"Kendimizi Rumun Yerine Koymak" Meselesi. - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Mart 29, 2024
Köşe Yazarları

“Kendimizi Rumun Yerine Koymak” Meselesi.

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Sosyal medyada mesela “feyisbukta” bazan Kıbrıs siyasi sorununu “felsefesi” ile yeniden düşündüren mesajlara ellersiniz. Geçtiğimiz günlerde bunlardan birini izledimdi. Bir araştırmacı ve entelektüel olan gazeteci arkadaşımız Mete Hatay, takipçilerine “kendinizi bir de Rum’un yerine koyarak sorgulayın” diyor ve hatırlatıyordu:

Türk tarafı  masada bire bir siyasi eşitlikten TC’lilere 4 özgürlüğün tanınmasına, tek karışlık toprak vermeyiz derken Türkiye’nin garantörlüğünün devamına kadar önerileriyle büyük bir  direnç gösterirken siz Rum’un yerinde olsanız çözüm için bu teklifleri kabul eder miydiniz” diye soruyor dolayısıyle Güney’le kurulacak empatinin öneminin altını çiziyordu…


Eğer çok yalın bir gerçekte masada çözümü tıkayan nedenlerin “kabul edilemez olan karşılıklı önerilerden” kaynaklandığını kabul edersek, tabi ki  iki halkın  bir federasyon çatısı altında buluşmasının da  mümkün olamayacağını kabul etmemiz gerekecektir.                                Pekala  sorunu nasıl aşacağız? Acaba Hatay’ın da vurguladığı gibi  Kuzey Güney olarak yerlerimizi değişip birbirimize karşı prespektiflerden bakarken oluşturacağımız empatiler çözüm için yardımcı olabilir mi?

       O ZAMAN ŞUNU DÜŞÜNDÜM: “Pekala dedim, işte kendimi “Rum’un yerine” koyuyorum.  Fakat hangi “yerinin” neresine?     Mesela iki asırdır kilise ile birlikte  Enosis hayalinin peşinden koşarken gerçekleştirmek için adadaki Türk halkına yapmadığı zulmün kalmadığı “yerine” mi?

Mesela Türk halkını ani baskınlarla esir alıp tüm adayı egemenliğine geçirmek için hazırladığı Akritas planlarının “yerine” mi?

Mesela Kıbrıs Cumhuriyetini yıktığı “yere” mi?

Mesela 1963 Kanlı Noel olayı ile Türk halkını dört yıl yerleşim yerlerinde muhasara altında tutup yüz bir karma köyden göç etmelerini zorladığı o karanlık ve meşum günlerdeki “yere” mi?

Mesela 1974’de Enosisi gerçekleştirmek için Makarios’a yönelik Yunan juntası ile yaptığı darbenin “yerine” mi? Giriştiği soykırım hareketlerinin ispatındaki mezarların bulunduğu yere mi?

Mesela  42 yıldır Türk halkını ambargolar altında inletir yokluğa ve sosyoekonomik darlığa mahkûm ederken adada yarattığı gaddar ve insanlık dışı yere mi?

OYSA: Asıl olan şudur:  Öyle bir “yer” gösterilmeli ki ta yüreklerde hissedilecek güven duyguları ile alalım orada yerimizi. Ve diyelim ki: “İnsaf ama. Hem insanların topraklarını gasp ettik hem sürüp Güney’e attık hem de diyoruz ki size zırnık mal iadesinde  bulunmaz, ayni zamanda Türkiye’nin garantisinde siyasi eşitliğimizi de tam tamına isteriz, kabulünüzse eğer anlaşırız değilse siz yolunuza biz yolumuza…” Nitekim bu düşüncelerin ötesinde bir     yer de bulamadık Rum’un gönlünde!

OYSA:  Denecek ki “eğer geçmişi unutmazsak geleceği kuramayız!”

Pekala ama ne vardı ki o geçmişte. Bakın:

Biz bu adada asırlardır Rumlarla yaşadık ama ayni masada ayni yemekleri yemedik!

Ayni bayramları kutlamadık, ayni şarkıları söylemedik!

Hatta ayni rüyaları görmedik! Onların rüyalarını hep “enosis” ada egemenliği doldurdu. Bizim rüyalarımızı ise Rum’a karşı “özgür ve güvenli bir ortamda  yaşayabilmenin” özlemleri doldurdu hep!

Hiç eşit olmadık! Onların karşısında (Türkiyesiz) hiç güçlü de olmadık. Ne sosyoekonomik yönden ne askeri yönden!

EVET: Kendimizi Rum’un yerine koyacağız da “neresine nasıl?”

 


 

ETTE YANSIYAN KKTC GERÇEĞİ!

Sorun “et fiyatlarının inip çıkması” yahut hayvan besicileri ile kasapların haklı-haksız oluşları veya “et de bile bir takım kombinaların çevrilmesi” olayı değildir!

Yıllardır hâlâ “üretimle tüketimi” planlamayı başaramayan devletin sorunudur!

Sorun her sıkıştığında sistemin aksayan yanlarını düzeltmek yerine, parasal katkı ve teşviklerle sektörün  devamlılığını sağlamaya yönelik palyatif tedbirlerdir.

Asıl sorun gerek hayvancılık sektöründe gerek diğer tarımsal üretim sektörlerinde üreticilerin kendi sahipliklerine yönelik “sorumluluk ve yetki” alanlarını devlete havale etmeleri sorunudur!

       Ve asıl sorun Tarım kesiminde hâlâ “kooperatifçilik” gibi bir sistemle  kollektif üretime geçilememesidir…

Dahası bu ülkede en büyük sorun “her bir sektörün devletin himmetini beklemesidir. Oysa devlet sadece planlama ve denetim yapar!

GENE DE OLAYA BAKALIM: Hayvancılar Birliği Başkanı Naimoğlu et fiyatlarını asıl yükseltenin “üreticiler değil kasaplar olduğunu” söylüyor. Kasaplar ise Barış Kuvvetleri için açılan et ihalesinin  canlı dana  fiyatlarının yükselmesine neden olduğunu  devletin araştırma yapmadan bu ihaleye çıkmasının etin pahalılaşmasını getirdiğini iddia ediyor!

İddiaların hepsi doğru olabilir. Üretici de, kasap da tükeci de haklı olabilir. Ancak bu memlekette eskimeyen değişmeyen bir “doğru” daha vardır:   “Tarım kesiminde üreticilerin  değil, toptancıların, perakentecilerin kazanması!  Hayvancılık sektöründe kasapların kazandığı gibi!

Bu kısır ve sakat döngüyü yıllardır hiçbir iktidar kıramadı. Üreticinin elinden alınan “tarımsal ve hayvansal ürünler” her zaman köşe başlarını tutan aracıların tefecilerin insafı oranında değer buldu!

Kooperatifçilik bunun için önemlidir. Üreticinin kendi efendisi kendi  patronu olması…

 


 

       KISACA TAKILDIĞIM: (ÇOK GEÇ KALMADAN DÜZELMELİYİZ!)

Yiğit Bulut durdu durdu turnayı gözünden vurdu. Yarattığı dalganın helezonları bir süre daha yayılarak akıl kıyılarımızı dövecek ama bu gerçeği de değiştirmeyecek:

Eğer Yiğit Bulut gibi insanların bizim hakkımızda konuşurken baş göz yarmalarını istemiyorsak; tam aksine bize gıpta ile bakmalarını sağlayacak “düzenleri, temiz çevreyi, iyi yönetimler erkini,  demokratik teamülleri, plan ve programların uygulanabilirliğini, medeniyeti, çalışkanlığı falan…”  Oluşturmak bunlara işlerlik kazandırmak zorundayız..

Ki bir zamanlar ayni Türkiye entelleri ile politikacıları bizi Türkiye’nin beslemesi değil, aksine “Türkiye’yi bile çekip götürecek bir çatana” olarak görüyorlardı.. Anadolu insanı ile kıyaslıyor, “dil bilen, demokratik ve çağdaş Kıbrıs Türk halkı” diyorlardı.

Bakın şimdi ne diyorlar?  Artık bizim de hizaya gelmemiz gerekir! İmajımızı düzeltmek zorundayız yoksa bir sabah kalktıkta her şey için çok geç kalabiliriz!

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar