Kendimizle Yüzleşme Zamanımızdır - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

Kendimizle Yüzleşme Zamanımızdır

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Dünkü yazımdan dolayı epey zılgıt yedim. Yazdığım şuydu: “…Sn. Akıncı müzakereler süresince beklenin üzerinde bir performans gösterdi. Türk haklarının haklarını yedirtmem dedi, sözünün arkasında durdu…”

       Bunu yazarken elbette ki müzakereler  sürecinde dondurulan nüfusumuza karşılık Kuzey’e dönecek Rum nüfusuna, Annan planının  üzerinde ödünler vereceğimizden kabul görmeyen dönüşümlü Başkanlığımıza, AB müktesebatının 4 özgürlüğünün uygulanmasından Temsilciler Meclisindeki orantısızlıkla özerk olması gereken Kuzey Kurucu Devletimizin yetki ve uluslararası ilişkilerinin sulandırılmasına varıncaya kadar yığınla kabul edilemez anomalinin olduğunu biliyorduk. Bilmekle kalmıyor olası çözümde bizi zor durumda bırakacak bu “Federalizmin” çıkarlarımıza uygun olmadığını da savunuyorduk.  Bu nedenle de Sn. Akıncı’yı kıyasıya eleştiriyorduk..


       O HALDE?  neden Mont Pelerin’de Sn. Akıncının masada beklenin üzerinde bir performans gösterdiğini yazmak gereğini duyduk!

       Çünkü Şubat’tan beridir müzakerelerle ilgili oluşturulan motivasyon masadaki Rum tarafının kaybettiklerini geri alması, Türk tarafının da iadelerde bulunmak zorunda kalırken sorunu en az zararla kapatması üzerine bir politika seyri izliyordu!   Kaldı ki tartışılanlar “iade edilecek mülkün azlığı çokluğu ile Kuzey coğrafyasındaki önem konumlarıydı!” Ve bunlar Sn. Akıncı’nın önüne kendi inisiyatifi ile değil; hem Rum’un Annan planından yarım kalan hesapları hem de  bizatihi içimizden kaynaklanan bazı STÖ’lerinin  yanlış tutumları sonucu oluşan dayatmalardı.

       AKINCI’NIN TUTUMU: Oysa ki Sn. Akıncı’nın ödün vermeden koruması gereken ve her halde Ankara ile de mutabakata vardığı sadece iki özel kırmızı çizgisi vardı. “Türkiye’nin Garantisi ve  dönüşümlü Başkanlık.” Bir de sınırların girintili çıkıntılı değil düz  çizgi halinde tespit edilmesi…

       Bir parantez açıyorum: (Mont Pelerin’e gidilene kadar müzakerelerle ilgili ne öğrendiysek Rum medyasından öğrendik. Bu konuda Sn. Akıncı’yı çok eleştirdim. Şimdi daha açık seçik yazayım. “Bu ketumiyeti nedeniyle  Sn. Akıncı toplumsal güveni  sağlayamadı! Doğrusu şu ki sağlamak için  empati kurmak gereğini de duymadı! Bu nedenle Rum basını doğru veya yanlış neyin haberini yaymışsa yorumlarımız da onlar oldu!

       VE BİR ARTI. Bilir misiniz? Onca eleştirilerimize karşın Sn. Akıncı’nın masada Rum tarafından kopardığı Kuzey ne kadardı? Yüzde 29.2                                                               Ki çok iyi hatırlarım. Rahmetli Denktaş’ın canı sıkıldığı bir gün “olsun da yüzde 25 olsun, yeter ki benim olsun” dediğini!.. (Tabi ki Mont Pelerin’i bir süre daha konuşacağız)                                                      


                       ET KAÇAKÇILIĞI (KUZEY’DEN GÜNEY’E DÖNDÜĞÜNDE!)

       Tabi ki Mont Pelerin’i bir süre daha konuşacağız. Fakat bugün konuşmak zorunda olduğumuz ve artık “asıl bunu konuşmalıyız” dediğimiz olay şudur:

       “Çözüm olabilirdi! Sorum şudur: Olsaydı eğer yine Güney’den Kuzey’e kaçırılan etler  sorunuyla mı uğraşacaktık?                                          Yoksa AB müktesebatı ahkâmlarında ve “serbest ticaret” koşullarında Güney’den ithal edilen ete karşılık biz de yerine ayrelli ile goravolli mi gönderecektik?

       Çözüm olmadı! Fakat Güney’den Kuzey’e hiçbir şey olmamış gibi “et kaçakçılığı” devam ediyor! Hatta başka bir olay da oldu son zamanlarda. Türk taksici Güney’e geçti, bazı Rumlar tarafından dövüldü! O taksici artık bir daha geçmeyecek mi Güney’e?

       OLSA DA OLMASA DA: “Çözüm” tabi! Bu adada İki halk Kuzey’de Güney’de yaşarken işbirliği de yapacaklar kaçakçılık da! Etkinlikleri de olacak ortak, kavgaları da! Pekala “dengeler nasıl kurulacak?”

       Güney’den değil, Kuzey’den Güney’e et kaçakçılığı başladığında!                                                 Güney’den gelenler  Kuzey’de  daha çok  alışveriş yaptıklarında!

       Güney’in “çözüm” istemek zorunda kalacağı koşullar Kuzey’de oluştuğunda!

       Mont Pelerin sonrasında eğer kendimize böylesi bir yol haritası çizersek ve Türkiye’nin sadece parası ile garantisine değil, bizi  hedefe varıncaya kadar destekleyip taşıması gerektiğine inanırsak;  “çözümsüzlükten” korkmaya gerek yoktur.

       AMMA! Açık yazalım.  Ki daha önce de vurguladıktı. “Şu anda tüm politika rüzgârları Rum tarafından yana esiyor.” Bu da Türkiye’nin alengirli Erdoğan politikasından dolaydır. Fakat bu rüzgârlar gün gelir yine Erdoğanlı politikalarda TC’den yana eser..

       Önemli olan bizim bu “rüzgârlarla” savrulmamız değil, saptadığımız hedefe varacağımız doğru rotayı çizmemizdir.

       Bu da ne Türkiye’yi dışlama gafletine dayalı sadece Rum’a yarayan politikalarla olur ne de Türkiye’nin yaması olacak politikalarla olur! Kendimizin efendisi olmakla olur! O zaman da adam gibi yönetimlere ihtiyacımız vardır.  Bulana kadar da rahat huzur olmayacak  KKTC’de!


       KISACA TAKILDIĞIM: (BUGÜN ÖĞRETMENLER GÜNÜDÜR.)

       Dün kısa bir süre 24 Kasım Öğretmenler günü dolayısıyle  Mağusa’daki Doğa Okullarının bir radyo yayınında  küçük öğrencilerle bir arada oldumdu.  Yıllar yıllar sonra kendimi bir kez daha, kırk yıla yaklaşan bir zaman diliminde rüzgâr gibi gelip geçen  öğretmenlik günlerimin heyecanında anımsadımdı.

       Köylerde altı sınıfın tek bir odada eğitim gördüğü okullarda!.. Toprak damlı kışın yağmur yağdı mı akıtan  okullarda… Elektriksiz, sırasız, sandalyesiz okullarda… Kışın soğuklarında donduğumuz okullarda …

       Fakat hepsinde bir karatahta  o karatahta’ya yazmak için beyaz tebeşir mutlaka vardı hiç eksilmedi.  Öğretmenler hep o karatahtanın başında ders verdilerdi. Sadece bildikleriyle değil ama ruhlarıyla. Öğretmenlik sevgisiyle…

       Yeniden düşündüm o günleri. Bir odada bir sınıfta bir küme öğrenci bir de öğretmen oldu muydu, yeterdi  eğitim için.  Oysa şimdilerde “radyo yayını yapan” okullarda eğitim görüyor öğrenciler. Kışları üşümüyorlar sınıflarında. Karatahtaları yine var ama bilgisayarları da var oturdukları masalarda. Hatta ceplerinde akıllı telefonları…

       Dün neydik bugün neyiz? Bu nedenle diyorum, korkmamak gerek yarınlardan. Yeter ki öğretmende bitmesin o ışık! Öğretmenler günü kutlu olsun…

      

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar