tehdit içeren şekilde, stratejik ortak olarak yakında ABD ile yapacakları ortak tatbikata değinerek, bunların Türkiye’ye yönelik mesaj olacağını deklere etmesi, görüşmeler döneminde barışçıl ifade ve davranışlar değildir. Yumuşatıcı yöntemler bir yana Türk tarafını her alanda engelleme politikaları ve tehdit içeren sert beyanatlar devam ettirilmekte, ortamı germektedir.
Yumuşatıcı önerilerin hep Türk tarafından gelmesi beklenmekte, bunun için Maraş’ın iadesi ve karşılığında “direkt ticaretin KKTC’ye sağlanması için yasal yolların bulunması” gibi, sağlayacakları somut menfaatlere karşı, soyut ifadeler içeren önerilerle, kapsamlı çözümden uzaklaştırıcı öneriler, görüşmeleri sürüncemede tutmaktadır.
Gayri samimilik içinde kısa sürede bir anlaşmaya varılmasının çok zor olduğu ve konjonktür değişmezse uzlaşmanın yakın olmadığı uygulanan taktiklerden de bellidir. Sunulan önerilerin Rum tarafınca basına sızdırılması da baltalayıcı bir unsurdur ve bu devamlı kullanılmaktadır.
Esasen Cumhurbaşkanlığı seçimleri de 2015’te yapılacağı göz önüne alındığında, seçimlerin her iki taraf için de bir uzaklaşma gerekçesi ve vesilesi olacağı malûmdur. Rum tarafı için bir gerekçe, Kıbrıs Türk tarafı için de iç politikaya ağırlık verme meyli, yapımız itibarıyla haliyle artacaktır. Esasen geçen birkaç yıldan beri bu yönde içte çeşitli dizaynların gerçekleştirilmekte olduğu bilinmektedir. Yerel seçimlerden sonra da ısınma faaliyetleri başlamış olup yoğun bir seçim sürecine girileceği de malûmdur.


Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar